
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Hala birbirine selam vermeyenler var...
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine bağlı Ticaret ve Sanayi Odaları ile Ticaret Borsası'nda seçimler bu yılın Kasım ayında yapılacak.
Her üç odanın seçimlerine yönelik gruplar ve kişilerin çabaları başladı.
Hatırlayan çoktur.
Bir öncesi seçimlerde, özellikle de Sanayi Odası seçimlerinde büyük bir mücadele vardı.
Eskişehir sanayicileri bu seçimde resmen ikiye bölündü.
Taraflar öylense birbirine karşı kemikleşti ki birbirlerine müsamaha bile edemez bir duruma geldi.
Seçimlerin yapılmasının ve üzerinden 3 koca yılın geçmesine rağmen özellikle Sanayi Odası seçimlerinde ayrı ayrı saflarda olan üyeler "Seçim geldi geçti. Her şeyi unutalım" demedi.
Bu seçimden ötürü birbirine küsenler, birbirine "merhaba" dahi demeyenler, hatır dahi sormayanların bilenmişlikleri bu günlere kadar taşındı.
Öte yandan.
Ticaret Odası'nda işe birlikte başlayan aynı ekip içindeki çatlağın neden olduğu cepheleşme de tıpkı Sanayi Odası'nda olduğu gibi bugünlere kadar getirildi.
Yukarıda da söyledik.
Odaların kongreleri bu yılın Kasım ayında yapılacak.
Pek çok Sanayi ve Ticaret Odası üyesi, bir önceki seçimin yaratmış olduğu kuyruk acısını hala içinde taşıyor.
Bu kuyruk acısı muhtemelen seçim sandığında da kendini gösterecek.
Temennimiz o ki, bu yılın Kasım ayında yapılacak olan seçimler, bu defa böylesine bir cepheleşmeyi ve kavgayı uzun yıllar sürdürülecek şekilde cereyan edecek olaylara sahne olmaz.
Temennimiz o ki...
Bu defa her iki seçim de, seçim sonuçlarının açıklanmasıyla birlikte herkesin süreç içinde yaşadıklarını unutacağı bir seçim olarak akıllarda kalır...
.......
Bu turları bizim ülkemizde de yapmak lazım
İngiltere'de, "Politik Turlar" isimli bir şirket kurulmuş.
Okuduğunuzda çok ilginç gelecek, "Yoksulluk Turları" adı altında turlar düzenlemeye başlamış.
Yani...
Elinde bol miktarda parası olan ve bu parayı Bahamalar ve benzeri yerlerde yaptıkları tatillerde harcamaktan bıkmış ve sıkılmış insanlara yoksulluk satmaya karar vermiş.
400 Sterlin olan ücreti ödeyen zenginlere, 2 gün süren turlarda, Londra'nın en yoksul mahalleleri gezdiriliyormuş.
Böylece...
Harca harca bitmeyecek parası olanlar, o güne kadar çok yabancı oldukları yoksullukla birebir tanışıyor, ekonomik kriz ile boğuşan aileleri birebir gözleme imkanı bulabiliyormuş.
Tüm zenginler büyük ilgi göstermiş bu programa.
Hemen hepsi katılmışlar.
Yoksul mahallelerde, yoksul insanlarla oturup yemekler yenilmiş, dertleşilmiş.
Zenginler yoksulluğun ne demek olduğunu anlamışlar.
İki günde bile olsa, yoksullarla aynı dile konuşmayı başarmışlar.
Yaşamları, değerleri ve algıları değişivermiş.
Bu arada...
Yoksullar da zenginleri anlamışlar bu geziler boyunca.
Aslında...
İngiltere'deki benzeri bir "Yoksulluk Turu" da burada düzenlense de, bu turlara partilerin yöneticileri ve seçilmişleri katılsa...
Böylece yoksul insanları daha iyi anlama imkanına kavuşsa...
Bu arada.
Ne kadar tuzu kuru olduklarının da farkına varsa...
......
O çocuğa çobanlığı nasıl reva gördüğümüzü
sorgulayalım isterseniz?
19 yüzyılda Sanayi devriminin nasıl ıskalandığını anlatıyor kürsüdeki adam.
-"Ne yazık ki ecdadımız, o günlerde de boş tartışmalar ve hurafelerle bu devrimi yakalamamızı ıskalattı" diyor önce...
Ardından.
-"Dünyanın en büyük imparatorluğu ard arda gelen bozgun ve facialarla gelip sonunda Çanakkale'ye dayandı" diyor.
Devam ediyor kürsüdeki adam.
-"Çanakkale'de dünyanın en güçlü ülkelerine karşı göğsünü siper etti Mehmetçik. Ülkesini canı ve kanı ile savunurken 'Ahh elimde bir topum. Bir tüfeğim olsaydı' diye hayıflandı.
Bakın tarihimize: Elif'in kağnısı ile övünüyoruz. Elif'e o kağnıyı nasıl reva gördüğümüzü hiç sorgulamıyoruz. Milli mücadele bitmiş. Büyük Atatürk 'Asıl mücadele şimdi başlıyor' diyor. Koskoca bir zaferi bile, yeni başlayacak teknoloji ve eğitim mücadelesinden daha hafif görüyor."
Aynen bunları söylüyordu kürsüdeki adam.
Sözünü ettiğimiz isim, dönemin Eskişehir Valisi Kadir Çalışıcı'ydı.
Konuşmasını eğitimi ve teknolojiye getirmek için böyle bir giriş yapmıştı.
İlgiyle dinlemiş olmalıyız ki, üzerinden yıllar geçmesine rağmen söyledikleri kafamızın bir köşesinde takılı kalmış.
Eğitim ve teknolojiden her uzaklaşıldığında bu konuşma gelir aklımıza.
Her sınav sonrasında, çobanlık yapan bir çocuğun sınav birincisi olduğuna dair haberleri gördüğümüzde bu konuşmayı hatırlarız.
Tıpkı Kurtuluş savaşı sonrasında "Elif'in kağnısı" ile övünüldüğü gibi, çobanlık yapan çocukların sınav birincisi olmasıyla yaşattığı gurura ters açıdan bakarız.
Yine tıpkı Elif'e o kağnıyı reva görüşümüzün sorgulamasını yapmadığımız gibi, o sınav birincisi çocuklara da o çobanlığı nasıl reva gördüğümüzün içinden bir türlü çıkamayız...
......
Biraz da gülmek lazım
Bir Amerikalı, bir İngiliz, bir Fransız, bir Alman ve bir Türk sadece cep telefonlarıyla ıssız bir adaya düşmüşler...
Amerikalı hemen cep telefonundan FBI'yı aramış ve "bir operasyon yapıp beni hemen bu ısısz adadan aldırın!" demiş...
İngiliz dururmu o da hemen cep telefonundan Dışişleri Bakanlığı'nı aramış hemen ve onlara düştüğü adanın yerini tarif edip "bir kurtarma timiyle gelip beni hemen burdan kurtarın!" demiş...
Fransız cep telefonundan sevgilisini aramış ve ona "benim burada yeni bir sevgili bulma şansım yok Nicole, sen orada ne kadar da şanslısın, nasıl olsa yakında görüşürüz, seni çok öpüyorum!" demiş...
Alman cep telefonundan patronunu aramış ve ona "efendim ben ıssız bir adaya düştüm ama çalışmam gereken tüm dosyalar yanımda, çalışmaya burda devam edeceğim, işleri sakın merak etmeyin!" demiş...
Sıra Türk'e gelmiş... Türk de cep telefonunu eline almış ve çevirdiği numarayı bir kez çaldırdıktan sonra kapatıp şöyle demiş "enayi miyim ben yaaa, onlar beni arasın arkadaş!"....