
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Henüz çocuk doğmadı, biçmeye kalktığınız don elinizde kalabilir...
Yıl 1973...
12 Mart 1971'de generaller bir muhtıra veriyor ve Başbakan Süleyman Demirel iktidardan devriliyor.
Muhtıracı generallerin başı olan Faruk Gürler’in amacı "Cumhurbaşkanı" olmak.
Nitekim…
Kara Kuvvetleri Komutanı iken muhtıra verildikten bir süre sonra Genelkurmay Başkanı olan Faruk Gürler, bu görevinden istifa ederek Cumhurbaşkanlığı'na adaylığını koyuyor.
Seçimi kazanacağı ve Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturacağına herkes kesin gözüyle bakıyor.
önce kendisine şöyle bir yol açılıyor:
Gürler, Genelkurmay Başkanlığı'ndan istifa ettikten sonra, süresi dolmak üzere olan o günkü Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından "kontenjan senatörü" yapılarak parlamentoya sokuluyor.
çünkü...
O tarihte, yasaya göre parlamenter olmayan biri Cumhurbaşkanı seçilemiyor.
"Eski Orgeneral, yeni Senatör Faruk Gürler" Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanacağından o kadar emin ki, yapacağı teşekkür konuşmasının metnini bile hazırlıyor.
Fakat Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, Demirel'in müthiş bir direnişi çıkıyor ortaya.
12 Mart Muhtırası'nda, şapkasını alarak Başbakanlık'tan giden Süleyman Demirel'in liderliğindeki Adalet Partisi milletvekilleri, kelleyi koltuğa alıp Orgeneral Faruk Gürler'e mecliste oy vermiyor.
Dönemin en güçlü adamı olan "askerlerin adayı Faruk Gürler", ağır bir yenilgiye uğruyor. Oysa Gürler'in, çankaya'ya taşınmak için eşyalarını bile hazırladığı biliniyor.
Yaşanan bu olayı Süleyman Demirel şu cümle ile özetliyor:
"Siyasette doğmamış çocuğa don biçilmez"
Hani, daha seçimlere en az 2-3 yıl varken, daha bu günden kimin belediye başkanı, kimin milletvekili olacağı konuşuluyor ya...
Daha bu günden 2-3 yıl sonra yapılacak seçimlerin kazanacakları üzerine bahse girenler oluyor ya...
İşte bunları duydukça, 43 yıl önce yaşanmış bu olay ve bu olayın ardından Demirel'in yaptığı yorum geliyor aklımıza...
O yüzden…
Bugün için 2 yıl sonrasının hesabını yapanlara tavsiyemiz, siyasi tarihte yaşananlara şöyle bir göz gezdirmeleri.
çünkü…
Henüz çocuk doğmadı.
Biçmeye kalktığınız don elinizde kalabilir.
......
Acilen bir planlama yapılmalı
Bir-İki otobüs falan derken…
İstanbul gazetelerinde tek tük “Eskişehir gezisi” ilanları çıkarken…
Sosyal medya üzerinde ara sıra “Eskişehir organizasyonları” yapılırken…
Eskişehir bir anda turizmin merkezlerinden biri oluverdi.
Şehir dışından hafta sonları gelen bir-iki otobüsün sayısı 20-25’lere çıktı.
Eskişehir gezinse dair ilanlar hemen her gün gazetelerde yayınlanmaya başladı.
Sosyal medya Eskişehir gezisine katılanların paylaşımları ile dolup taştı.
Cumartesi günü Kentpark’ın önünden geçtiğimizde, parkın ana kapısı önünde 11 turist otobüsü sıralanmıştı.
Saat 14.00 civarında Balmumu Heykel Müzesi önünde abartmıyoruz 100 metre kuyruk oluşmuştu.
Yarım saat sonra Espark’ın önünden geçtiğimizde, o döner kavşağın kenarı turist otobüsünden geçilmiyordu.
Doktorlar Caddesi üzerinde yürüyemiyordunuz insan selinden.
Köprübaşı, Hamamyolu, Odunpazarı keza iğne atsanız yere düşmeyecek bir durumdaydı.
Porsuk sahil şeridinde oturacak yer yoktu adeta.
Cafeler, dolup dolup boşaldı gün boyu.
Hava karardıktan sonra bir tane mekanı boş görmeniz imkansızdı.
AVM’lerin kapısından girmeniz, kapıda oluşan kuyruk nedeniyle en az 3-5 dakika sürüyordu.
Kısacası…
Cumartesi günü Eskişehir, sabahın erken saatlerinden gecenin geç saatlerine kadar tam anlamıyla “Yaşayan” bir şehir konumundaydı.
Bu elbette hiçbir şehre kolay kolay nasip olmayacak güzel bir özellik.
Eskişehir artık bu özelliğe sonuna kadar sahip olan bir kent…
Bu özelliğin sağlamış olduğu avantajı kimse inkar etmiyor.
Turizmin geldiği konumun bu şehirde yaşayan hemen herkese sağladığı bir kazanç var.
Ancak…
Turizmde yaşanan bir plansızlık da ister istemez “sorun” olarak çıkıyor karşımıza.
Tur otobüslerinin şehir merkezinde yarattığı trafik sıkıntısı, gelen turistlerin çoğunun, yoğunluk nedeniyle özellikle görmek istedikleri müzeleri gezememeleri, gelen turistlerin ihtiyacını karşılayacak rehber bulunamaması gibi sorunlar, Eskişehir’deki turizmin sıkıntılı yüzünü ortaya koyuyor.
O nedenle…
Eskişehir’de biran önce bir “Turizm ile ilgili bir Planlama” mutlaka ve acilen yapılmalı.
Turist otobüslerinin toplanma yerinden tutun da, gelen herkesin müzeleri gezebilmesine, rehber bulunamamasından, çoğunlukla günübirlik gelen turistlerin bu şehirde birkaç gün kalmasını sağlayacak yöntemlere kadar, söz konusu bu planlama biran önce hayata geçirilmeli.
Bu yapıldığı takdirde hem bu şehre gelen insanların memnuniyeti sağlanmış, hem de bu şehirde yaşayanların memnuniyetsizliği giderilmiş olacaktır…
......
Asırlık marka…
Türkiye’nin dışarıdan ithal ettiği Marsilya Kiremitleri Sabri Kılıçoğlu tarafından kurulan fabrikada üretilmeye başlanıyor.
Ardından…
Oğlu Yalçın Kılıçoğlu tarafından Türkiye’nin ilk Otomatik Kiremit fabrikası devreye giriyor.
Kılıçoğlu markası sonrasında 3 ncü kuşak olan Savaş özaydemir’e geçiyor.
Sektörde büyük bir atılımın süreci başlıyor.
Şu anda Yapı Malzemeleri sektörünün başında, Savaş özaydemir’in oğlu Barış özaydemir var.
Dört nesil ve 90 koca yıl.
Kılıçoğlu ve Megaron yapı sistemleri ile Eskişehir’in bağrından çıkan marka, asırlık bir marka olmaya 10 yıl kala, her geçen gün büyüyüp, gelişerek sektörün önde gelen ismiyle Eskişehir’in gururu oluyor.