
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
İHANET ÖZGÜRLÜĞÜ TERÖRE İVME KAZANDIRDI
Genel Kurmay Başkanlığı verilerine göre, 01-10 Ağustos tarihleri arasında terör örgütü PKK ile ilgili olarak 24 olay yaşanırken, birçok eylem hazırlık aşamasında yakalandı. 11 günde yaşanan olaylarda ise 1 güvenlik görevlisi ve 5 geçici köy konucusu şehit olurken, 10 terörist yakalandı, 8 terörist ise çatışmada etkisiz hale getirildi.
Son olarak da, Kars 14'üncü Mekanize Tugay Komutanlığı'ndan, Kurmay Yarbay ile İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı ve 2'si uzman çavuş toplam 11 asker, Erzincan ile Kemah arasında bulunan Olukpınar Köyüne gitmek isterken, PKK'nın mayınlı tuzağına düştü. Askerlerimizden, 9'u şehit oldu 2'sinin sağlık durumu ise ciddiyetini koruyor.
Suçlular ilan edildi. PKK ve TKP/ML TİKKO.
Esas sorumlular ise her zaman olduğu gibi, göz ardı edildi.
Hatırlıyorum da, Ankara' da, Türkiye Barışını Arıyor" adı altında yapılan konferans, pek çok karanlık ve taşeron aydın! Söz aldı. Hepsi de düşünceleri ve önerileri ile adeta PKK terörüne örtülü destek verdiler.
Sanal ve taşeron aydınların yanında, KESK Başkanı İsmail Hakkı Tombul sanki asli görevi gibi, KESK' in, yıllardır Kürt sorununa çözüm aradığını belirterek, üstelik vatandaşla arasında etnik kimlik açısından eşitsizlik var gibi, Türkiye'de eşit yurttaşlar oluşturulmasının önemine işaret etmişti. KESK 'in, demokrasi anlayışının, ezilen toplumsal grup, sınıf ve halkların özgürleşebilmesi ve yan yana yaşayabilmesi ile oluşacağına dikkat çekilmişti. Ve "çözüm Kürtlerin ikna edilmesiyle ilgili değil. Türklerin de barışçı çözüme ihtiyaç duyması gerekiyor... Tek taraflı eylemsizliği, toplum bir fırsat olarak görmeli ve bunu çok iyi değerlendirmeli" diyerek PKK dili ile konuşmuştu.
Konferansın "Emek ve Barış" başlıklı oturumunda söz alan, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy, "başbakan inkâr etse de biliyoruz ki Kürt sorunu vardır. Türkiye'de etnik kimliğe tahammülsüzlük bağlamında, linç girişimleri yaşanıyor. Milliyetçilik olağanüstü arttı, üniversitelerin durumu beni endişelendiriyor. Hastalıklı bir toplum olduk. Kürt sorunundan bahsettiğimizde bile insanlar nefret haleleriyle karşımıza çıkıyor." Sözleri karşısında söylenecek çok söz var ama huzursuzluğu yaratan kaç Türk var, açıklaması gerekirdi. Veya "bir tarafa 'silahını bırak', diğer tarafa ise 'sen vurmaya devam et' sözlerini, kim demiş, onu da net olarak ortaya koyması gerekirdi.
Abant' ta yapılan toplantıda ise Abant Platformu'nun, ''Kürt Sorunu: Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak'' konulu 17. toplantısında, akıl almaz öneriler yapıldı. Abant Platformu'nun 17. toplantısında, PKK ve DTP' den kimse yoktu ama katılanlar, DTP ve PKK' yı aratmadı.
Toplantıda, araştırmacı-yazar Mustafa Akyol, "Bütün Türkiye Kürdistan'dır, başkent İstanbul'dur" gibi, akıl almaz sözler söylemişti. Ahmet Tan ise, Kürtçe ana dilde eğitimin önünün açılması, isteyenlere ilkokuldan itibaren Kürtçenin, seçmeli dil olarak okutulması, Kürt enstitüleri kurulması, Kürtçe olarak radyo ve televizyonlarda sınırsız ve süresiz yayın hakkı tanınması, Kürtçe olduğu için değiştirilen yer, şehir, köy isimlerinin iadesini istemiş...
Dikkat çeken ve adeta BOP' un sözcülüğünü yapan, Cengiz Çandar'a göre de, Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgelerde, Kürtçe resmi dil kabul edilmeli, trafik levhalarındaki uyarılar da Kürtçe yazılmalıydı dedikten sonra "Kürt sorunun, en önemli tanımı, bir devlet sorunu olmasıdır. Kürtlerin devleti yok. 19'uncu yüzyıldan itibaren milliyetçiliğin tarih kulvarına girdiği dönemi yaşıyoruz. Ama Kürtlerin yok. Bu bölgenin otokton halkı olan Kürtlerin yok. Kürtler, bir devlete kavuşamadığı sürece, Ortadoğu'da sorun bitmez." düşünceleri gaflet ve ihanetin boyutlarını da ortaya koyuyordu. Abant Platformu' da, Kürt yoktu ama katılanları her biri bölücüden daha bölücüydü idi. Hedef ise federal yapılanma idi. İhaneti içeren ancak eyleme dönüşmediği için de suç sayılmayan düşünce özgürlüğünün, ülkemizi getirdiği nokta ortada. Hülasa ülkemizde düşünce özgürlüğü, ihanet özgürlüğüne dönüştü. Aslında PKK ve DTP' nin, bugün arzu edilmeyen noktaya gelmesinde, bazı sivil toplum örgütlerinin, gelmiş geçmiş tüm iktidarların, siyasilerin, özellikle genel başkanların da payı vardır. Türk halkı, siyasiler, özellikle de liderler, artık gerçekleri görmeli, üzerine düşeni de vakit varken yerine getirmelidir. Yarın çok geç olabilir.