7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

Eskişehirli sanatçı Sultan Sarı ile bir sohbet gerçekleştirdik."Milli kimliğini pekiştirme ve ortaya koymanın azmindeyiz."

SULTAN SARI
öZGEçMİŞİ


Sultan Sarı; Eskişehirin Mahmudiye ilçesinde dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Mahmudiye’de yaptı . Lise eğitimimi Almanya'da tamamladı. Avrupada uzun yıllar kalması nedeni ile Türkiye'ye olan vatan özlemini şiirlere ve tuvallere döktü.
Türkiye'ye dönüşünde evlendi ve biri kız biri erkek olmak üzere iki çocuk annesidir. Halen Eskişehir’de yaşayan Sarı, birçok kültür ve sanat grublarında yer aldı. 2015 yılında  Sultanlar Zeybek Ekibi Kültür Derneğini kurdu.


Sohbet:


Sultan Hanım, Eskişehir Sultanlar Zeybek Ekibi Kültür Derneği başkanlığını yürütmektesiniz. Derneğinizin kuruluş hikâyesine ve amaçlarınızı söyler misiniz?
Okuduğum, Milli Mücadele’de Kadın Efelerimiz kitabından etkilenerek çoğunluğu kadınlardan oluşan Sultanlar Zeybek Ekibini arkadaşlarımla kurmaya karar aldık. Kuruluş amacımız, sadece zeybek oyunu değildir. Milli Mücadelemizde yer alan cesur, korkusuz kadın efelerin yüreğini taşımaktır. Milli Mücadelemizden bu yana her türlü koşullarda birbirine omuz veren cesur, dik kadınlarla bu yola baş koyduk. Türkiye'nin hemen hemen her yerinde kültürümüz adına yer aldık, almaya da devam ediyoruz. Biz milli kimliğini pekiştirme ve ortaya koymanın azmindeyiz.
Millî kimlik, tarihsel gelişim içinde millî kültür unsurlarının şekillendirdiği kimlik tipidir. Millî kültür ise, diğer toplumlardan farklılığı ortaya koyan karakterin meydana getirdiği kültürdür.  Gökalp’ e göre, milli kültür esasında hâkim kültür olmaktadır. Kafesoğlu’na göre ise, kültürün kendisi millidir. Zaman ve çevre şartlarına bağlı olarak bazı unsurları değişebilir, fakat esas özelliklerin ortaya koyan temel karakteri yüzyıllar boyunca varlığını sürdürür.    
Milli kimlik, yaygın kimlik tipinden ayrılmaktadır. Milli karakterin ürettiği bir kimlik unsuru, yaygın kimlik olabilir. Bir kimlik unsuru ne kadar yaygın olursa olsun, milli karakter veya kültür tarafından kendisine has bir şekilde millileştirmedikçe, milli kimlik unsuru olarak kabul edilemez.
Milli kültür kavramında hareket eden bir başka yaklaşım da Erol Güngör tarafından ortaya konulmaktadır. Buna göre devamlı değişen bir kültüre bağlı olan ‘ milli kültür şeması’ çizmek mümkün değildir. Milli kültür, tarihin herhangi bir anında toplumun büyük çoğunluğunun benimsemiş olduğu kültür unsurlarının oluşturduğu bütündür. Bu durumda yaygın kültür,  aynı zamanda milli kültür, yaygın kimlik de milli kimlik olmaktadır.
Bu konuda bir başka yaklaşım da milli karakter kavramıyla sağlanmaktadır. Buna göre milli karakterin sergilendiği veya bu karakterin ürettiği kimlik tipi milli kimliktir. İnsanların birbirinden farklı oldukları gibi, grup özellikleri ve kültür özellikleri de birbirinden farklıdır. Kültürel farklılığın sebeplerinden birisi de toplumların değişik şeylere ihtiyaç göstermeleridir.  Bir topluluk, hayat tarzı itibariyle belli bir şeye ihtiyaç duyduğunda, buna uygun tutum ve davranışı, kültür unsurunu üretmektedir. Böylece kültür, varlık sebebi olarak, ait olduğu topluma münhasır olmaktadır. Milli karakter, toplumları birbirinden ayıran farklılıklar veya bir arada tutan benzerliklerdir.
Biz bu farkındalığa vurgu yapmak istiyoruz.

Zeybekler genellikle erkeklerden oluşur. Ancak siz kadınlarla bir zeybek ekibi kurdunuz. Bunu bize izah eder misiniz? Gelenekte kadın zeybekler var mıdır?

Efelik dürüstlük, mertlik demektir. Yürekli, yiğit insanlar, kadın erkek kim olursa olsun efe olur. Efelikte cinsiyet gözetilmez. Efelik ruhtadır. Efelik görgüdür, bir yaşam tarzıdır. Kara Fatma, Şerife Bacı, Halide Edip, çete Ayşe, Halime çavuş, Tayyar Rahime, Gördesli Makbule, Nene Hatun, ümmüşen Hanım, Ayşe Hatun, Kılavuz Hatice, Yalnız Efe … Varlık savaşımızın baş kahramanlarıdır. Bizim rol-modellerimiz kendini vatan ve milletine adamış bu kadınlardır. Ruhları şad olsun.

Zeybeklik nedir? Siz zeybek kültürünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ahmet Cevdet Paşa; ”Zeybek bahadırları dağlarda, taşlarda keklik gibi seğirtirlerdi. Tüfekleri hep nev-icad şeşhane idi. Zeybekler mehalik ve muhatarattan (tehlikeden, zarar ve ziyandan) sakınmaz, yorulmaz ve usanmaz şuhu u şen sanki askerlik için yaratılmış bir kavim. Doğrusu insanın güzel bir soyu.”
Cumhuriyet’in kuruluşuna değin varlığını sürdüren efelik, zeybeklik, Osmanlı İmparatorluğunun son yüz yılında, başta Ege olmak üzere Batı Anadolu yaygınlık kazanmıştır. Zeybekler, kılık kıyafetleriyle ayrı görünüşleri olsa da halk içinden çıkmışlardır. Kıyafetleri Peçeneklerle ilişkilendirilmektedir.  “Zeybek” sözünün ele avuca sığmayan, çevik anlamında zaypak - zaybak kelimesinden ortaya çıktığı görüşü kabul görmektedir. Bazı araştırmacılar zeybekliğin Türkistan kökenli olduğunu öne sürerler. Yine zeybeklerin başı konumunda bulunan efe için de benzeri tezler ortaya sürülmüştür. “Efe” kelimesi Ege bölgesi köylüleri tarafından halen “ağabey” anlamında kullanılmaktadır.  Efe kelimesinin güçlü kuvvetli, kabadayı anlamı da vardır. Gerektiğinde kavga çıkaracak tavırla cesurca bir olayın üzerine giden kişiye “Efelenmeye başladı.” denir. Bu gibi davranışlar da “efemsi” hareketler olarak görülür. Kızan kelimesi de halen Ege bölgesinde sıkça kullanılan bir sözcüktür. Genelde aile büyüklerinin genç ve çocuklar için söylediği bir tabirdir. Bu anlamda “efe” ve “kızan”ın nerdeyse zeybeklik geleneği içindeki anlamına yakın manada kullanıldığı ortaya çıkar. Zeybeklik ise hepsini kapsayan genel bir kavramdır. Efe de aynı zamanda bir zeybektir.      
Zeybek denilince akla; mert, cesur atılgan mazluma dost, haksızlığa düşman olarak tanımlanabilir. Zeybek, Türk köylüsünün tipik bir örneğidir. Kurtuluş Savaşında gösterdikleri başarılar ünlerine ün katmıştır. Bugün zeybeklik tarihi bir anı olarak yaşamaktadır. Yüreğimizde de kor bir ateş olarak yanmaktadır. Şunu unutmayalım ki her zeybek türküsü vurulduğunda tüylerimiz diken diken oluyorsa ve kalbimiz hızlı hızlı çarpıyorsa, bilin ki her birimizin içinde bir çete Ayşe, bir Yörük Ali Efe yatmaktadır.
Osmanlı Devleti, 1. Dünya Savaşında yenilir ve diğer devletler Mondros Ateşkes Antlaşmasını bahane göstererek topraklarımızı ele geçirmeye başlar. Başlayan işgaller, Türk Halkını canını, namusunu ve toprağını korumak için silaha sarılmaya teşvik eder. Mücadele, küçük direnişlerle başlar ardından İzmir'in işgaliyle tüm yurda yayılır ve kurtuluş savaşı haline gelir.
Aydın’da ilk Kuva-yi Milliye müfrezesini kuran ve Kurtuluş Savaşına milis kuvvetleriyle, kızanlarıyla düzenli orduya katılan Yörük Ali Efe'yi üç yıldır dağlarda gezmekten vazgeçiren Balta Köylü Arşın Teyzenin cami minaresinde asılı bulunan düşman bayrağını göstererek ; ‘’mavi bayrak orada dalgalandıktan sonra sen efe olsan ne yazar olmasan ne yazar.’’ sözleridir.
Yine bir akşamüstü karşılarına köy kızlarının başörtüleri parçalanmış saçları yolunmuş üstleri ve başları toprak ve kan içinde çıkmaları, içlerinden birinin yırtık başörtüsünü efelerin üzerine fırlatarak; ‘’ alın bunları örtünün, verin tüfekler,i kamaları bize, kızlarımızın ırzını biz koruyacağız.’’ sözleri Yörük Ali Efe'yi Milli Mücadele’ye sevk eder. Yörük Ali'ye bağlı efeler Yunanlılara karşı birleşir, bunların arasında kadınlarda vardır.  özellikle İmam Köylü çete Ayşe, zeybekler arasında cesareti, yamanlığı ve iyi nişancılığı ile ün yapmıştır. Kübra, Emire Ayşe, Ayşe çavuş çiftlikli zeybek elbiselerini giyerek silaha sarılan kadınlarımızdandır.
ölüm kalım mücadelemizde erkeğinin yanında yer alan Türk kadınlarından bir kısmı çetelere katılırken bir kısmı da birliklerde komutan yapılır,  rütbeler verilir. Bu çalışmayı karşılık beklemeden ve ruhlarını adayan kadınlarımızdır.
Bazı kadınlarımızın içinde pehlivan gizlidir. Kemer belindir, çizme ayağında, börk başındır. ‘’Mademki burası bizim vatanımız biz de bu vatanın olmalıyız.’’ der çete Ayşe... İstiklal savaşı sırasında düşmanları topraklardan atabilmek için birçok vatansever bir araya gelerek silaha sarılır. Teşkilat kurarak savaşan gruplara çete teşkilatı kuran kişilere çeteci denmiştir. çete Ayşe ilk çetecilerden olup ilk kez Kuva-yi Milliye tarihinde efe elbisesi ve ilk kez efe ünvanını almış mücahit Türk kadınıdır.

Gerçekleştirdiğiniz etkinliklerden bahseder misiniz?  Yapmayı planladığınız etkinlikler konusunda bilgi verir misiniz?
Takdir halkımızındır, derneğimiz kurulduğundan bu yana yaptığımız etkinlikleri sayamasam da son bir yıl içerisinde ekibim ve şahsım Türkiye’nin her yerinde 39 etkinliğe imza atmıştır. Genelde Yörük-Türkmen Dernekleriyle ilişki içinde etkinliklerimizi sürdürmekteyiz. Bunun yanında değişik ortamlarda milli kültürümüzün zeybeklik- efelik yönünü ruh ve bilinç olarak tanıtmaya çalışıyoruz.

Yörük-Türkmen camiasında ve Eskişehir kamuoyunda takdirle karşılanmaktasınız. Bunun nedeni sizce ne olabilir?
Derneğimizin özelliği; misafirlerimizi yöresel kıyafetlerimizle karşılar, yöresel yemekler ikram ederek ağırlamaktır. Derneğimize gelen misafirler kültürümüzden bir parça bularak mutlu bir şekilde evlerine dönmektedir. Türk misafirperverliğini yaşatan Türk gelenek ve göreneklerini misafirlerine sunan bir derneğiz. Misafirlerimizin kendilerini ana ocağında hissetmeleri bize ayrıca gurur vermektedir.

Bildiğiniz üzere devletimizin kurucusu Atatürk da ‘’Sarı Zeybek’’ olarak anılmaktadır. Sizce Atatürk’e böyle bir unvan niçin verilmiştir?
Bu türkü, Eğe yöresinde yaşamış Eğelilerin çok sevdikleri Sarı Zeybek lakaplı bir efe için yakılmıştır. Ege  bölgesinde zeybek kültürüne olan ilgi ve zeybek oyunlarına olan düşkünlük bulunmaktadır. Yiğitliği, mertliği, cesareti ve kahramanlığı ile Türk milletinin  gönlünde taht kuran  Mustafa Kemal Atatürk'e  Sarı Zeybek  sıfatı adı verilmiştir.Atatürk serin bir Bursa gecesinde ölüme meydan okuma cesaretini gösterip -doktorların koymuş olduğu yasağa rağmen- orkestraya Sarı Zeybeği çalmasını söyler. Atamızın istediği Sarı Zeybek çalınır.  Atamız hastalığına inat dizlerini vura vura zeybek oynayışı insanları o kadar etkilemiştir ki etrafında çember olmuşlardır. Onun hasta ve yatağında ölümü beklediğini idda edenler gördüklerine inanamamış olacaktı. Zaten bu amaçla yapmıştı Ata bunu. Yabancı basında ‘’Atatürk hasta’’  haberlerini boşa çıkartmak için atmıştı bu adımı.

Sarı Zeybek şu dağlara yaslanır
Yağmur yağar silahları ıslanır
Deli gönül bir gün olur uslanır
Yazık olsun telli doru şanına
Eğil bir bak mor cepkenin kanına

Şu dağları kara duman bürüdü
üç yüz atlı beş yüz yayan yürüdü
Sarı Zeybek bu dünyada bir idi

Yazık olsun telli doru şanına
Eğil bir bak mor cepkenin kanına

Sohbetimizi Sarı Zeybek şiiriyle sonlandıralım isterseniz.
 Sayın Hocam, gazetenizde bize bu imkanı hazırladığınız için şahsım ve arkadaşlarım adına teşekkür ederim.Sizlerle Hüseyin Nihal Atsız’ın  Sarı Zeybek şiirini paylaşmak isterim.
Şu dağların meşeleri karanlık,
Etekleri olur çayır çimenlik
Kızanlarla burda eder yarenlik,
“Sarı Zeybek şu dağlara yaslanır,
Yağmur yağar, pusatları ıslanır”.
Sarı Zeybek şu dağların eridir,
Dağlar onun bütün yoğu varıdır.
Kendi sarı, bindiği at dorudur;
Attan inip şu dağlara yaslanır,
Gözü dalar, bakışları puslanır.
Sarı Zeybek dağdan dağa taşınır,
Taşınır da yüce dağlar aşınır.
Mola verip Gökçen kızı düşünür;
Efe dağdan köye doğru seslenir,
Yosma Gökçen sesi duyar, süslenir.
Sevmesin mi Sarı Zeybek Gökçeni?
Yüzü melek, saçı ipek Gökçeni?
Bütün Aydın elinde tek Gökçeni?
Kız sevmeyen erin gönlü paslanır,
Paslanırda imil imil yaslanır.
Padişahın kulağına varırsa,
Tutun diye devlet emir verirse,
üç yüz atlı, beş yüz yaya yürürse
Dağlar, taşlar barut ile sislenir,
ölen ölür, anaları yaslanır.

Candarmalar genç efeyi sardılar,
Kırk ölümden beğendiğin sordular;
Kızanları bir bir yere serdiler.
Sarı Zeybek kara sürmez şanına,
Erlik için kıyar kendi canına.
Nasıl olsa uçar da can, kalır ten;
Bir ah tuttu şu dağları derinden.
Sarı Zeybek vuruldu üç yerinden.
“Yazık olsun Telli Doru şanına,
Eğil de bak mor cepkenin kanına”.
Sarı Zeybek gün batarken vuruldu.
Nabızları yavaş yavaş duruldu,
Gözlerine kara perde gerildi
Yiğit başı düşüp kaldı yanına,
Bakmaz oldu mor cepkenin kanına.
Sarı Zeybek öldü sanma, diridir;
O, dağların yine eşsiz eridir,
Bütün kızlar artık onun yaridir.
Vurulmuştur hepsi onun ününe.
Can atarlar şimdi gerdek gününe.
Sarı Zeybek şimdi artık masaldır,
Sanma yıllar şerefini azaltır.
Yiğitlerin dillerinde meseldir.
Er kişiler kıyar da öz canına
Bir damlacık leke sürmez şanına...


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi