
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
GERÇEKLERİN ÜSTÜ ÖRTÜLEMEZ.
İsmail ağa cemaatinin, televizyonu olan FM TV’de yayınlanan, “Saklı Gerçekler” programında, “çanakkale Savaşında Hilafet’in 400 bin silahsız cengaverine bilerek, ‘size ölmeyi emrediyorum’ dedi” ve “Atatürk, asker maaşıyla, bu kadar mal varlığını nasıl yaptı” ifadeleri ile gerçekleri saptırmak istendi.
Oysa çanakkale Savaşları sırasındaki “emirler, “yazışmalar”, “mektuplar”, “raporlar” bugün arşivlerdedir. Bunlara bakılınca, Mustafa Kemal’in, çanakkale’de nasıl bir “inanç” ve “cesaretle” mücadele ettiği, askerlerinin, en önünde nasıl hücumlara kalktığı, hayatını tehlikeye attığı, nasıl savaşıp nasıl kazandığı, bütün çıplaklığıyla gözler önündedir.
Ayrıca ATATüRK, Anafartalar zaferini kazandıktan sonra,, halk ve o günkü gazeteler tarafından "İstanbul’u kurtaran kahraman" unvanı verilmiş, Mustafa Kemal’in ismi dilden dile dolaşmaya başlamıştır.
öte yandan Mustafa Kemal ATATüRK, ülkesinin, tarımına ve sanayisine yön vermek amacıyla kendi parasından, ülkeye yardım amacıyla gönderilen, dış yardımları ülkenin, farklı yerlerinde çiftlikler ve üretim tesisleri kurmuş, bu çiftlikleri aktif hale geçirmiş ve milletinin hizmetine sunmuştur. ölmeden önce, mal varlıklarını, milletine devretmiştir. işletmelerin amacına uygun olarak kullanılmasını da istemiştir.
Bugün, bu mirastan geriye, fazla bir şeyin kalmadığı görülüyor. ölümünün arkasından, çiftliklerin bakımsız kaldı, Gelen iktidarlar tarafından da talan edildi.
İşte Atatürk Orman çiftliği,” AOç’nin, 1925 yılında kurulduğundaki büyüklüğü ile günümüzdeki büyüklüğü, çeşitli yöntemlerle yaklaşık %70 oranında azaltılmıştır.
Diğer yandan yıllardır, dış ve iç odaklar, Atatürk’e saldırmak için kullandıkları en önemli yöntem, Atatürk’ün, “dinsiz” olduğu ve “dindarlara baskı yaptığı” şeklindeki yalandır.
ATATüRK’ ün, ülkemize kazandırdığı, “LAİKLİK”, kavramı, bazı kesimler tarafından, dine karşı gibi gösterildi. Elbette bu kişileri, bu noktaya getiren nedir veya kimlerdir bilemeyiz. ama Laiklik, inanca saygının da bir sonucudur. Ayrıca Atatürk’ ü, İslamiyet karşıtı gibi göstermek, cehaletten başka bir şey değildir. çünkü Atatürk, İslamiyet’ i, en iyi bilen ve yorumlayan bir liderdir.
Nitekim ATATüRK, “ Bizim dinimiz, en makul, en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lazımdır. Bizim dinimiz, bunlara tamamen uygundur. Müslümanların, toplumsal hayatında, hiç kimsenin özel bir sınıf halinde mevcudiyetini muhafaza hakkı yoktur. Kendilerinde öyle bir hak görenler, dini emirlere uygun harekette bulunmuş olamazlar. Bizde ruhbanlık yoktur. Hepimiz eşitiz ve dinimizin hükümlerine eşit olarak öğrenmeye mecburuz..” demiştir.
Diğer yandan İslam dininin, felsefi gerçeğini inceleme, araştırma, öğrenme bakımından, ilmi ve fenni kudrete sahip olacak, seçkin ve hakiki din bilginlerinin yetiştirecek, yüksek müesseselere, malik olunması gerektiğini her vesile vurgulamıştır
ATATüRK’ e göre, Tanrı birdir, büyüktür. Din, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Dine, saygı gösterilmelidir. Türk milleti, daha dindar olmalıdır. Türk milleti, din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete sahiptir. Bu faziletleri, hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır.
ATATüRK, Hz. Muhammed’ i, sönük bir derviş gibi gösterenlere karşıdır. Bu insanların, onun yüksek şahsiyetini ve başarılarını, kavrayamadıklarını her vesile söylemiş, askeri dehasına, hayran olduğunu da sıkça vurgulamıştır. Nitekim ATATüRK, “ Büyük bir inkılâp yaratan Muhammed’ e , karşı beslenilen sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli etmek gerekti. Peygamber ölür ölmez düşünülecek şey, onu bir an evvel toprağa tevdi etmek değil, yaratmış olduğu inkılâbı, emniyet altına almaktı. “ demiştir.
ATATüRK, hutbenin halkı genel durumdan, haber etmesi bakımından, son derece ehemmiyetli olduğunu, hutbenin, halkın anlayacağı bir dille olmasını gerektiğini de ifade etmiş ve 7 Şubat 1923’te Balıkesir Paşa Camisi’ nde, hutbe vermiştir.
ATATüRK, camilerin, mukaddes minberleri, halkın ruhi, ahlaki gıdalarına, en yüksek, en verimli kaynaklar olarak görmüş ve “ Minberlerden, halkın anlayabileceği dille, ruh ve beyne hitap olunmakla, Müslümanların, vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur “ demiştir.
ATATüRK, dinin, siyasete ve çıkarlara, alet edilmesine de şiddetle karşı çıkmıştır. Ve “ Türk toplumunu yanlış yola sevk edenlerin, din perdesine bürünerek, saf ve temiz halkımızı, hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir.”uyarısında bulunmuştur.
ATATüRK, dini, düşünce ve inançlara saygılıdır. Ancak İslam dini ve devletin selameti açısından, din ve devlet işlerini birbirinde ayırmıştır. Bu sayede de dinin, siyasete alet edilmesini, din adamlarının da siyasete karışmasını önlemiştir..
Nitekim Diyanet İşleri Başkanlarında, Sayın Ali Bardakoğlu, din ve devlet işlerinin ayrı olmasını dine saygının gereği olarak gördüklerini vurguladıktan sonra, “Bu nedenle siyasete karışmıyor, siyasetin de din işlerine karışmasını doğru bulmuyoruz” demiştir.