
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
DÜNYA KADINLAR GÜNÜ
Bugün, "Dünya Kadınlar Günü" dür. Dünya ve ülkemizde, kadınlarla ilgili konferans, panel, sempozyum gibi, etkinlikler yanında, yürüyüşler, düzenlenerek, kadın sorunları, gündeme getirilecektir.
Mart ayı KMM toplantısında da konu, " Dünya Kadınlar Günü" olarak belirlendi.
Toplumlarda, kadın-erkek eşitliği ve o toplumun uygarlık düzeyini belirten, en önemli kriter toplumda, kadının durumudur. Toplumsal cinsiyet, toplumun kadına verdiği görev ve sorumluluklar, toplumda kadının nasıl görüldüğü, algılandığı ve beklentileri ile ilgili bir kavramdır. Ayrıca topluların, uygarlık seviyesi, kadına gösterilen saygı ile orantılıdır.
Kadınlara özgü, bir günün var olması düşüncesi, ilk kez, 26- 27 Ağustos 1910'da Kopenhag'da düzenlenen, Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansında, ortaya atıldı ve kabul edildi. Birçok ülkede, her yıl kutlanmaya başladı. Aslında "Dünya Kadınlar Günü", ilk kez 1800'lü yıllarda, bir tekstil fabrikasında daha iyi çalışma koşulları için greve giden kadın işçilerin, fabrikaya kilitlenmesi arkasından da çıkan, yangında, fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamayarak ölmeleriyle gündeme geldi.
Anma tarihinin, 8 Mart olarak saptanışı, 1921'de Moskova'da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı'nda gerçekleşti. Adı da "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak belirlendi.
Dünya Kadınlar Günü, 1960'lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri'nde de anmaya başlanmasıyla daha güçlü, bir şekilde gündeme geldi. BM Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart'ın, "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılmasını kabul etti.
Türkiye'de, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, ilk kez 1921 yılında, "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılından sonra, daha yaygın olarak kutlanan özel gün, kapalı mekânlardan sokaklara taşındı. 1984'ten itibaren, her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından, "Dünya Kadınlar Günü" kutlanmaya devam ediliyor.
Tarihte, Türkler kadına, büyük değer verdi. Asırlar evvel Türklerde, toplum içinde kadınla erkeğin konumu eşitti. Devlet yönetiminde, Hakan ile Hatun'un ortak karar verdikleri biliniyor. Bir yazılı emre yalnızca,"Hakan emrediyor ki" sözleriyle başlamak, o emre boyun eğmemek için, geçerli bir neden. "Hakan ve Hatun emrediyor ki" ifadesi, buyruğun geçerli olduğunu gösteriyordu. Hakan, tek başına bir elçiyi kabul etmiyordu. Şölenlerde, kurultaylarda, ibadetlerde, ayinlerde savaş ve barış meclislerinde, birlikte yer alıyorlardı.
Şu bir gerçek ki ülkemizde, ciddi anlamda kadınlara tanınan fırsat eşitliği politikaları, Cumhuriyet döneminde, Atatürk'le başlamaktadır. 1922 ve 1934 yılları arasında yapılan devrimlerle ki, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması, kadını, vatandaş statüsüne eriştiren, Medeni Kanun ve daha sonra, siyasal hakların tanınması, son derece önemlidir. 1935'te kadınlar da seçimle meclise girmeye başladı ama arzu edilen orana ulaşamadılar
Atatürk,"Daha esenlikle, daha dürüst olarak yürüteceğimiz yol vardır. Bu yol, Türk kadınını çalışmamıza, ortak yapmak, ilmi, ahlaki, sosyal, ekonomik yaşamda erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve destekleyicisi yapmak yoludur."
1923 yılında, İzmir' de yaptığı konuşmada ise "Şuna inanmak lazımdır ki, dünya üzerinde gördüğünüz, her şey kadının eseridir." demişti. Ayrıca Atatürk, her toplumun iki cinsten oluştuğunu, cinslerden yalnız birinin, yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinilmesini o toplumu yarı yarıya zayıflattığını da vurgulamıştır.
Bugün Türk kadının, Atatürk sayesinde, ne batılı, ne de doğulu hemcinslerinde farkı yoktur. Kadınlar, iş yaşamının, her kademesinde aktif olarak çalışıyorlar. Pek çoğu da başarılı kariyer çizgisine sahiptir. İlginç olanı, Türk toplumunda, bu kadar kadın çalışmasına rağmen, tepe yönetimlerde, çok az sayıda kadın olmasıdır. Görülen o ki kadınlar, birbirine sahip çıkarsa, her alanda olduğu gibi, siyasi alanda, arzu etikleri yerlere mutlaka geleceklerdir.
Çağımızda, kadınlar, başarılı olmak için, erkeklerin kurallarına göre oynamak veya 'erkek gibi kadın' olmak gerekmediğini de biliyorlar. Başkalarının kuralları ile değil, kendi kuralları ile de sahneye çıkıyorlar.
Türk kadını, oldukça donanımlı, hazırlıklı; bilinçli ve kadın olarak her göreve taliptir. Yaşadıklarını ve yaşananları sorgulayarak ve bunlardan ders çıkartarak, kendi çocuklarının da bu bilinçte yetiştirerek, üst düzey görevler taliptirler. Elbette erkek egemen bir dünyada, bunu başarmaları da çok zordur.
Ayrıca çağımızda, " HAK VERİLMEZ ALINIR." o nedenle de Türk kadını, hakkı almak için, sürekli, kararlı ve uzun vade sabırlı bir mücadele yapmak zorundadır. Elbette hak arama ile ilgili mücadelenin, yükü ağırdır. O uğraşları, hakkı ile yapanların, ödeyeceği bedel de ağır olur ama kadınlar, zor ve meşakkatli yolda mutlaka muzaffer olacaklardır.
Dünya Kadılar Günü Kutlu olsun...