
2-Sedat AYDOĞAN (DETAY)
ERTUĞRUL HOCAM, RAHAT BIRAK ŞU TAKIMI!
En iyi savunma hücumdur!
Biliyorsunuz askeri bir deyimdir bu!
Futbola da çoğu kez uyarlanmıştır.
Hatta pek çok profesyonel takım böylesi bir mantığı öne çıkararak sistem bile kurmuştur.
"Rakibinin üzerine git ki, o senin üzerine gelmeye fırsat bulamasın" mantığıdır...
***
Böyle bir mantıkta aynı anda savunmayı da yapmış olursunuz çünkü.
Ancak bunu yapmak için bazı şartlar vardır.
Çok işi hücum yapan oyuncularınızın olması gerekir mesela.
Aynı zamanda bu oyuncuların hızlı ve mücadeleci yapılarının da bulunması mutlak gereklidir.
Yoksa hücum yapayım derken, ani rakip baskınlarında sürekli üzülürsünüz.
İleri çıkanlar dönemez çünkü.
Yetişmeye çalışanlar geri kalır.
Böyle olunca da her takım, savunmasını hücumla birlikte yapamaz.
***
Eskişehirspor Ertuğrul Sağlam öncesi dönemde tıpkı bu düşüncedeydi.
Ersun Yanal bile Eskişehirspor'u ileride tutar, sürekli rakip kalede takımının olmasın ister, pek çok maçta da savunmasını az adamla tutardı.
Ortaya ise göze hoş gelen, bol gol atan, bu yüzden rakiplerin Eskişehirspor denilince psikolojik baskı hissettiği bir hava ortaya çıkardı.
Eskişehirspor'dan bir gömlek üstün takımlar ancak Eskişehirspor'un kilidini çözer, Eskişehirspor'dan yedikleri gollerin bir fazlasını atarak maç kazanmayı başarırlardı.
***
Anlayacağınız Eskişehirspor eskiden yenilse dahi, yendiği maçlardan daha az rastlardı bu duruma.
Hatta mağlubiyeti unuttuğumuz haftalar olurdu.
Hepsinden önemlisi, göze hoş gelen, taraflı, tarafsız herkesin izlemekten keyif aldığı bir takım hüviyeti olurdu.
Fakat bu tablo Ertuğrul Sağlam'ın 'takım savunması' sistemi ile göçtü, gitti.
***
Dün Sivas maçında fark ettiniz mi bilmem!
Sivas'ın pas sayısı Eskişehirspor'u adeta ikiye katlamıştı.
Yani savunma yapmaya alıştırılan Eskişehirspor, pas yeteneğini bile kaybetmişti.
Halbuki kalbur üstü takımlardan bile iki hatta üç katı fazla pas yapabilen bir takımımız vardı.
Ancak psikolojiler gitmiş buzum oyuncuların.
"Takım haline savunma" yapın, "gol yemeyin" "arada bir gol atarsanız, maçı alırsınız" direktifleri arasında takımın tüm hücum gücü alınıp götürülmüş.
***
Tam iki yıldır durum böyleydi.
Kaleciyi de sayarsanız 7 adam defansif özellikte oyunculardı.
Kalan dört adamın birisi de defansa dönük hücum oyuncusu olunca, üç adamla rakip kale önünde fırsat kovalayan, ezik, bitmiş, kendine güveni kalmamış, gol atacağına bile inanmayan bir hücum hattı ortaya çıktı.
Böyle olunca da 27 maçta üç galibiyetlik tarihi bir hezimet tablosu oluştu.
***
Ne mi anlatacağım?
Dinleyin...
Sivas maçının son 20 dakikasına bakın!
Bu kez takım savunması falan bıraktı bizim oyuncular.
Eski sistemine döndü takım.
Sağ olsun Ertuğrul Hoca'da defansif özellikli bir oyuncuyu çıkarıp yerine hücum özellikleri olan bir oyuncu alarak, yardım etti çocuklara.
Hücum gücü yüksek bir takım geldi.
Diego bile çıktı ileri.
Nitekim gol pasını veren de yine O oldu.
***
Son 20 dakikanın her saniyesinde Eskişehirspor'un gol atabileceğine inanmaya başladık.
Çünkü Ertuğrul Sağlam'ın sistemi o dakikadan sonra gitti.
Eskişehirspor'un oynaması gereken sistem geldi.
Sivas sahadan silindi.
Top hep Sivas kalesi önünde oynandı.
Gol de bulundu ama biraz geç oldu.
İnanın, bir beş dakika daha olsaydı Es-Es o maçı alırdı.
***
Kısacası;
Ertuğrul hocam bu takımı silik, ne yaptığını bilmez, gol atmaktan ümidini kesmiş sistemden vazgeçir...
Dörtlü defans, evet...
Hürriyet önlerinde, evet...
Fakat kalanını rakip kaleyi abluka altına alacak oyuncularla donat.
Bunu başaracak yetenekte çok oyuncumuz var.
Böyle yapmadığın için silindi gitti Erkan.
Neredeyse yeteneklerini kaybetti çocuk.
Funes'in ne suçu var tek başına mücadele ediyor?
Mirkan'ın günahı ne, üç kişi ile boğuşup topu alıp kaleye gitmeye çalışıyor?
Sissoko'nun o muhteşem top cambazlığı dururken, adamı neden iki üçlü mücadelelerin içine atıyorsun?
Bırak hocam şu takımı.
Bırakta hücum etsinler.
Gol atsınlar, attırsınlar, maçın keyfini çıkarsınlar.
Yenilirsek öyle yenilelim.
27 maçtır böylesine kahrolmayalım...