7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

Eskişehir'in sanat ve kültür yaşamının tanınan ismi Necmettin Koç ile bir söyleşi gerçekleştirdik:"Yerel kültür sanat ögeleri bakanlıkça desteklenmeli"

NECMETTİN KOç öZGEçMİŞİ


1946, Amasya/Hamamözü doğdu. 1965’te Tokat İlköğretmen Okulunu bitirdi. Afyon ve Amasya’da beş yıl ilkokul öğretmenliği yaptı. Konya Selçuk Eğitim Enstitüsü Türkçe öğretmenliği Bölümünden 1973’te mezun oldu. Bolu Yığılca Ortaokulu, Eskişehir İmam Hatip Lisesi, Eskişehir Ticaret Lisesi ve Eskişehir Eğitim Enstitüsünde çalıştı.
İlköğretim Müfettişliği sınavını kazandı. 1983’te İstanbul çapa’da  “İlköğretim Müfettişliği Kursu”na katıldı. 1983 Temmuz ayında “ilköğretim müfettişi” olarak göreve başladı. Siirt’te 4 yıl, Bursa’da 5 yıl, Eskişehir’de 1 yıl çalıştı. 1987’de İstanbul Hukuk Fakültesini kazandı; dışarıdan okumaya başladı.
1993 Nisan ayı sonunda müfettişliği bıraktı. Turgut Reis Endüstri Meslek Lisesinde göreve başladı. 1994 Ocak ayında Ankara Gazi üniversitesinde Almanca Kursuna çağırıldı. Almanya’daki görevini 1999’da tamamlayarak yurda döndü ve emekliye ayrıldı. Emekliliği bir yıl sürdü. 2000 Eylül ayında Anadolu üniversitesi Eğitim Fakültesinden iş önerisi geldi.
öte yandan daha önce (1979-1980) “Anadolu’da Sanat” dergisini çıkaran kadroyla yeniden bir araya gelerek yeni bir sanat derneği kurma çabasına girişti. 2002 başında, Rahmi Emeç, Erol Büyükmeriç, Şahabettin Tosuner, Kemal Yıldırım, Aydın Fındıkoğlu, Şaban Bağcı, Necmi Selamet, Yusuf Uygan, Atilla Yakşi, İbrahim Gürgen gibi isimlerden oluşan bir ekiple Eskişehir Sanat Derneğini kurdu. Kurucu başkan olarak iki yıl çalıştı. 2002, 2003 yıllarında bir yandan Sakarya gazetesinde “Akarsöz” ve “Eğitsel Anılar” dizi yazılarıyla köşe yazarlığı yaparken bir yandan “Cumhuriyetten bu yana Eskişehir’de yayımlanan kültür, sanat, edebiyat dergileri” konulu inceleme yazılarını, Derneğin “Eskişehir Sanat” dergisinde yayınladı.
Bu arada, “okutman” olarak çalıştığı Anadolu üniversitesi Eğitim Fakültesinde 2002’de “öğretim Görevlisi” kadrosuna alındı. üniversitede  “İlkokuma Yazma öğretimi” “Türkçe öğretimi”“ “Güzel Yazı Teknikleri” “çocuk Edebiyatı” “öğretmenlik Uygulaması”, “Türk Dili” vb. birçok dersi yürüttü. Açık öğretim Fakültesi için “İlkokuma Yazma öğretimi”, “Türkçe öğretimi”, “Birleştirilmiş Sınıflarda öğretim” kitaplarına üniteler yazdı. Bir ulusal, bir uluslararası sempozyumda bildiri sundu. üniversitenin yayın organı TVA’da 26 sayılık “Dilimiz, Güzel Türkçemiz” adlı bir program yaptı.
2011’de yaş haddinden emekli edildi. Emekli olduktan sonra Almanya’daki Türk öğrenciler için hazırladığı  “Türkçe Okuma Yazma öğreniyorum” adlı ders ve çalışma kitabı basıldı. Adı geçen kitap 2013’ten bu yana kullanımdadır.
Zaman böyle akarken 2015 yazında çıkarılan bir af yasası, eski bir sevdasını yeniden yaşam serüveni kattı. İstanbul üniversitesi Hukuk Fakültesinde kaydını yeniledikten sonra Eskişehir Hukuk Fakültesine nakil işlemi yaptırdı.
Geçtiğimiz günlerde Hukuk Fakültesini bitirdi. Şimdi gündeminde avukatlık staj programı var.                                       


Sohbet:


 


Necmettin Bey, Eskişehir edebiyat, kültür ve sanat çevresinde  yakından tanınmaktasınız. Yazdığınız bilimsel değerlendirmelerle sanatçılara katkı ve destek sağlamaktasınız. Eskişehir sanat çevresi için çok önemli bir görev üstlendiğiniz inancındayım. Bu değerlendirme yazılarına nasıl başladınız? Amacınız neydi? Amacınıza ulaşabildiniz mi?

Sayın Ahmet Bey, hakkımda yaptığınız bu değerlendirme için çok teşekkür ederim. Ancak, bu değerlendirmenizin benim için çok abartılı olduğunu düşünüyorum. çünkü ben yaşamım boyunca aynı kulvarda uzun süre kalamadım. özgeçmişimde de görüleceği üzere hep daldan dala, telden tele sıçradım. Bu nedenle hiçbirinde çok başarılı bir usta, uzman ya da üstat olamadım.Bu anlamda haddimi aşmak istemem. Ayrıca, ben Eskişehir sanat edebiyat dünyasına katıldığım 1979’dan bu yana Eskişehir’in yazarı, çizeri, şairi, ozanı, ressamı, yontucusu, oyuncusu, müzikçisi öylesine arttı ki, bunların arasında ayaklarımı basabileceğim bir yer bulabilir miyim, bilemiyorum. Yine de iyi niyetle yaptığınıza inandığım iltifatınıza teşekkür ederim.
Dijital dergicilik başlamadan önce basılı dergiler gerek sanatçılar gerekse okuyucular açısından önemli bir yere sahipti. Siz, Eskişehir’de yayımlanan dergileri arşiv araştırmanız sonucunda derleyip toparlayarak kitaplaştırdınız. Böylece Eskişehir’in kültürel belleğini kayıt altına aldınız. Bu kitabınız macerasını ve kitap üzerine değerlendirmenizi bizimle paylaşır mısınız?
Bir Türkçe-edebiyat öğretmeni olarak öğretmenlik yıllarım boyunca pek çok dergiyi izledim. Eskişehir Sanat Derneği olarak sanat dergisi çıkarmaya karar verince bu birikimim geldi aklıma. Eskişehir’de Cumhuriyet’ten bu yana yayımlanan kültür sanat dergilerini araştırmaya başladım ve bulabildiklerimi okudum, inceledim, değerlendirdim. Derneğimizi yayın organı “Eskişehir Sanat” ta yazdım. İkinci kez emekli olduktan sonra bu çalışmamı kitaplaştırmak istedim. Bu çalışmayı yapmakta asıl amacım, dergi emekçilerine teşekkür etmek ve onların ürünlerini kent belleğine teslim etmekti. çalışmam eksik olmasın diye yeniden araştırmaya koyuldum. Onlarca kişiden yardım aldım.“Cumhuriyet Döneminde Eskişehir Kültür Sanat Edebiyat Dergileri” adlı kitabımın ortaya çıkışı böyle oldu. Kitap 2016’da Büyükşehir Belediyesince basıldı. Bu süreçte topladığım dergileri Odunpazarı’ndaki “Bellek Müzesi”ne teslim ettim. Bu vesileyle Eskişehir Büyükşehir Belediyesine bir kez daha teşekkür ediyorum.
“Eskişehir’de Yaşayan Halk Şiiri” adlı basılmaya hazır kitabınızda şöyle bir ifade kullanmaktasınız: Eskişehir’de halk şiirini tanıtırken: “Yunus Emre gibi ünlü bir ozanı yetiştiren bu toprağın, bu kültürün, yüz yıllardır her nedense, bir Seyrani, Bir Veysel, bir Mahzuni, bir Neşet Ertaş yetiştirememiş olmasını sorgulamak, yeni ‘’Emre’’ler yetişmesi için sosyolojik bir ortam hazırlayarak Eskişehir kültür ortamına ve kent belleğine bir katkı sunmaktır.’’
“Eskişehir’de Yaşayan Halk Şiiri”ninakibeti ne oldu? Söz konusu eseriniz hakkında bilgi verir misiniz?
Bundan üç yıl önce basıma hazırladığım “Eskişehir’de Yaşayan Halk Şiiri” kitabını soruyorsunuz.
2011 yılında emekli olduktan sonra yeniden edebiyata dönmek için artık zamanım vardı. Tam da bu sırada sevgili Mehmet Sadık Bozkurt, bir “Sanat Edebiyat Söyleşileri” programı başlattı. Bu programda çok özgün ve özgür bir ortamda söyleşi yapılıyordu. Ben, belki hocalığımdan, belki kişiliğimden; eksikleri, yanlışları eleştirmeden edemiyordum. Kimi halk şairlerini bu etkinliklerde tanıdım. Bu arada Halk şiiri ile ilgili kimi derneklerin etkinliklerine de katılmaya başladım. Oralarda kimi arkadaşlar yazdıkları ya da basmayı düşündükleri kitaplarını eleştirmemi istediler. Aldım, okudum, inceledim. Kendime göre eksikleri yanlışları saptadım. çıkardığım değerlendirmenin bir örneğini ilgilisine verdim, bir örneğini dosyaladım.
Derken derken, daha önce hiç düşünmediğim eleştirmenlik yolunda ilerlerken bir gün, yaptığım bu işin aslında “Eskişehir’de yaşayan halk şiiri” nin bir fotoğrafı olduğunu, bu fotoğrafı yayınlamanın halk şairleri çevresinde yararlı olabileceğini düşünmeye başladım. Sonunda, aralarında sizin de bulunduğunuz yirmi şairin kitabının değerlendirmesini bir kitaba dönüştürdüm. Aynı süreçte dilimize uyarladığım, Tebriz Türk’ü mülteci usta şair Ali Vafi’nin “Eynalı Can Selam” adlı şiir kitabı ile birlikte Odunpazarı Belediye Başkanlığına bunları basmaları dileğiyle sundum. Belediyenin ilgileri “basacağız, basıyoruz” derken iki yıl geçti. Neden basılmadığını sordum. Ortaya bir gerekçe koyamadılar. Baktım ki, basmayacaklar, kitaplarımı geri aldım. Bu kitapların basımını zamana bıraktım. Bakalım ne olacak?
Ha, söz bu kitaptan açılmışken bir de şunu üzülerek söylemek isterim. Bu kitapta şiir kitaplarının incelemesini ve değerlendirmesini yaptığım üç değerli şairimiz Rasim Köroğlu, Kâzım özgür ve Nedim Uçar’ı yitirdik. Onlar, bu dünyadan göçtüler, gittiler. Ruhları ışıklar içinde olsun.
Eskişehir’in kültür sanat ortamını çok iyi bilen otoritelerden biri olarak  bu konuda bize neler söyleyebilirsiniz? Bu güzellikleri geliştirmek için neler yapılmalıdır?

Sevgili Ahmet Bey, aslında siz bu ortamda benden çok daha fazla bulunuyorsunuz ve sorunuzun yanıtını benden daha iyi biliyorsunuz. Bu konuda bilgiçlik ya da bilgelik taslamak istemiyorum. Benim doğru bildiğim; ilgili, bilgili herkesin karınca kararınca bu çabaya katkı vermesidir.
Eskişehir kültür sanat ortamının, hani zümre öğretmenleri var ya, onlar gibi, zaman zaman bir araya gelerek bu sorunu tartışmaları ve saptamalarını yaşama geçirmek için çaba içinde olmaları gerekir. Benim bildiğim kadarıyla şairler de yazarlar da, başkaca sanat dallarının emekçileri de bunu yapmıyorlar, yapamıyorlar. Aslında Eskişehir’de bunun maddi bir ortamı da yok. Bana göre bu maddi ortam oluşmadıkça da bunun gerçekleşmesi çok zor. Söylemek istediğim maddi ortam için Tepebaşı Belediyesinin “Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’ni örnek gösterebilirim. Bu örneğin genişletilmesi ve geliştirilmesi gerekiyor.
Neyse ki, yeni belediyecilik anlayışı ile yükselen bir “kent konseyi” oluşumu var. Bu anlamda, her üç belediyemizin kültür sanat ortamına büyük katkı verdiklerini düşünüyorum. Belediyelerimizin sinemalar, tiyatrolar, konserler, sergiler, operalar, korolar aklımıza gelebilecek her alanda çok yoğun çaba gösterdiklerini görüyorum. Bunlar güzel de, yerel kültür ve sanat derneklerini ve sanatçılarını desteklemek konusunda eksik kaldıklarını düşünüyorum. Pek çok dernek kirasını ödeyemiyor. Dergi, kitap basamıyor. Ayrıca kendi aralarında bir kıskançlık, bir çekememezlik de sürüp gidiyor.
Her yıl bir kez yılın sanat ödüllerini veren Eskişehir Sanat Derneği, bu uygulamasıyla sanat çevresini yılda bir kez de olsa bir araya getirmekle birlikte, ödülleri doğrudan sanat emekçilerine vermek yerine Belediye başkanlarına ya da zaten tanınan bilinen ünlülere vererek işlevini zayıflatıyor.
Benim 1979’dan beri, bu konudaki tezim, bu yerel kültür sanat ögelerinin hem Kültür Bakanlığınca, hem belediyelerce desteklenmesi gerektiğidir.
Elinizde ne tür hazırlıklar var? İlerdeki günlerde sizi hangi çalışma ve etkinliklerinizle göreceğiz?
2002, 2003 yıllarında Sakarya’da yayınladığım politik, mizahi yetmiş altı sayılık “Akarsöz” yazılarım var. Bunlar, halk şiirinin ölçü-biçim kalıbını kullanmadan, yine halk şiiri üslubuyla, kendime özgü bir anlatımla yazdığım yazılardı. En çok bunların kitaplaşmasını isterdim. Kısmet olmadı.
İkinci olarak Radyo A’da yayımlanan “Dilimiz Güzel Türkçemiz” programının (ki o yayın görsel destekliydi) metin bölümünü kitaplaştırdım. O da bekliyor.
Almanya’da çalıştığım beş yılı anlatan “Bir öğretmenin Almanya Anıları” da basıma hazır. Ayrıca, oradaki öğrencilerimin gözlem notlarını kitaplaştırdığım bir kitabım daha var. O da basılmayı bekliyor.
Henüz tamamlayamadığım bir çalışmam Nezihe Araz’ın “Dertli Dolap”ı üzerine yaptığım bir çalışmamdır. Yunus Emre’nin yaşamı üzerine yazılmış çok kitap okudum ama bana göre bundan daha özgünü yok. çünkü, yazar bu kitabı tam anlamıyla bir “halk edebiyatı” üslubuyla ele almış. Bakalım zaman ne gösterecek?
  Son olarak da yaşam öykümü yazdım. Zaman zaman eklemeler çıkarmalar yapıyorum. Basabilirsem iyi olur. Basamasam da çocuklarıma anı olarak kalır diye düşünüyorum.
   Bu sorunun devamında beni hangi çalışma ve etkinliklerde göreceğinizi soruyorsunuz.
  Bu soru yanıtını veremeyeceğim çok güzel bir soru. Biliyorsunuz; ben üç yıldan beri, izzet-i ikbâl ile “bab-ı edebiyat”tan çekilmiş, “bab-ı hukuk”a yönelmiştim. Şimdi, hâlâ o kapıdayım. Her ne kadar okulu bitirmiş olsam da bu kez kafama koyduğum “avukatlık belgesi” ni almadan yeniden edebiyat vadisine inmek istemiyorum. Benim için ikisi de ayrı güzellikler. Bakalım, bundan sonra rüzgâr beni hangi yöne savuracak? Bekleyip göreceğiz.

Eskişehir’de kutlanmakta olan ‘Yunus Emre Etkinlikleri’ni içerik olarak nasıl buluyorsunuz? Yeterli görüyor musunuz?
Yunus Emre’yi anma törenleri yazık ki bir türlü kurumlaştırılamadı. Bildiğime göre, her yıl belirli bir tarihte Bakanlıktan gelen bir yazı ve gönderilen bir ödeneğin harcanması doğrultusunda Valilikçe bir program hazırlanır. Bu program Belediyelerden ve derneklerden alınan destekle uygulanır. Bu arada, sanki sanat dernekleri kendi organlarıymış gibi emir ve talimatla katkı vermeye ve törenlerde hazır bulunmaya zorlanır. Şair dernekleri de üyelerini şiir okusunlar diye gönderirler. Daha çok “göstermelik” düzeyde kalan bir anma haftası yaşanır ve sonra Yunus Emre anmaları biter.
Yukarıda da vurguladığım gibi, yıllardır yapılan Yunus Emre Anma etkinliklerinde derneklerden katkı bekleniyor ama onlara gerekli maddi katkı verilmiyor. Bunu için de, Yunus Emre törenleri bir türlü “Mevlâna törenleri” gibi, Tepebaşı Belediyesi’nin “Uluslara Arası Şiir Festivali” gibi kurumlaşamıyor.
Tepebaşı Belediyesinin “uluslararası şiir festivali” yapılanması, Büyükşehir ya da Odunpazarı Belediyesi tarafından “Yunus Emre Kültür sanat festivali” olarak uygulanabilir. Ayrıca, bu etkinliklerin Yunusemre Köyü’nde yapılmasına gerek yok. Bunu Sayın Büyükerşen de düşünmüş olmalı ki Muttalip Caddesi’ndeki büyük parka Yunus Emre türbesinin birebir örneğini yaptırmış.
Valilik, etkinliğe katılanları her yıl köye götürüp getiriyor. Bunun yerine etkinliğe katılmak isteyen taşra halkı buraya taşınsa daha doğru olur.  Aslında bu konudaki en temel sorun, bence, Yunus Emre’nin yeterince anlaşılamamış olmasında. Bir başka sorun da, Yunus üzerine şiir yazdığını sanan kimi ozanların, şairlerin de Yunus’u yeterince tanımamasında, başka bir deyişle Yunus’un felsefesini bilmemesinde. (Biliyorsunuz bizde felsefe “pek matah” bir şey sayılmaz.)
“Yunus” kavram olarak nedir? “Sevgi, barış” Yunusun yaşamı bize ne öğretir? “Kendini arama bulma yolculuğunu”…
Biz bir türlü kendimizi aramayı, bulmayı öğrenemedik ki…
Bir de şunu vurgulayayım. Kanımca, sorunun bir boyutu halk şiiri ile ilgili. Yunusun da temsilcisi olduğu “halk şiiri” biraz hor görülüyor.  Ben, serbest şiiri de halk şiiri kadar seven biri olarak bu anlayışı yadırgıyorum. Sonuçta, bir halk şiiri gerçekliği ve halk şiirini sevenler çevresi var. Bunu iyi görmek gerekir.
Ayrıca, Nasrettin Hoca anmaları da aynı kısır döngü içerisinde.
Sevgili şair-yazar Ahmet Urfalı, siz benden çok daha fazla üreten, zamanını tümüyle bu işe adayan biri olarak bu yoğun iş trafiğinizde sanata edebiyata az da olsa katkı vermiş olan insanları bu köşede konuk ediyor, ağırlıyorsunuz. Bugünü da bana ayırdınız.
Tam üç yıldır iyice koptuğum edebiyat sanat damarıma basarak bana yeniden bir kapı araladınız. En azından bir hava değişikliği yaptırdınız. çok teşekkür ederim. Hoşça kalın!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi