4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

GDO'LAR İNSAN SAĞLIĞI AÇISINDAN TEHLİKELİ

Son yıllarda, halkımızın korkulu rüyası haline gelen genlerin değiştirilmiş ürünlerden elde edilen ürünler, özellikle de yetiştirilen sebze ve meyve ve hububatlar, halkın korkulu rüyası haile geldi. Özellikle de yazılı ve sözel medya da bu alandaki programlar, GDO' larla ilgili kaygıyı hatta korkuyu daha da artırdı. Bakanlar Kurulu'nun, GDO' lu ürünlere yeşil ışık yakan, "ULUSAL BİOGÜVENLİK" yasa tasarısını ele almasıyla da tartışmalar daha da alevlendi.
Peki, GDO nedir?
Bir canlının, gen diziliminin değiştirilmesi, ya da ona kendi doğasında bulunmayan bambaşka bir karakter kazandırılması yoluyla elde edilen canlı organizmalara, "Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar", kısaca GDO adı veriliyor.
GDO, bir canlıdan diğerine gen aktarımı, bir çeşit kesme, yapıştırma ve çoğaltma işlemi olup, genetik mühendisleri tarafından uygulanıyor. Aktarılacak gen, önce bulunduğu canlının DNA sından kesilerek çıkarılıyor. Sonra vektör adı verilen taşıyıcı virüs ile bu gen DNA molekülüne yapıştırılıyor.
İnsan sağlığı açısında çok tehlikeli olan GDO' lardan kurtulmanın, tek yolu, Anadolu' da yetişen yerli tohumlarımıza sahip çıkmak veya daha sağlıklı tohumlar üreterek çiftçilerimize ulaştırmaktır. Çok sıkı denetimler yapılarak, GDO ihtiva eden ürünlerin satışını önlenmek veya yasaklanmaktır.
Türkiye, GDO' lardan kurtulmak için yerli tohumlarını üretmek veya daha da geliştirmek zorundadır. Bu alanda ülkemizde tohum üzerine Ar-Ge çalışması yapan Tarım Bakanlığına bağlı Kurum/kuruluşlar vardır. Bunlardan biri de, Eskişehir Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü' dür
Türkiye´ de ve kurumda ilk araştırmalar, 13 Aralık 1925´ de Eskişehir Tohum Islah İstasyonunda başladı. 1929´ da aynı kuruluşun içinde oluşturulan Kuru Ziraat Deneme İstasyonu ile yetiştirme tekniği dalında yapılan çalışmalarda eklendi..1951 yılında iki istasyon Eskişehir Islah ve Deneme İstasyonu adı altında birleştirilerek tek kuruluş halinde aynı çalışmalara devam etti. 1969 yılına kadar bu isimle araştırmalarına devam eden kuruluş, bu tarihte Eskişehir Zirai Araştırma Enstitüsü adını aldı. 1986 yılında önce Baklagil, daha sonra Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü adını alan kuruluş 24 Ekim 1996 yılında yeni yerleşkesinin açılışı ile birlikte Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsüne dönüştürüldü.
Kurum, bugüne kadar da başarılı çalışmalarını sürdürüyor. Enstitüde geliştirilen tohumlar, önce enstitünün kendi arazisinde deneniyor. İstenilen sonuçların elde edildikten sonrada elde edilen tohumlar, üretim izni alınarak tescil ettiriliyor. Ekime uygun tohumlar, isteyen üretici kuruluş ve çiftçilere veriliyor
Nitekim Enstitü, 1 temmuz 2009 tarihinde ıslah edilmiş kuraklığa dayanıklı, buğday ve arpa çeşitleri, yazlık mercimek, tüm nohut çeşitleri yanında Macar fiği,aspir ve üretimde olan buğday çeşitlerini tanıtmak amacıyla, "TARLA GÜNÜ" düzenledi
Ancak çiftçilere verilen tohumlar, çocukluk yıllarımızdaki ürünleri aratıyor. Gerçi Anadolu'nun, insanını yüz yıllarca besleyen, un, ekmek, bulgur, yarma, keşkek olan, buğdayların verimi düşüktü ve soğuk iklime, hastalıklara karşı dayanıklı da olan bu tohumlardan üretilen ürünleri, bugün arar olduk.
Eskişehir, yerli tohum açısından, ülkemizin en zengin kentlerinde biridir. Özellikle Sivrihisar bölgesi yerli tohum açısından zengin bir bölgedir. Kepen' in lahana ve pırasası, Koçaş' ın patlıcanı, Dümrek' in nohudu, Okçu ve Kaymaz' ın Fasulyesi, Mülk ve Koltan' ın soğanı, Günyüzü' nün kavunu, gerek damak zevki, gerekse kalite açısından her bölgeye nasip olmayacak özelliklere de sahiptir.
Eskişehir ve Sivrihisar'da, mevcut bu tohumlarla ilgili Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsün' de, bir çalışma yapıldı mı bilmiyoruz ama ülkemiz ve bölgemizdeki insanlarımızın sağlığı, ürünlerin geleceği açısından, yerli tohumlar tespit edilmeli ve tohumlar ıslah edilerek bölgede verim artırılmalıdır.
İthal tohumlara, üretimin daha da artacağını düşüncesi ile savunanlar, ülkemize ve insanımıza ihanet içindedirler. Çünkü Türk çiftçisi hibrit tohum ithali ile dışa bağımlı kalıyor, hem de kısırlaştırılmış bu tohumları çoğaltılamadığından, her yıl milyonlarca döviz yurt dışına gidiyor. Ayrıca Trans gen tohumların, kötü amaçla da kullanılabileceği, bu tohumların içlerine hastalıklı genlerin yerleştirilebileceği; melez tohumların bağışıklığımızı zayıflatabileceği de gündemden düşmüyor ama yeteri kadar da önlem de alınmıyor.
Türkiye, yerli tohumlarına sahip çıkmak, onları geliştirerek çiftçilerimizin hizmetine sunmak zorundadır. Aksi halde, ülkemiz, her yıl milyonlarca tutarında dövizi, hem de inansının, sağlığını kaybedecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi