
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Golü atan sevinir be kardeş!
Yayınlanma:
Kurşunlu Külliyesi meselesinde:
-Hukuksuzluğa gösterilen tepkinin "Direniş" tablosuna sokulmak istenmesi yanlış olabilir.
-Neticede, evden atılan kiracının apartman önüne çadır kurmasından ibaret olan bu eylemin "Direniş" boyutunda lanse edilmeye çalışılması komik de bulunabilir.
-Odunpazarı Belediyesi bu işi abartmış da olabilir.
-CHP'liler meseleyi taşırmış da olabilir.
-Olay, topyekûn köpürtülmüş de olabilir.
Hatta...
-Birlerinin söylediği gibi, bir bardak suda fırtına da kopartılmış olabilir.
-Tamam: Küçücük bir olay bir anda ülke gündemine taşınır boyuna getirildi belki.
-Tamam: CHP'liler belki "direniş" adı altında meseleyi belki ayyuka çıkarttı.
-Tamam: Direniş yapma adı altında, Külliye önünde selfie çekip, sosyal medyada paylaşmayan kalmadı.
-Belki, kiracının ev sahibine karşı kazandığı bir melese, bir anda kurtuluş savaşı kazanma pozisyonuna sokuldu.
Hepsine eyvallah...
Ancak...
Meselenin bu hale gelmesinden dolayı kimse çıkıp, bunları yapanları, yaptıkları nedeniyle eleştirme hakkı olmadığını düşünüyoruz.
Zira...
Siyaset, neyin nerede yapılacağı sanatı değil, neyin nerede yapılmayacağı sanatıdır.
Futbolda bile, sen kalkıp kendi kalene mükemmel bir orta yaparsan, rakip takım da bu hatayı affetmeyip, topu 90'dan filelere gönderip, gole çevirirse, atılan golün sevinci sahada "Timsah yürüyüşü" yapmaya kadar varan bir şov'a ister istemez dönüşür.
Sonuç olarak:
Yukarıda söylediğimiz gibi, mesele belki abartılmış, taşırılmış, köpürtülmüş olabilir.
Bunun kabahatlisi bence, meseleyi abartan, taşıran ve köpürtenden öte, bu duruma neden olanlardır.
Dedik ya "golü atan sevinir" diye...
Yapmayacaktınız kendi kalenize o ortayı.
Attırmayacaktınız o golü...
....
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Mustafa Koç...
Önce İsviçre, ardından Amerika Birleşik devletlerinde öğrenim görüyor.
Sonra dönüyor Türkiye'ye.
Döndüğünde ana dili gibi İngilizce ve Almancası var.
Türkiye'nin en zengin adamı olan babası, onu Tofaş'ta müşavir olarak işe başlatıyor.
-"Baba bu ne şimdi yaa" falan demiyor.
Başlıyor çalışmaya...
Babasına ait şirkette, üzerindeki birçok insandan emir alıyor.
-"Konuşmayın lenn. Bu şirket babamın şirketi" falan demiyor.
Başarılı çalışmalarından ötürü bir süre sonra yine babasına ait başka bir şirket olan Ram Dış ticaret şirketine satış müdürü olarak atanıyor.
Kapı kapı geziyor satış yapabilmek için.
Birkaç yıl içinde, aynı şirketin Başkan yardımcılığına getiriliyor kendisi.
İyice piştiğine kanaat getirildiğinde, Koç holding'in başkan yardımcılığı görevi geliyor sonra.
Sırasıyla da yıllar itibariyle holding yönetim kurulu üyesi, holding başkan vekilliği ve son olarak da babasının iş dünyasından çekilmesiyle, Türkiye'nin en büyük holdinginin yönetim kurulu başkanlığı görevine geliyor.
Normalde...
Sahibi olduğu şirkette, hiçbir şey yapmadan direk yönetim kurulu başkanı olabilecekken, şirketin ilke ve prensipleri gereği yıllar boyu normal bir çalışan gibi görev yapıyor.
Genç sayılabilecek bir yaşta da geçirdiği kalp krizi sonucu kısa olan yaşamı sona eriyor.
Ne diyelim... Türk Sanayisinin, Koç ailesinin, 100 Bine yaklaşan çalışanının başı sağ olsun...
.......
Aday olmak isteyen bu cümleleri kuruyorsa...
-"Ben görevimin başındayım. Görev süreme kadar da verilen görevi en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum" -"Benim istemem önemli değil. Önemli olan Partimin aday gösterip göstermeyeceği" -"Halk da isterse aday olurum" -"Hele o gün bir gelsin bakalım. Arkadaşlara sorup danışırız. Şimdiden şu veya bu demek mümkün değil" -"Allah nasip ederse olur. Nasip etmezse olmaz" -"O tarihe kadar neyin ne olacağı belli mi olur" -"Daha seçimlere çok süre var. Daha çok köprüler altından sular akar" Eğer bir insan, adaylığı sorulduğunda yukarıda ki cümleleri kuruyorsa, bilin ki o insan aday olmaya can atıyordur. Aday olmayı istemesine rağmen, yukarıda ki cümleleri kuruyorsa da, "Bu işi çok karıştırmayın. Günü geldiğinde zaten görürsünüz" demek istiyordur. Bu günden çıkıp "Aday maday değilim" demeyeceğine göre ne diyecek adam? Tabi ki yukarıda ki cümlelerin birini kuracak. Hatta... Hepsini...
......
BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM
Temel ve Fadime, emeklilik yıllarında bir dağ evi satın alıp orada yaşamaya başlamışlar. Ancak dağın başında gazete filan olmadığı ve Temel de her gün gazete okumak istediği için; Fadime'yi her gün arabayla kasabaya gönderip, gazete aldırtırmış. Bir gün bundan artık sıkılan Fadime, bir kerede 10 gazete birden almış; ve Temel'e her gün aynı gazetenin kopyalarını vermeye başlamış. 5. gün; Temel, Fadime'yi çağırmış. Oyununun ortaya çıktığından korkan Fadime, Temel'in yanına gitmiş. Temel konuşmuş: -Yahu şu dünyada bazı insanlar hiç akıllanmıyor... -Ne oldu ki Temel'im? -Bak mesela şu herife, 4 gündür uyuşturucu kaçakçılığı yüzünden tutuklanıyordu; bugün yine tutuklanmış.