1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

İftar yemeğinde Ahmet Ataç'ın söyledikleri ve hissettirdikleri...

Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç'ın Basın mensupları için verdiği iftar yemeği için yine Tepebaşı Belediyesinin Eskişehir'e kazandırdığı Çamlıca Tepesi'ndeyiz.
Çamlıca Tepesi, virane durumda ki bir arsanın muhteşem bir park haline getirildiği, küçük Göletleri, lokanta ve Cafeleri ile, ve en önemlisi de, sıcak yaz günlerinde püfür püfür esen havasıyla gerçekten muhteşem bir yer.
İki ayrı şaşkınlık yaşıyoruz gittiğimiz iftar yemeğinde.
Birincisi; Medya sektörünün neredeyse tüm çalışanlarının yemeğe katılmış olması.
Sektörün bu kadar insanı istihdam ediyor olması gerçekten mutlu ediyor bizi.
İkincisi de; İftar yemeğini düzenleyen Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç'ın yemekte olmayışı, kısa süreli bir şaşkınlık yaşatıyor bize.
"Kısa süreli" diyoruz, çünkü iftar yemeğinin başlamasının hemen sonrasında katılıyor Ahmet Ataç.

HER GÜN BİR MAHALLEDEYİZ
Tıpkı bizim gibi yemekte olmayışını merak edenlere de açıklama yapma gereği duyup;
-"Ramazan ayı boyunca her gün bir Mahallede İftar yemeği tertip ediyor, arkasından da bir başka Mahallede Ramazan eğlencesi düzenliyoruz. Bu eğlence programlarımızda Eskişehir'den yetişen sanatçılarımız güzel konserler veriyor. Ben şimdi Uluönder'deki ve 2500 kişinin katıldığı iftar yemeğinden geliyorum. O yüzden iftarın başında sizlerle olamadım" diyor.
Bir ara, iftar yemeğine katılan Medya mensuplarının bir hayli kalabalık olmasının vermiş olduğu memnuniyeti gösterircesine "Biz Medyada hiçbir ayrım yapmadık. Yapmayacağız da. Her medya mensubu bizim için değerli ve önemli bir görev üstleniyor"

EĞER YENİDEN GÖREV VERİLME İMKANI OLURSA...
Sonrasında Belediyenin iki önemli projesinden bahsediyor Ahmet Ataç.
Bu projelerden biri olan Alzheimer merkezinin belki de bir ilk olacağını söyledikten sonra;
-"Göreve başlarken "Tepebaşı bölgesinde asfaltsız yer kalmayacak" demiştim. Geldiğimiz nokta budur. Tepebaşı Bölgesinde Asfaltı olmayan hiçbir yer kalmadı. Dolayısıyla Belediyenin en çok parasını yiyen hizmete artık para gitmeyecek. Eğer yeniden görev verilme imkânı olursa Tepebaşı Belediyesi bundan sonra Alzheimer ve Diş sağlığı Merkezleri gibi sosyal sorumluluğu olan projelere daha fazla ağırlık verecek" diyerek, bir anlamda yeniden adaylık düşündüğünü ilk kez ve açık biçimde dile getirmiş oldu.
Netice olarak...
Ahmet Ataç'ın, gerek tavırları ve gerekse Bölgeyi ve bölgede yapılanları anlatırken yüzünde ki ifadeyi görünce, Tepebaşı Bölgesiyle büyük bir aşk yaşadığına bizzat şahit olduk.
Dahası...
Bu aşkı bitirmeyip, devam ettirmek istediğini de...
......
Halktan kopuk bir siyaset anlayışı...
Değişimin sürekli ve her alanda yaşandığı bir dünyadayız.
Bu değişimin yaşandığı alanlardan birisi de siyaset.
Özellikle seçim öncesi yapılan çalışmalar daha çok, bilimsel yapı üzerine inşa ediliyor.
Adayların tanınırlığını arttırmak, gerçekten hizmet üretebileceğine inandırma adına çeşitli yöntemler deneniyor.
Öyle ki...
Değişimin getirdiği bir zorunluluk olarak ortaya çıkan bu yöntemler, başarıyı da getiriyor.
Örneğin...
Aday olan kişinin adı Ahmet diyelim...
Bir sistem içinde oluşturulan ekip elemanlarından biri gidiyor evin birisine.
Çalıyor kapıyı...
Karşısına çıkan orta yaşlı bir kadına;
-"Rahatsız ettim. Sadece partimin adayı olan Ahmet Bey'i tanıyıp tanımadığınızı sormak istedim" diyor.
Kadın, tanımadığını söylüyor.
Görevli teşekkür edip gidiyor.
Aradan bir müddet geçtiğinde, başka bir görevli gidiyor aynı eve.
Evden çıkan yine aynı kadına, partisinin adayı Ahmet bey'i tanıyıp tanımadığını soruyor...
Kadın;
-"Tanımıyorum ama, sizden önce de biri gelip bana bunu sordu. Sadece adının Ahmet olduğunu biliyorum" diye cevap veriyor.
Yine birkaç gün sonra, yine başka bir görevli, Aday Ahmet'i tanıtan broşürlerle gidiyor aynı eve.
Aynı kadına hem aday Ahmet'in tanıtım ve vaatleri ile ilgili broşürleri veriyor...
Hem de, Aday Ahmet'in özelliklerini bir güzel anlatıyor.
Böylece...
Rastgele kapısı çalınan evde bulunan kadın, aday Ahmet'i bir hayli tanır hale geliyor.
Bu kadarla da bitmiyor tabii.
Yine aradan birkaç gün geçtiğinde, aday Ahmet gidip çalıyor o kadının kapısını.
-"Ben şu partinin Milletvekili adayıyım" demeye kalmadan kadın;
-"Ben sizi çok iyi tanıyorum" cevabını veriyor.
Böylece...
Defalarca ismini duyduğu aday Ahmet'i şahsen görüp konuşma fırsatı da buluyor kadın.
Dolayısıyla...
Oyu da büyük ihtimalle aday Ahmet'e gidiyor.
Bu iş gelişmiş ülkelerde böyle yapılıyor.
Peki ya bizde nasıl yapılıyor?
Aday olan isimleri ya Kahvehanede konuşurken, ya da Pazarları gezerken görüyoruz.
Çünkü yıllardır böyle yapılıyor seçim çalışması.
Bir türlü vaz geçilemeyen kahvehane siyaseti ısrarla devam ettiriliyor.
İşte bu yüzdendir ki...
Eskişehir'de yaşayanların yüzde 90'ı, 4 yıldır milletvekilliği yapan insanların, bırakın hangi partiden olduklarını isimlerini dahi bilmiyor.
İşte bu yüzdendir ki...
Seçilen milletvekillerinin yüzde 90'ı, bire bir temas edemediği için, kendisini seçenin ne özellikler taşıdığını ve ne durumda olduğunu bilmiyor...
Netice olarak ortaya da...
Halktan kopuk bir siyaset, siyasetten kopuk bir halk çıkıyor...
..........
Biraz da gülmek lazım
Genç adam; güzel bir tatil sabahı, çevre yolundan direksiyonu kırdı. Çiftliğinde yalnız yaşamakta direnen, 90 yaşındaki dedesini merak etmişti. İnatçı ihtiyar ne yapıyor, nasıl yaşıyordu?
Dede; torununu karşısında görünce sevindi, onu kucakladı ve sofrada ona da yer açtı. Sahanda yumurtaya uzanan genç adam, yağ ve yumurtadan başka şeyler gördü:
- Dede! Bu tabak temiz mi?
Dede çok sakin:
- Soğuksu bu kadar temizler. Otur da kahvaltını yap..
Öğle oldu. Dede, torununa mangalda et hazırlarken, torunun gözü tabaktaki siyah lekelere takıldı, dayanamadı:
- Dede, bu tabağın temiz olduğundan emin misin?
- Eee.. Soğuksu bu kadar temizliyor evlat!! İkide bir, bunu sormasan!
Akşam oldu yine yemeğe oturdular, torun tabağa baktı tam ağzını açacakken, yutkundu ve sustu. Yemeğini yinede yedi..Gece yarısına doğru, TV'de maça odaklanmış dedesine gideceğini söyledi ve vedalaştılar. Adımını dışarı attığında kapının önünde uyuklamakta olan köpek birden ayağa dikildi ve dişlerini göstererek başladı hırlamaya. Genç adam geçemeyeceğini anlayınca:
- Dede, köpeğin beni bırakmıyor!!
Maçı seyreden dede, kafasını bile çevirmeden bağırdı:
- Soğuksu!! Gel oğlum, gel bakim dedeye...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi