4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

HAK ARAMA İNSANIN EN DOĞAL HAKKIDIR

Ankara'da, TEKEL özelleştirmesini protesto eden göstericilere karşı, ortaya koyduğu tavır tartışma yarattı. Polisin, hak aramak için, bir araya gelen göstericilere, soğuk kış gününde, tazyikli su sıkıp, biber gazı atarak müdahale etmesi ise büyük tepki aldı. Olayın, medya da yeteri kadar yer almaması ise dikkat çekti.
. Tekel işçilerinin, sendikal anlamdaki mücadelesine, saygı duymak gerekir. Herkesin sorunlarını çözmek için, kamuoyu oluşturmaya, yasal çerçevede hakkı vardır. Polis, olayların psikolojik yönünü de düşünerek, biraz daha esnek davranması gerekirdi.
Ayrıca özgürlük ve hak arama genel olarak insanın, önünde bulunan türlü seçeneklerden ikisidir. Özgürlükler, gerçekleştikleri ülkenin kanunları ile korunur ve güven altına alınır. Özgürlük, bir haktır ve hak ancak özgürlükle gerçekleşebilir. Bunlardan biri olmadan diğeri olamaz. Hak bir özgürlüğün sağlanması için, kişiye yasalarla tanınmış yetkilerdir. Eğer bir kişinin, bir konuda hakkı var ise, devletten veya diğer kişilerden, onun yerine getirilmesini "isteme yetkisi"ne sahip demektir. İnsan hakları", ırk, din, dil ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklardır.
Yine Ak Parti temel hak ve özgürlüklerle ilgili olarak halka, " Başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Paris Şartı ve Helsinki Nihai Senedi olmak üzere, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin, insan hakları alanında getirdiği standartlar uygulamaya geçirilecektir. İnsan hakları alanında faaliyet gösteren gönüllü kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin görüş ve önerileri dikkate alınacak, devlet organları ile bu kuruluşlar arasında sıkı bir işbirliği oluşturulacaktır. İnsan hakları ihlallerinin tespiti, çözüm önerilerinin geliştirilmesi, insan hakları eğitimi ve kolluk güçlerinin denetimi konularında bu kuruluşların katılımına ağırlık verilecektir. Düşünce ve ifade özgürlükleri uluslararası standartlar temelinde inşa edilecek, düşünceler özgürce açıklanabilecek, farklılıklar birer zenginlik olarak görülecektir" vaadinde bulunmuştu. Ancak Ankara'da, Tekel çalışanlarına karşı yapılan müdahalede yaşananlar, hiçte bu vaatlere yakışmadı, Bu vaatlerin özde değil, sözde olduğu da böylece ortaya çıkmış oldu.
TEKEL işçilerinin gösterisi, demokrasinin gereği olmasına rağmen, hak arayan insanların üzerine tazyikli su sıkılıp, biber gazı atmanın ne mazereti ne de kabul edilir bir tarafı vardır. Polisin tepkisi aşırıya kaçtı. Orada bir hak arama mücadelesi yapan insanların sinirleri gergindi. Biraz daha anlayışlı karşılamak gerekirdi.
Neden bilinmez, emeğe yönelik hak aramada, siyasi otorite, çok sert müdahale ediliyor veya işci sorunları, sürekli göz ardı ediyor. Nitekim Tuzla da yaşanan dram. "Tuzla'da devlet yok" sözünü doğruladı. 2006'da altı, 2000'den beri 32 işçi ölmüştü. Çalışma Bakanlığı'nın Ağustos 2006-Ocak 2007 raporunda, 51 işyerinde, 99 başlık altında 1061 eksik sıralanmıştı, ancak durum değişmediği gibi, Tuzla'da işçi ölümleri hala devam etmektedir.
Elbette işçilerle ilgili arzu etmediğimiz tabloda, sendikalarından sorumluluğu vardır. Çünkü günümüzde bazı sendikalar, ya işçilere boyun eğdirmek ve onları disiplin altına almak veya isteklerin önünü kesmek için, sermayenin ikincil aygıtları işlevini görüyorlar, ya da sermayenin araçları haline geliyorlar. Diğer yandan ülkemizde, arzu edilen boyutta ne sendikaların, ne de siyasi otoritenin, istikrarlı bir özelleştirme politikası var. Özelleştirme uygulamaları, iktisadi gerçeklerden çok, siyasi gerçeklere bağlı olarak gündeme gelmektedir. Hal böyle olunca da özelleştirme ile ilgili bir türlü uzlaşma sağlanamamakta ve hiçte arzu edilmeyen, olay ve gelişmelerle karşı karşıya kalınmaktadır. Türkiye'de yapılan özelleştirmelerin, iktisadi bir altyapısı olmadığı gibi, siyasi ve hukuki alt yapısı da yoktur. Onun için de ülkemizdeki özelleştirme uygulamaları, kamuoyu tarafından, milli serveti yağmalama olarak görülüyor. Ne pahasına olursa olsun zihniyetle pazarlanması ise kaygı ve kuşkuları daha da artırıyor.
Aslında tekelin özelleştirmesi, yalnız çalışanları değil, Türkiye'de tütün üreten ve geçimini tütünden sağlayan yaklaşık 1 milyon aileyi de ilgilendirmektedir.
Yine tütün mamulleri pazarında, 2001 yılında % 68,8 gibi bir paya sahip olan TEKEL'in, özelleştirme kapsam ve programına alındıktan sonra, 2006 yılında bu payının %37,50 düştüğü görüldü. Tekel' in özelleştirmesi sonucunda, piyasa hâkimiyetinin çokuluslu şirketlere geçeceği, kârın yurtiçinde kalması yerine, yurtdışına kaçacağı ve bu durumun tütün üreticilerini mağdur edeceği de bir gerçektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi