
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Eskişehirspor'un önce bu insanlardan kurtulması gerekir...
Kurumlar, oturduğu koltuğa seviye, güç, değer ve zarafet katan insanlar sayesinde yükselir.
Aynı kurumlar…
Oturduğu koltuk sayesinde seviye, güç, değer ve zarafet kazanmak isteyen insanlar sayesinde batar.
Kısacası…
Kurumlarda en önemli unsur, yönetmek için koltuğuna oturanların niteliklerinde gizlidir.
çevresinde saygın, işini iyi yapan, başta para olmak üzere herhangi bir beklentisi olmayan insanlar, girdikleri her kurumun seviyesini de yükseltir.
Seveni olmayan, işini batırmış, başta para olmak üzere her türlü beklentisi olan insanlar da, girdikleri her kurumun seviyesini ayaklar altına aldırır.
İşte bu önemli ayrımı Eskişehirspor’un son yapılan yönetimlerinde açıkça görürsünüz.
Varlıklarıyla kulüp yönetimine değer katanlardan daha çok, varlıklarıyla kulübün kamuoyundaki değerini düşürebildiğince düşüren insanların çoğunlukta olduğuna şahit olmuşluğunuz mutlaka vardır.
Bazıları, başarılı olduğu mesleğini ihmal edip, kişisel kaybını dahi umursamayıp, Eskişehirspor için mesai harcarken…
Bazıları da, başarısız olduğu ve batırdığı işinin kayıplarını karşılayacağı bir kapı olarak görür Eskişehirspor’u.
İşte Eskişehirspor’un öncelikle kurtulması gereken insanlar, sözünü ettiğimiz bu insanlardır.
Yani…
Kendi yaptığı işinde dahi başarılı olamayıp, işini batıran, bunu telafi edebilmek için de kulübün parasını ucundan kıyısından tırtıklamak için yöneticiliği son umut olarak gören insanlardan bahsediyoruz.
Eskişehirspor, hiçbir işte başarılı olmamış insanların yöneteceği bir kulüp değildir.
Eskişehirspor, iflas etmiş insanların, rakamlar üzerinde kalem oynatmalar gibi ucuz numaralarla para tırtıkladığı kazanç kapısı da değildir.
Eskişehirspor yöneticiliği, yapılması halinde gurur vesilesidir ve maddi manevi fedakarlık gerektirir.
Bu gururu taşıması mümkün olmayan insanların orada ne hiçbir işi olmaması da gerekir…
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Ne olacak çöken bu tonozlu binanın hali?
Şehrin göbeğinde bulunan koruma altındaki tonoz bina.
Bir kış yağan karın basıncına dayanamadı ve olduğu yere çöktü.
O günden bu yana söz konusu bina çökük vaziyette duruyor.
Tescilli olduğu için çıkan bir taşına dahi dokunulamıyor.
Yeniden de yapılamıyor.
öylece, yani yıkıldığı şekliyle duruyor şehrin ortasında.
Olduğu yere yeniden yapılabilir aslında.
Başka bir yere taşınıp, aslına uygun olarak yeniden yapılabilinir mi, onu bilemiyoruz.
Ancak…
Söz konusu bunanın bu haliyle durmaması gerekiyor.
Yukarıda da söylediğimiz gibi.
Şehrin orta yerinde çöküntü hali hiç de hoş durmuyor…
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Eğitim ve karakter
Eğitim elbette önemli.
Ama daha önemlisi galiba karakter olmalı.
Bazen, son derece eğitimli diye bilip tanıdınız biri çıkıp öylesine bir cümle kuruyor ki, yüzyılın cahili etmez o lafları.
Ya da…
Eğitimin en üst noktasına çıkmış biri öylesine bir harekette bulunuyor ki, "Zır cahil yapmaz bunu" diyorsunuz.
Diğer taraftan bakıyorsunuz eğitimsiz bir insan…
Duruşu ve söyledikleriyle hayran bırakıyor kendisini.
Ve bu örnekleri gördükten sonra;
-"Demek ki her şey eğitim değilmiş" diyorsunuz.
Hep anlatılır ya…
Padişah vezire sormuş:
vezir!
-Eğitim mi önemli karakter mi?
Vezir düşünmeden cevap vermiş:
-Karakter padişahım.
Padişah memleketin her yerine tellallar çağırtmış.
-Duyduk duymadık demeyin en iyi hayvan eğiticisine yüz kese altın en iyi hayvan eğiticisi padişahın huzuruna çıkarılmış. Padişah hayvan eğiticisine sormuş:
-Bir kediye tepsiyle servis yapmayı ne kadar zamanda öğretebilirsin?
-Altı ayda öğretirim padişahım.
Altı ay dolmuş, huzura alınmış. Padişah:
-öğrettin mi?
-öğrettim padişahım.
Saray erkanı toplanmış, kedi elinde tepsi servis yapmaya başlamış, tam vezirin önüne gelmiş; padişah yine vezire sormuş:
vezir! Demiş.
-Eğitim mi önemlidir karakter mi?
vezir padişahın sorusuna cevap vermeden önce cebinde hazır tuttuğu fareyi yere bırakmış.
Kedi tepsiyi attığı gibi farenin peşinde koşmaya başlamış.
Tabi altı aylık eğitimde boşa gitmiş.
Vezir cevap vermiş.
-Karakter padişahım.
Bu yazıyı kesinlikle birileri için yazmadık.
Amaç sadece eğitimli olanlara karakterin de lazım olduğunu anlatmak istememizdi.
,,,,,,,,,,,,,,,,
öylesine güzel bir yazı işte…
Bir adam, Afrika’da yürürken arkasından bir aslanın koştuğunu görür. Hızla kaçarken tam önünde bir kuyu görür ve hızla kuyuya iner. İpe sarılıp kuyuya inerken.. Alt tarafta büyük bir yılan görür.
Yılan hızla buna doğru yükselirken .. Ne yapacağım der.
üstte aslan altta yılan. O sırada iki tane fare biri beyaz diğeri siyah ipi kemirmeye başlar. Her yerden başı belada iken bir anda bir yüzünde ıslak bir şey hisseder. Bir arı bir damla bak yüzüne bırakır ve balın tadı damağında iken....
UYANIR.
“OH BE RüYA İMİŞ” der.
Bir ermiş’e anlatır. Rüyamın yorumu ne diye? Anlamadın mı der gülerek?
Peşinden koşan aslan ölüm meleğidir. İçinde yılan bulunan kuyu senin mezarındır.
Sarıldığın ip senin hayatındır. Beyaz ve siyah fare gece ile gündüzdür ömrünü kemirirler.
Peki ya o bal nedir dersen?
Dünyanın geçici lezzetidir, ölümün arkasında bir hesap olduğunu sana unutturur...
BİRAZ DA GüLMEK LAZIM
Adam evlenir, 10 sene geçer çocuğu olmaz. Yurtdışına göreve gider. Hanımından gelen mektupta hamile olduğu yazılıdır.
Yurda döndüğünde ise hanımı doğurmuştur ama çocuk zencidir.
Hanımına sorar: "Hanım ne sizin sülâlede ne de bizim sülâlede zenci değil, esmer bile yok; bu iş nasıl oldu?"Hanım "çocuğu doğurduktan sonra sütüm gelmedi mecburen bir sütannesi tuttuk, onun sütünü emdi.
Sütanne zenciydi herhalde bu yüzden böyle oldu" der.Adam ikna olmuşa benzer ama içinde yine de ufak bir kuşku vardır ve "bunu bilse bilse annem bilir" düşüncesiyle annesine sorar.
Anne "Olmaz olur mu oğlum, tabii ki olur" der.
Seni doğurduğumda benim de sütüm gelmemişti ve inek sütüyle beslemiştim.
Bak boynuzların çıkmaya başlamış bile!"