6-İbrahim ŞAVK (CUMADAN CUMAYA)

6-İbrahim ŞAVK (CUMADAN CUMAYA)

II.Abdülhamid'i tahttan nasıl indirdiler?

İttihatçılar Yeşilköy’de toplanıp ve II.Abdülhamid’in haline karar verince bir Rum mebusunun feryadı çok dikkate şayandır. Şöyle ki; "Yapmayın efendiler! Günahtır, günah. Sultan Abdülhamid Han, bu memleketin nûrudur. Dünyâda denge unsurudur. O’nu tahtından indirirseniz mülkü millet harâb olur. Dünyâ perişân olur" demiştir.
Onun bu feryadını O zamanın mebuslarından olan ve bu toplantıda bulunan bilahere şer’iye vekilliği yapan, “Mülasetül Beyan...” tefsirinin müellili Konyalı, M.Vehbi Efendi o olayı çok kişilere nakletmiştir. (....)
Bizim aydın geçinen yazar çizerlerimiz Ulu Hakanı bir Rum insanı kadar anlayamamışlardı.
“Hal” fetvasının ilk müsveddesini sarıklı mebuslardan Elmalılı Hamdi Efendi [Yazır] yazdı. Fetvada Abdülhamid’e, icraatı ile bağdaşmayan asılsız ve mesnetsiz iddialarda bulunuluyordu.
Nitekim fetvayı imzalamak üzere meclise davet edilen Fetva Emini Hacı Nûri Efendi bu fetvayı okuduktan sonra imzalamaktan çekindi. Sebebi kendisine sorulduğunda da fetvada padişaha isnat edilen üç önemli suçu Abdülhamid’in işlediği kanaatinde olmadığını söyledi. Bunlar, Otuzbir Mart Vak‘ası’na sebep olmak, dinî kitapları tahrif ettirmek ve yakmak, devlet hazinesini israf etmekti.
Son derece dürüst ve metin bir kimse olan Nûri Efendi, Abdülhamid’e saltanattan feragat etmesi teklifinde bulunulmasının daha doğru olacağını ileri sürdü. Bunun üzerine fetvanın son kısmı değiştirilerek hal‘ veya feragat şıklarından birinin tercihi meclise bırakıldı.
Şeyhülislâm Ziyâeddin Efendi tarafından imzalanarak hukukîleşen fetva mecliste okununca, mebusların bir kısmı gayrimüslimler derhal hal‘ine karar verilmesi yönünde bağırmaya başladılar.
Meclis başkanı Said Paşa, çeşitli hizmetlerinde ve yedi defa sadrazamlığında bulunduğu Padişah Abdülhamid’in otuz üç yıllık icraatından onun kadar sorumlu olduğunu unutarak, pek çok iyiliğini gördüğü padişaha karşı cephe almış bulunuyordu. Mecliste padişaha tahttan çekilme teklifinde bulunulması kararını oylamadan, ayağa kalkarak II. Abdülhamid’in hilâfet ve saltanattan hal‘i kararını oya sundu. Mebuslar ellerini kaldırarak hal‘ kararına katıldıklarını belirttiler.
Oylamaya itiraz eden bazı mebuslar da baskı yapılarak susturuldu. Sonunda ittifakla Abdülhamid’in hal‘ine karar verilmiş oldu.
Meclisin hal‘ kararını padişaha tebliğ etmek üzere seçilen heyet, âyandan Ermeni Aram, Bahriye feriği Laz Ârif Hikmet, Selânik mebusu Yahudi Karasu ve Draç mebusu Arnavut Esad Toptani’den oluşmaktaydı. Bu heyet Yıldız Sarayı’na padişaha ‘hal’ kararını tebliğ yerine ‘Millet seni azletti’ dediler. Padişah, ‘hal’ etti demek istiyorsunuz” diye kelimeyi düzelterek “Ben Türklerin, Müslümanların halifesiyim. Hal edecekse beni onlar ‘hal’ etmeliydi. Sen Yahudisin, sen Ermenisin, sen nankörsün” diye çıkıştıkdan sonra üç kere “Zalike takdirül azizilalim” dedi. Bu kelamdan sarayda ordu da titredi.
İttihatçıların lideri Mahmut Şevket Paşa el çabukluğuyla tahttan indirdiği değerli paşayı Selanik’e gönderdi.
Eşyasını dahi alamadan birkaç bavulla gece yarısı Yıldız Sarayı’ndan çıkarılan Abdülhamid, aile ve maiyet efradından oluşan otuz sekiz kişi ile Sirkeci’den özel bir trenle Selânik’e götürüldü. Binbaşı Fethi Bey [Okyar], kırk Selânik jandarması ile muhafızlığına tayin edildi.
Selânik’te Alâtini Köşkü’ne yerleştirilen Abdülhamid burada hayatının en zor ve acı günlerini yaşadığını söyler. Kendisinin bütün malvarlığını yeni yönetime vermesi istenir. Kendisinin ve aile-i efradının hayatı tehdit edilerek bağış vekaletnamesin imzalatılır Selanik’te üç yıldan fazla kalan Ulu Hakan Yunanistan’ın Osmanlı Devletine harp ilan etmesi üzerine İstanbul’a nakledilir. Beylerbeyi Sarayı’na yerleştirilir.
Burada 10 Şubat 1918 Pazar günü akşamı yetmişyedi yaşında ruhunu teslim eder. Yıkılmak üzere olan Osmanlı Devletini otuzüç sene adaletiyle ayakta tutar. Onu tahttan indiren İttihat ve Terakki idarecileri Memleketi düşman çizmeleri altında bırakarak kaçıp gittiler. Padişahın aleyhinde olanlardan Filozof Rıza Tevfik, şair Süleyman Nazif sonunda padişahı aradıklarını şöye dile getiriyorlar:
Nerdesin şevketlim, Sultan Hamid Han?
Feryâdım varır mı bârigâhına?
ölüm uykusundan bir lâhza uyan,
Şu nankör............ bak günâhına.

Târihler ismini andığı zaman,
Sana hak verecek, ey koca Sultan;
Bizdik utanmadan iftira atan,
Asrın en siyâsî Padişâhına.

Dîvâne sen değil, meğer bizmişiz,
Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz.
Sade deli değil, edepsizmişiz.
Tükürdük atalar kıblegâhına, derken..

Süleyman Nazif de:

"Padişahım gelmemişken yada biz,
İşte geldik senden istimdada biz,
öldürürler başlasak feryada biz,
Hasret olduk eski istibdada biz.
mısraları ile pişmanlığı dile getiriyordu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6-İbrahim ŞAVK (CUMADAN CUMAYA) Arşivi