7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

EMİRDAĞ KÜLTÜRÜNDE TÜRKÜ YAKMA

 


   Türkü kelimesine ilk defa 15.yüzyılda Ali Şir Nevaî’nin Mizanü’l Evzan adlı eserinde rastlamaktayız. Keza yine 15.yüzyılda Babür Şah, Sultan Hüseyin Baykara zamanında, türkülerin söylendiğini kaydeder.


   Türkü sözü Batı Türkistan’dan Anadolu’ya intikal etmiştir.


Türküler halkın ortak malıdır. Sevilen, beğenilen, ağızdan ağıza dolaşan kültür ürünleri oldukları için de yayılmaları çok kolay olur.


   Ticaret kervanları, gezgin âşıklar, askerler, savaşlar, göçler türkülerin taşınmasını sağlar. Türkülerin oluşmalarında ve yayılmalarında âşıkların rolü büyüktür. Türküler genellikle saz eşliğinde söylenir. Türkü yakıcıları ezgi ve sözü aynı anda türetirler. Asıl noktası insan olan türküler canlı varlıklar gibi doğar, yaşar ve unutulur. Türkülerde içten gelen duygular doğrudan söylenir. Türkü söyleyenler genellikle, acıyı, sevgiyi tatmış, yüreği buruk kişilerdir. Türküler, milli kültürün yeni nesillere aktarılmasında önemli bir görevi yerine getirirler.


     Türkü konuları arasına; aşk duyguları, günlük olaylardan etkilenmeler, savaşlar, kahramanlıklar girer. Türküler, insanların yaşama biçimini yansıtır. Halk edebiyatı ile halk musikisi en çok türkülerde bir araya gelir. İnsanlar sevdasını, sevgisini, sevincini, tasasını, yiğitliğini, hüznünü, kederini, umutlarını…hayatının büyük bir bölümünü türkülerle dile getirmiştir.


    Türküler insanoğlunun başına gelen olayları, bunun toplum içindeki iz ve akislerini, aşk, hasret, gurbet gibi insanların ortak duygularını, mertlik ve kahramanlık gibi milli karakteri ve tarihi olayları konu alan bir kültür hazinesidir.


    Ezgi ve sözün birlikte hayat verdiği türkülerimiz, milletimizin tarih içindeki duygularını yüklediği bir arşiv niteliğindedir. Milletimizin nabzı türkülerde atar. Aşkı, acıyı, ayrılığı, gurbeti, sılayı nasıl algılamamız gerektiğini bize türküler öğretir. Yemen'in feryadı, çanakkale'nin çığlığı onlarda saklıdır.Bizi yüz yıllar ötesinden gelen bir sevgi ve heyecanla birleştiren türkülerimiz bütün gönülleri birbirine kenetleyen en kuvvetli dildir.  


      Dil, ortaya çıkışı ve sistematiği bakımından nasıl gizemli, metafizik bir özellik taşırsa, türkü ile simgeleştirilen müziğimiz de tıpkı öyledir. Bizleri, bir tespihin ipine dizer gibi Türkçenin etrafında toplayan güç, aynı zamanda türkülerin de etrafında kenetlemiştir. Biz bu Türkçenin ve bu türkülerin çocuklarıyız. Aynı türküye söyleyenler ,ancak gönül kardeşliğini kurabilirler.


   Türküler sade bir dil ile meydana getirilir. Türküler bazen tarihe ışık tutar, sosyal tarihe kaynaklık eder. Tarihi konu edinen türkülerde toplumun düşünce ve duyguları, acıları, sevinçleri yer alır. Bozgunların verdiği acıları, zaferlerin sevinçlerini, ekonomik sıkıntıları türkülerde bulmak mümkündür. Türküler aynı zamanda halkın hayata bakış açısını yansıtılır. Halkın, özel ve genel duygularını, olayları yorumlama tavırlarını türkülerde görmek mümkündür.


  Bizim kültürümüz bir ummandır. Kültür değerlerimiz asırlarca bin bir zahmetle oluşmuştur. Birike birike, halkın muhayyilesinden geçip, çeşitli tecrübelerle son şeklini almıştır. İçerisinde bulunan yabancı unsurlar, sosyal elekten geçirip ayıklanmıştır. Bütün bunlar bir anda olmamış, bütün nesillerin seferberliğiyle emek verile verile bugünlere ulaşmıştır. Yüzyıllardır duygularımızı, düşüncelerimizi hep türkülerle dile getirmişiz, dertlerimizi türkülerle anlatmışız birbirimize. İnsana huzur veren o güzelim nağmeleri dinlerken, mis gibi, temiz, mübarek bir Türkçe eşlik eder bize. Buram buram Türkçe kokmaktadır, buram buram Anadolu. Bazen bir aşığın sevdasına şahit oluruz, bazen bir dervişin yakarışına. Bazen de hiç bilmediğiniz çok uzak diyarlarda çalınan hoş bir kaval sesi duyarız. Türkülerin tadı anlatılmaz, yaşanır.


  Bu genel açıklamadan sonra Emirdağ türkülerine bakacak olursak üç kaynakla karşılaşırız. Bunlar; türkü yakıcılar, ağıtçılar ve ozanlardır.


  Türkü yakıcılar; türkünün hem sözünü hem de ezgisini oluşturan kişilerdir. Türkü yakıcı, etkilendiği bir konu üzerine türküyü düzerek söyler. Düğün-derneklerde söylenen bu türküler, zaman içerisinde yaygınlık kazanarak topluma mal olur. Emirdağ’da türkü yakıcı olarak; Nuri Demir (Seyrekbasan), Kamil Karanfil (Gardiyan Kamil),  Nuri İn (Kepaze’nin Nuri), Halis Erenoğlu başta gelen isimlerdir. Emirdağ türkü yakıcıları herhangi bir müzik aleti kullanmazlar. Tabir yerindeyse, elini kulağına atar, türküsünü söyler.


  Ağıtçılar kaynağı ise, ölüm vuku bulduğunda yakılan ağıtların yine zaman içerisinde türküleşmesiyle meydana gelir. Emirdağ türkülerinin en önemli kaynağı ağıtlardır. Yakın zamanlara kadar her Emirdağlı kadının söyleyebildiği ağıtların büyük bir bölümü türküleşerek derlemeciler tarafından türkü repertuvara alınmıştır.


 Emirdağ’da yaşayan iki halk ozanı bulunmaktadır. Bunlar; Fakı Edeer ve Yoksul Derviş (Şemsettin Kubat)’tir. Yoksul Derviş, tekke ozanı olup tasavvufi konularda yetkin bir yere sahiptir. Bağlamasıyla havalandırdığı deyişleri, ilahileri halk tarafından sevilerek dinlenir.


  Fakı Edeer, hem dini hem de din dışı konularda türküler yakmakta, bağlamasıyla besteler yapmaktadır.


   Emirdağ türkü icracılarından olan müzik esnafı abdalları ve kişileri bu konunun dışında olduğu için başka bir yazımızda değerlendirmek istiyorum. Keza Emirdağ türkülerini derleyerek geleceğe büyük bir kültürel miras bırakanları da başka bir yazımıza bırakıyorum.


    Emirdağ türkülerini oluşturan türkü yakıcılarımızı, aslına uygun olarak söyleyen, icra eden, derleyen değerli kültür insanlarımıza saygılar sunuyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi