7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

GÖÇ YOLLARINDA KAVAL SESLERİ


Çoban kaval çaldı, sordu bülbüle:
"Sürülerin hani, ovan nerede?"
Bülbül sordu, boynu bükük bir güle:
"Şarkılarım hani, yavrum nerede?"

Ağla çoban ağla. Ovan kalmadı.
Gözyaşı dök bülbül, yuvan kalmadı. (*)

Çobanla kaval hep yan yana anılır. Çoban kavalıyla koyunlarına seslenir, sürüsüne yön verir. Yavuklusuna işmar eder nağmesiyle. Derdini anlatır ıssız tepelere serin derelere.

Kaval çobanındır. Hüzünlü hayatların yanık ezgisidir sesi.

Çobanlığın ve göçerliğin simgesidir kaval. Onun duygulu sesi, halk arasında kutsal olarak bilinmesine yol açmıştır.

Yörükler kavala mistik bir anlam yükler. Kavala hortlatmalı veya sızlatmalı çalış usulleri ile nefes verilir.

Ozanın büyülü kaval sesine, büyülü sesli bir kuş eşlik eder. Büyülü ötüş, ozanın büyülü kavalını kutsal bir ışığa dönüştürür. Bundan çıkan sesi yüreğinde temizliği ve iyiliği taşıyanlar duyabilir ancak. Bu sesi duyanlar cenneti yaşar, ölümsüzlüğü tadar.

Hz. Peygamber, Hz. Ali'ye bir sır verir. Hz. Ali, bu sırrın karşısında sıkıntıya düşer ve kör bir kuyuya bu sırrı anlatır.

Bir bedevi Efendimize gördüğü garip olayı söyler, "çoban elindeki kamış parçasına üfleyince sürü yayılmayı bırakıp çıkan sesi dinliyor."

Kutlu elçi ve yanındakiler çobanı görmek için kalkıp çobanın yanına varırlar. Çoban, kamışı kör bir kuyudan alıp ona üflediğini, üflediğinde de koyunların bu sesi dinlediğini ifade eder. Peygamber, Hz. Ali'ye bakar, Hz. Ali, kendisine söylenen sırrı bu kör kuyuya anlattığını belirtir.

Efendimiz, "Ey Ali, bu kaval benim sana söylediğim sırrı ifşa ediyor." der.

Kavalın ifşa ettiği sırrı ehli bilir ama söylemez. Bu sırrı insanlar hisseder, diğer varlıklar ise anlar. Kavalın arka tarafındaki deliklere Hz. Ali deliği denir.

Kaval ve ney öz kardeştir. Ancak ney şikâyet eder, kaval katlanır. Ney inler, kaval ağlar.

Kaval kelimesi, Türkçe içi boş anlamına gelen "kav"dan türemiştir.

Önceleri kamıştan imal edilen kavallar, zamanla hayvan boynuz ve kemiklerinden de yapılmıştır.

Kartal ve turnaların kanat kemiğinden yapılan kavallara ötkeçi-n, tek kemikten olanlara çığırtma denir.



Günümüzde armut, ıhlamur, meşe, gürgen, ardıç ve erik ağaçlarından yapılan kavallar vardır.

Yedi deliği bulunan kaval, Azerbaycan'da düdük, Başkurdistan'da hıbızgı, Kazakistan'da sıbızğı, Kırgızistan'da çör, Özbekistan'da ney, Türkmenistan'da tüydük adları ile anılır.

Kaval, Türk göçleri ile bütün dünyaya yayılmıştır.

Türk dünyasının her tarafında çoban-kaval-koyun etrafında dönen yüzlerce efsane dolaşır.

Bunlardan biri de Anadolu'da değişik varyantları bulunan Karakoyun Efsanesi'dir.

Bir Türkmen Beyi Urfa-Yaylabağı yöresini yurt tutar obasıyla birlikte. Yurdun çobanları güzellikleri dillere destan olan Bey'in kızına aşık olur.

Türkmen Beyi çobanı çağırır: "Kızımı sana vereceğim, ama sürüyü üç gün tuzlayacaksın ve su içirmeyeceksin. Üç gün sonra kaval sesiyle dereden su içmeden sürüyü geçirirsen kızım senindir."

Aslında bu şart, gerçekleşmesi imkânsız bir sözleşmedir. Çoban kabul eder, üç gün boyunca sürüye kavalıyla tuzlakta tuz yalatır, su içirmez. Çoban sürüye kavalıyla ağıtlar yakar.

" Koyun seni yaylalarda güdeyim
Seni alıpta elimde yedeyim.
Kuzun öldü, ben Allah'a ne deyim,

Meleme koyun meleme vazgeç kuzundan,
Çok analar ayrı düşer kızından.

Korkar oldum şu dağların kurdundan
Koyun geldi, kuzu gelmez ardından.
Ben de bıktım bu ananın derdinden.

Ağlama koyun ağlama vazgeç kuzundan
Çok analar ayrı düşer kızından."

Üç günün sonunda sıra büyük sınava gelmiştir. Çoban sürüyü dere kenarına getirir. Kavalına dertli dertli, yanık yanık üflemeye başlar. Çobanın her ezgisi yüreğinden kopup gelmektedir.

Kavalın sesini duyan sürü, suya yaklaşır ama suyu içmeden geri döner. Yalnız Karakoyun dereye girer, dudaklarını suya değdirir. Çobanı korku ile karışık bir telaş alır, kavalı daha bir yanık çalar. Adeta konuşturur kavalı, yalvarır.

"Tan ile gelir sarı çamın avazı,
Kimi allar geymiş kimi beyazı,
Dönüp kılsam ben bir sabah namazı

Karakoyun gidip suyu içer mi ola?"

Karakoyun; bir çobana bakar, bir Türkmen Kızına, bir sürüye, bir Türkmen Beyine. Aniden suyu içmeden geri döner ve sürüye katılır.
Türkmen Beyi kızını çobana verir ancak Karakoyun'un neden suyu içmekten vazgeçtiğini sorar. Çoban, "Beyim Karakoyun'un anasının ölümüne ben sebep olmuştum. Karakoyun benden intikam almak istedi. Ama Karakoyun kavalımın sesine uydu. Benim yalvarıp yakarmama acıdı, suyu içmedi." der.

* Ziya Gökalp


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi