
9...Hüseyin BÜDÜŞ (DİYALEKTİK BAKIŞ) Huseyinbudu
HALKIN SIRTINDA KAMBUR
Bir önceki köşe yazımda çiftçinin tahıl taban fiyatının açıklanmasını beklediğini, şayet taban fiyatlarında yeterli artış yapılmazsa, kıraç arazide tarım yapan küçük-orta ölçekli aile işletmelerinin üretimden el çekebileceği ihtimali üzerinde durmuştum. Bu yönde bir gelişme hiç kimsenin arzulayacağı bir durum değil ancak fiyat belirsizliği halen devam ediyor.
***
Geçtiğimiz hafta çiftçi örgütlerinden taban fiyat beklentisi ile ilgili açıklamalar yapıldı. Adana Çiftçiler Birliği Başkanı katıldığı bir TV yayınında, buğday üretim maliyetlerini hesaba katarak, buğdayın kg fiyatının 5.75 TL açıklandığında çiftçinin beklentisini karşılayacağını söyledi. İthalat fiyatları 6 TL’nin üzerinde seyrederken, tahıl bugün borsada bile 6 TL bandında alıcı bulurken, 2022 yılı süresince 5.75 TL taban fiyatı sahanın gerçekleriyle ne kadar örtüşüyor? Konuşmasında ayrıca % 15-20 oranında kâr marjının üretici için yeterli olacağını anlattı. Kendim de aktif çiftçi olduğum için üretimin hangi koşullarda sürdürüldüğünü iyi bildiğimden, açıklamaları şaşkınlıkla izledim. Bahsedilen seviyelerde belirlenecek bir fiyat, zaten küskün olan üreticiyi üretimden, topraktan tamamen koparır.
İthalat Çözüm mü?
Dünya da emtia fiyatlarının yükselmesiyle birlikte, gıda ürünleri başta olmak üzere hemen her şeyin fiyatı arttı. Yaşadığımız yüksek enflasyonla birlikte fiyat artışları ülkemizde çarpan etkiyle misliyle hissedildi. Bu gelişmeler üzerine hükümet, tahıl fiyatlarında ki engellenemez yükseliş karşısında çözüm olarak ithalata sarıldı. 2021 ortalarından itibaren yaklaşık 6-8 milyon ton buğday ve arpa, hazineden karşılanan yüzde 50 sübvansiyonla (hibe) ithalat fiyatının yarısına sanayiciye verildi. Amaç vatandaşa ucuz ekmek yedirmekti, fakat sonuç beklendiği gibi olmadı. Ekmek fiyatlarına geçen yıla oranla yüzde 100’ün üzerinde zam yapıldı.
Kazanan kim, kaybeden kim? Çözüm için nereye bakmalıyız?
Çiftçi ucuz üretime, tüketici pahalı tüketime zorlanırken, aracı kurumlar, tüccar, sanayici ve market zincirleri kârını katlayarak artırıyor. Üretici ve tüketicinin sırtından, sanayi ve gıda kartelleri zenginleşiyor. Görüşlerimi doğrulayan somut verilere ulaşmak ve sizlerle paylaşabilmek için tarımsal girdi ve süt ürünleri üreten bir kaç ayrı şirketin bilançolarını inceledim. Şirketlerin 2021 ve 2022 yılı arasında kâr marjlarında ki artış uçurum seviyesinde. Mesela 1970’li yıllarda kurulmuş un üreten bir firma 2021’in ilk üç ayında 11 milyon TL net kâr açıklamış. Yine aynı firma 2022’nin ilk üç ayında 250 milyon TL net kâr açıkladı. Yani son 1 yılda gelirlerini 20-22 kat artırmış. Köylünün elindeki süt inekleri kesime giderken, o sütü işleyerek pazara sunan bir başka firma kâr marjını bir önceki yıla oranla iki kat artırmış. Çiftçi pahalılıktan dolayı tarlasına gübre atmakta zorlanırken, bir başka gübre karteli ise 2021 yılında 870 milyon TL net kâr açıkladı ki, verdiğim bu üç şirketin kendi sektörlerinde pazar payı ancak yüzde 10-15 civarında. Sektördeki paydaşların tamamını düşündüğünüzde, bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda büyük sermayeli şirketlerin üreticinin ve tüketicinin sırtından nasıl zenginleştiği daha iyi anlaşılacaktır.
Sonuç olarak hayat pahalılığı emeğiyle yaşayan halkın büyük kesimini teslim almış durumda. Ne üretici memnun halinden, ne de tüketici. Bu konuda konuşulan çözüm arayışları ise “üretici desteklenmeli” klişesinden öteye geçmiyor. Gıda üretimi lüks değil, gıda insan yaşamı için en temel ihtiyaç. Öyleyse gıda üreten bir meslek neden desteklemeye ihtiyaç duysun? Çiftçinin ürünü hakkettiği değeri göremediği sürece, desteklemeyle üretimi sürdürmek mümkün mü? Ürünün değerini bulamamasının ve tüketicinin fahiş fiyatlarla karşı karşıya kalmasının nedenlerini irdelemek yerine, reformist önerilerle sektörün sorunlarına çözüm aramak sistemi aklamak olur. Gıda ve gübre tekelleri başta olmak üzere, tarımsal girdi üreten ve gıda pazarlayan büyük sermaye tekellerinin kâr rekoru kırdığı bir ortamda, üreticiyi ve tüketiciyi bu çıkmazdan kurtaracak formül kesinlikle iyileştirmeci politikalar olamaz.
***
Üretimin bel kemiğini oluşturan, halen dünyada gıda üretiminin yüzde 80’ini gerçekleştiren küçük-orta ölçekli aile işletmelerinin varlığını sürdürebilmesi için gıda üretim, işleme ve dağıtım zincirine hakim olan ve bu döngüden milyarlarca kazanç elde eden özel sektör tekelleri yerine, üreticinin ürününü katma değerli olarak pazara sunabildiği kamusal nitelikte fabrikalar, işletmeler kurulmalıdır. Hem üreticiyi ayakta tutacak, hem de halkı, gıda ürünlerine erişimde fiyat pahalılığından kurtaracak olan yegane yöntem budur.