
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Hepimiz en az bu binayı yıkanlar kadar suçluyuz....
Sosyal medya üzerinde zaman zaman eski Eskişehir'e ait siyah beyaz çekilmiş eski fotoğraflar dolaşıyor.
Bunlardan birine denk geldim geçen gün.
Fotoğrafın sahibi kim bilemiyorum.
Ya da kimin koleksiyonunda onu da bilemiyorum.
Zira belirtilmemiş.
Ancak...
Söz konusu fotoğrafın ne olduğunu iyi biliyorum.
Zira...
Söz konusu fotoğraf Eskişehir Yüksek İktisat ve Ticaret Okulunun açılış törenine ait.
Yani...
Bugünkü Anadolu Üniversitesinin temellerinin atıldığı okulun 1958 yılında yapılan açılış törenine...
Yani...
Birkaç yıl öncesine kadar İşçi Bulma Kurumu olarak faaliyet sürdüren Cengiz Topel Caddesi üzerindeki binanın fotoğrafı...
Yani...
Yerine lojman yapmak gibi saçma sapan bir gerekçe ile yıkılan ve bugün için yerinde yeller esen binanın fotoğrafı.
Eskişehir'in böylesine önemli bir hafızası nasıl yok edildi, anlamak mümkün değil.
Şehir için bu denli önemli bir hafızanın yok edilmesine nasıl göz yumuldu,akıl erdirmek mümkün değil.
20-30 memur lojmanda otursun diye Eskişehir'in en kıymetli eğitim kurumunun doğduğu ve binlerce insanın hatıralarının bulunduğu bina nasıl vicdansızca kurban edildi, kafayı yememek elde değil.
Sonuç olarak...
Anadolu Üniversitesi gibi Eskişehir'in marka değeri en yüksek eğitim kurumunun temellerinin atıldığı bina, 2-3 sivri zekalının marifetiyle ve lojman yapmak gibi salakça bir gerekçeyle yıkılıyor.
Koskoca bir şehrin hafızasını silip atma,yok etme pahasına yıkılan bu bina,Eskişehir'in tarihine yazılacak kara bir lekedir.
Ve...
Bu yıkımı önleyemediğimiz için her birimiz en az, bu binayı lojman yapmak için yıkılmasına karar verenler ve yıkanlar kadar suçluyuz...
O yüzden...
Bu eski fotoğrafı her gördüğümde, böylesine değer ve hatıra taşıyan bu binayı yıkanlara rahmet okumayacağım.
Bu fotoğrafı her gördüğümde, kendimle birlikte bu şehirde yaşadığı için sorumluluğu bulunan herkesi,binanın yıkımına engel olamadığı için suçlu sayacağım.
*************************************
Engelsiz olan biz miyiz şimdi?
pa şehrine giderseniz gidin, otoparklar tıklım tıklım da olsa 3-5 tane boş yer mutlaka vardır.
Bu 3-5 park yerine de hiç kimse aracını getirip koymaz.
Çünkü o 3-5 boş yer, engelli vatandaşlar için ayrılmış yerlerdir.
Aslına bakarsanız...
O ülkelerde engelliler için ayrılan park yerlerine araçlarını park eden engelsizlere ceza falan da kesilmez.
Zira...
Engelli olmamasına rağmen engelliler için ayrılan yerlere araç park edenler, bunun en büyük vicdani ceza olduğunu çok iyi bilirler.
Ülkemizde hangi şehre giderseniz gidin, otopark yarı yarıya boş olsa da ilk dolan yer, engelliler için ayrılan yerlerdir.
Üstelik bu yerleri dolduranlar da engelsiz insanlardır.
Çünkü...
Engelliler için ayrılan park yeri, giriş-çıkış kapısına en yakın olan yerde bulunur.
Hiçbir engeli olmamasına rağmen 10 adım daha az atabilme uğruna getirip aracını engelliler için ayrılan yere rahatlıkla koyabilirler.
Üstelik.
Bu yaptıklarından herhangi bir vicdan azabı da duymadan.
Aslına bakarsanız...
Biz sözde engelsizler, bu düşüncesizlik ve vicdansızlığımızla engellilerin işini iki kat daha arttırıyoruz...
Öyle değil mi?
Not- Bundan böyle engelliler için ayrılan yerlere park eden ya da engelliler için yapılan yolları bir şekilde kapatan araçları plakaları da görünecek şekilde bu köşede yayınlayacağım. Madem para cezası verilmiyor. Vicdan azabı da duymuyorlar. Bari rezil olsunlar.
Tabii olurlarsa...
*******************************************
Sadece yönetenlerin demokrasisi var....
Demokrasi'nin en basit tarifi, "Bir insanın, başka bir insanın yaşam alanını kısıtlamaması" olarak yapılır.
-"Halkın kendi kendisini yönetmesi"
-"Çoğunluğun, azınlığın da haklarına sahip çıkması"
-"Kimseye ayrıcalık tanınmadığı, herkesin eşit olduğu"
-"İnsanoğlu'nun bulabildiği en iyi yönetim şekli" gibi tanımlamalarla da tarif edilir Demokrasi.
Bütün bu tarifleri bir kenara bırakın.
Ülkeyi, şehri, ilçeyi hatta Köyü ve mahalleyi yönetmek için seçilenler, Demokrasi'nin bu tariflerinden çok, Demokrasi'nin "Sorun varsa mutlaka çıkış yolu da vardır" özelliği ile ilgilenirler.
Çünkü...
Koltuğa oturanın, bu konumunu devam ettirebilmesi için en önemli Demokrasi özelliği "sorun varsa mutlaka bir çıkış yolu da vardır" özelliğidir.
Belli bir süre sonra, Demokrasi sisteminin sadece bu özelliği işlerine yarar.
Dikkat ederseniz, "Demokrasilerde çare tükenmez" sözü de buradan çıkmıştır.
Ancak...
Demokrasi hiçbir işe yaramıyor ve sadece çıkış yolu olarak kullanılıyorsa, bu son derece kötü sonuçlar doğurur.
Nasıl mı?
Hemen söyleyelim...
Herkesin kafasındaki Demokrasi anlayışı farklı olduğu için, bu durum "Benim dediğim olacak. Başkalarının söylediği beni hiç mi hiç bağlamaz" a gelir iş.
Tıpkı bugün yaşadığımız örnekleri gibi.
Şöyle bir olup bitenlere bakın...
Bu ülke yönetiminde de aynı, Şehir, İlçe, Köy hatta Mahalle yönetiminde de aynı değil mi?
Bu ülkeyi, şehri, ilçeyi ve köyleri yönetenler, Demokrasinin sadece ve sadece "sorun varsa çıkış yolu da vardır" kısmını kullanıyor.
Demokrasinin diğer tanımları umurlarında bile değil.
Çünkü işlerine öyle geliyor.
Üstelik, demokrasinin gerçek tanımını yok etme pahasına yapıyorlar bunu.