
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Halbuki partileri de kişisel menfaatler batırıyor...
-"Fakiri kuru inat, Zengini hayırsız evlat, Memuru süslü avrat batırır" diye bilindik bir söz var ya hani...
Aslında bu tarife "Partiyi de kişisel menfaat batırır" sözünün mutlaka eklenmesi lazım.
Zira...
Nasıl ki fakir kuru inadı yüzünden, zengin hayırsız evladı nedeniyle ve memur da savurgan hanımı sayesinde batıp gidiyorsa, partiler de, içindeki kişisel menfaatlerin ön plana çıkması nedeniyle bir türlü adam olmuyor.
-"Küçük olsun ama benim olsun" düşüncesi, kişisel menfaatin en somut örneği.
-"Ben varsam parti var. Ben yoksam parti olmasa da olur" anlayışı bu gün için siyasetle uğraşan birçok insanın hala benimsediği ve bizzat uyguladığı bir anlayış.
Partiler içinde siyaset yapan çoğu insan (buna karar verici pozisyonunda olanlar da dahil) seçimin partisi tarafından kazanılıp kaybedilmesiyle pek ilgilenmiyor.
Tek ilgilendikleri "Ben aday olacak mıyım? Ben bir yerlere seçilecek miyim?" den ibaret.
İşi bu noktadan alıp daha da ileriye götüren ve "Eğer ben aday olmuyorsam, o da olmasın, parti de kazanmasın" gibi bir düşünceyi sahiplenenler var.
Hadi bunlar böyle...
Siyaseti sadece kendileri için, kendilerinin bir yerlere gelmesi adına yapıyorlar.
Bir de, siyaseti parti için değil de, birilerinin bir yerlere gelmesi için yapanlar var.
Partinin başarısı ve başarısızlığı umurlarında bile değil.
Tek dertleri, temelinde yine kişisel bir menfaati beklentisiyle, birilerini bir yerlere taşıma gayretinden başka bir şey değil.
"İstemediğim aday başkan seçilecekse, istediğim aday seçimi kaybetsin daha iyi" gibi son derece bencil ve mantıksız bir düşünce ile hareket ediyorlar.
Sonuç olarak:
Siyaseti kişisel menfaati için yapanlar, "Nasıl iktidar oluruz?" diye düşünme yerine "Nasıl koltuk sahibi olurum?" dedikleri müddetçe ne partilerini bir yerlere taşıyabiliyorlar ne de kendilerini.
Şimdi kalkıp "İyi güzel söylüyorsun da. Bu gün partiler genel başkanların babalarının malı gibi. Onlar ne derse o oluyor. Zaten oyu da onlar alıyor. Bu senin söylediğin bu günkü siyasete pek uymuyor" denilebilir.
Bunu söyleyen haklıdır da...
Bizim asıl söylemek istediğimiz de bu zaten...
Bugün gerçek anlamda particilik düşüncesinin olmamasının nedeni de bu...
Çoğu siyasetle uğraşan insan "Genel başkan kendini düşünüp, partiyi kendi malıymış gibi yönetiyor ve bunu da sırf koltuğunu kaybetmeme uğruna yapıyorsa, ben niye kendimi düşünmeyeyim?" diyor...
İşte, kendilerine böyle bir haklılık payı çıkarttıkları için de bu ülkede siyaset partiler çerçevesinde değil, partileri basamak olarak kullanıp, kendilerine çalışan kişiler arasına sıkışıp kalıyor.
***
Gerçekleşebilecek hayallerden birisi de bu neden olmasın?
Dün bu köşede "hayal edilen bir şehir yaratmak hayal kurmaktan geçiyor" başlıklı bir yazı kaleme aldık.
Yıllar önce düzenlenen bir arama konferansında, toplantıya katılanlardan yapılması imkansız gibi görünen hayaller kurmalarının istendiğini, bunun üzerine toplantıya katılan insanların resmen hayal ürünü yatırımları dillendirdiklerini, süreç içinde o imkansız gibi görünen hayal ürünü birçok yatırımın gerçekleştiğinin örneğini verdik.
Önceki gün AK Parti Milletvekili Harun Karacan'ın, Karadeniz'i Akdeniz'e yolu dolaşmadan bağlayacak bir projeden söz etmesi ve "Bu bizim hayalimiz" demesi, bizim kaleme aldığımız yazı ile adeta özdeşti.
Şöyle ki:
Karadeniz illerinden karayolu ile Akdeniz illerine gitmek isteyenler, alternatif yol olmadığı için Adapazarı-Bilecik-Bozüyük hattını kullanmak durumunda kalıyor.
Karacan'ın "Hayallimiz" dediği proje ile Sarıcakaya'nın yol devamı yapılması halinde, söz konusu uzun dolaşım olmayacak.
Söz konusu yolun yapımı halinde, Karadeniz'den direkt Sarıcakaya'ya, buradan Eskişehir ve Afyon üzerinden Akdeniz illerine çok daha kısa bir süre içinde gidilebilinecek.
Bu durum, Sarıcakaya ve Eskişehir için de büyük bir avantaj sağlayacak.
Ortaya atılan ve "hayal" diye nitelendirilen bir düşünce var.
Ancak...
Bu düşüncenin gerçekleşme ihtimali de var.
Üstelik...
Gerçekleşmesi halinde herkese sağlayacağı bir fayda da var...
Ne demiştik yazının başında:
-"hayal edilen bir şehir yaratmak hayal kurmaktan geçiyor" demiştik değil mi?
İşte bu da, bizim söylediğimiz gerçekleşmesi gereken hayaller arasında rahatlıkla yerini alabilir...
***
Var mı bunun başka izah tarzı?
Boğaziçi Üniversitesi gerçekten özel bir üniversitedir.
Üniversiteler arasında da özgürlüğün simgesi haline gelmiştir.
Şöyle ki:
28 Şubat döneminde bile başörtülü öğrencilerin sıkıntı çekmeden derslere girip, eğitim alabildiği bir Üniversite olarak bilinir Boğaziçi Üniversitesi.
Oysa şimdi bu Üniversiteye, seçimde yüzde 86 oy alan bir aday yerine, hiç aday olmamış bir rektör atanıyor.
Elbette hiç aday olmamış bir ismin rektör olarak atanması atanan o kişinin kötü bir akademisyen olduğunu göstermiyor.
Elbette, aday olmamasına rağmen rektör olarak atanan Prof Dr Mehmet Özkan Türkiye'deki değerli bilim adamlarından birisi...
Ama fakat lakin...
Burada asıl mesele, toplumun ve özellikle de siyasal İslamcıların belirgin bir özelliğinin ortaya çıkma durumu var.
Muhalefetteyken sürekli özgürlük talep edenlerin, iktidara geldiklerinde diğer kesimlerin özgürlüklerini hiçe saymaları gibi bir durum söz konusu...
Başka türlü aday olmamış bir ismin, aday olarak istenilen bir ismin önüne geçmesi nasıl izah edilebilinir?
Başka türlü, yüzde Sıfır, alınan yüzde 68 oyun önüne nasıl geçebilir?
***
BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM...
Birkaç Fransız kantinde gevezelik ederken içlerinden biri sorar:
- Gütenberg kim, biliyor musunuz?
- Hayır, der ötekiler.
- Güzel, sizde benim gibi gece kurslarına gitseydiniz, Gutenberg`in basım makinesini
bulan kişi olduğunu bilecektiniz. Ya Panmentier`i?
- Hayır, der ötekiler.
- Güzel, sizde benim gibi gece kurslarına gitseydiniz, Panmentier`in patatesi bulan kişi
olduğunu bilecektiniz. Eğer gece kurslarına gitmezseniz, yaşam boyunca işte böyle
herşeye bilmiyorum demekle yetinirsiniz...
Adamın sözleri üzerine gruptan bir tanesi sinirlenir ve:
- Oldu, anlaştık! Gutenberg`i, Panmentier i bilmiyoruz.. Peki, sen Totoche kim biliyor musun?
- Hayır!
-Peki, öyleyse öğren! Totoche, sen gece kurslarına giderken karınla yatan adam!