Gençlik, Kent ve Sivil Katılım

Ülkemizde gençliğin boş zamanlarını nasıl değerlendirdiğine ilişkin çalışmaları okuduğumuzda; gençlik faaliyetlerinin genel olarak pasif veya kısa vadeli uğraşılardan oluştuğunu gözlüyoruz. Belli başlı faaliyetler arasında İnternette zaman geçirmek, dijital oyun oynamak, müzik dinlemek, sinema ve konserlere gitmek ya da kitap okumak vb. sayılabilir. Öncelik sırası açısından bu faaliyetler arasında televizyon izlemek ve radyo dinlemenin aldığı da yapılan çalışmalarla tespit edilmiş. Türkiye genelinde öğrencilerin kahvehane, kafe veya bar gibi yerlerde geçirdikleri zaman ilk sıralarda yer almakta…

Genelde üniversitelerin kendi iç yapılarına yönelik olmak üzere sosyal kulüp faaliyetlerine katılım veya sporla ilgilenme türünde ilgi alanlarının varlığını biliyoruz. Bir toplumsal kırılma olan 1980 öncesinden farklı olarak; üniversite gençliğinin siyasetten hayli uzak olduğunu söylemek yanlış olmaz. Gençlik üzerine kurgulanmış dernek veya topluluk türü faaliyetlere de katılım yüksek değil.

Çok sayıda öğrencinin fiilen yaşadığı bir şehirde öğrenciye dayalı sivil ve sosyal faaliyetlerin çok daha etkin olması beklenir. Daha doğru bir söyleyişle; gençlerin sivil toplum ve siyaset etkinliklerine daha fazla katılımları beklenir. Ama neredeyse tüm sivil toplum kuruluşları (STK’lar), çalışmalarına genç insanları katabilmekte sorunlar yaşıyorlar.

Öğrenci gençliğin sivil toplum ve sosyal sorumluluk faaliyetlerine katılmamasının ardındaki nedenlerden birisinin, mevcut kuruluşlardaki yetersiz üye ve gönüllü yapısının olduğunu düşünüyorum. Bugün STK yönetenlerin pek çoğu, sivil toplum zihniyet ve kültürü açısından çok gerilerde kalmış gibi… Dünya bakışı ciddi biçimde değişmiş olan gençliği anlamaktan hayli uzak olan STK yönetimleri, bu insanları çalışmalarına çekmekte de başarılı olamıyorlar. Aynı tezi siyasi partiler için de öne sürmemin yanlış olmadığını düşünüyorum. STK’lar gibi siyasi partiler de gençliğin hayli uzağında konuşlanmış durumda…

Öğrencileri sivil ve sosyal faaliyetlerde görmememizin bir diğer nedeni ise yine STK yönetim ve üyelerinin bu konuda bilinçli ve üzerinde çalışılmış etkinlikler yapmaması. Neredeyse tüm STK’lar gençlerin, sivil kuruluşlara kendiliğinden akmalarını bekliyorlar. Gençleri kazanmak için bilinçli çalışmalar bir yana; kıllarını bile kıpırdatmıyorlar. STK’ların yaşları hayli ileri yöneticileri, her darbe girişimi sonrasında toplumun bir bellek silinmesi yaşadığının farkında değiller.

Medyanın ve tüketim kültürü esaslı gelişmelerin de gençleri olumsuz etkilediğini öngörmek gerekir. Diğer yandan; ülkenin darbe geleneğini yaşamış olan aile büyükleri, gençlerin hâlâ yanlış biçimde gizli örgüt olarak algılanan STK’lardan uzak durmasını isteyip öğütlüyorlar.

STK yöneticileri olarak; gençlerin sivil toplum kuruluşlarında bulunmasını sağlayacak yeni ve albenili faaliyet türlerini geliştiremediğimiz de, bir başka sosyal gerçek olarak karşımızda duruyor. Henüz dünya gençlik deneyimini kendi ortamlarımıza yeterince aktarabilmiş değiliz. Diğer yandan yeni kuşak gençlerin ilgi duyabilecekleri faaliyetler konusunda da yeterli bilgi ve deneyime hâlâ sahip olmadık. Gençliğin birikmiş enerjisini sivil ve sosyal yaşama aktaracak yeni yaklaşımlara ihtiyacımız var.

Bu katılım eksikliğinin iki farklı kanattan kaynaklanan iki temel nedeni var. Birincisi; 1980 sonrasında yaşanan sosyal ve siyasal kırılma nedeniyle öğrenci gençlik, sivil ve siyasal yaşam faaliyetlerinden uzak duruyor. İkincisi; ne siyasal partiler ne de STK’lar öğrenci gençliği cezbedecek kadar donanımlı, istekli ve girişken değil. Gençlerin, dinozor anlayışların egemenliğindeki partilere ve sivil kuruluşlara ilgi duymamalarını, bir parça olağan karşılamak gerekir. Diğer yandan; genel anlamda tüketim toplumunun gençliği sürüklediği günlük yaşama ve olup bitene kayıtsız bir tüketici olma anlayışı da dikkate alındığında; sivil ve siyasal yaşamla öğrenci gençlik arasındaki uzaklığı tespit edebilmek kolaylaşıyor.

Öğrenci gençliğin boş zaman değerlendirme faaliyetlerine katılım durumuna bakalım. Bu etkinliklere katılımı olumsuz yönde etkileyen faktörler arasında ekonomik yetersizlikleri, örgütlenme konusundaki bellek silinmesini, zaman kullanma ve yönetme konusundaki sıkıntıları sayabiliriz.

Öğrenci gençliğin sivil toplum çalışmalarının dışında kalışını, sadece STK’ların bugünkü yapısına bağlamamak gerekir. Üniversitelerin kendileri de sivil toplum alanının değerlendirilmesinde yeterince yetkin değiller. Çok etkili olamayan öğrenci kulüpleri bir yana; öğretim kademesi, öğrencilere sivil çalışmalar konusunda hiza önderliği yapabilmekten çok uzak. Çünkü öğretim kademesinin yapısı da, toplumun ilgisiz, kayıtsız, tüketici ve ah vah etmekle yetinen görünümünü yansıtıyor.

Üniversitelerde öğrencilerin boş zamanlarını değerlendirmeleri, çoğu zaman kendi seçimlerine kalıyor. Üniversiteyi kazanabilmek için her türlü faaliyetten fedakârlık ederek giriş sınavına çalışan öğrencilerin boş zaman değerlendirme konusunda deneyimsiz veya yetersiz olmaları son derece olağan. Buna üniversitelerin boş zaman kullanma eğitimi konusundaki yetersizlikleri de eklenince; binlerce genç bireyin neden sesinin çıkmadığını daha kolay anlıyoruz.

Öğrenci gençliğin, sivil toplum yaşamına daha fazla kazandırılması bu alanın öncülerinin önünde bir görev olarak durmaktadır. Ülkedeki pek çok olumsuzluğun düzeltilmesinde bu kazanımın katkıları olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi