
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
İkinci kez Bakan, üçüncü Üniversiteden hala haber yok...
Nabi Avcı Eskişehir'den Milletvekili adayı gösterildiğinde, ister istemez bir heyecana kapıldık.
Malum kabinede bir Bakan olmasının, şehre sayısız faydaları olacağını düşünüyorduk.
Üstelik...
Nabi Avcı, Başbakan'ın en yakınında olan isimlerden biriydi.
Dahası...
Geleceğin muhtemel Milli Eğitim Bakanıydı.
Milletvekili seçilir seçilmez yeni oluşan kabine içinde yer almadı ama, TBMM Milli Eğitim Komisyon Başkanı olarak, geleceğin Milli Eğitim Bakanı namzedi olduğunu hissettirdi.
Üzerinden çok da süre geçmeden Milli Eğitim bakanlığı koltuğuna oturdu Nabi Avcı...
Gerek 2012 seçimleri öncesinde, gerekse seçimden sonra Milletvekili ve komisyon başkanı olduğunda Eskişehir ile ilgili en önemli projesi üçüncü Üniversiteydi Nabi Avcı'nın.
-"Bu şehrin potansiyeli var. Üçüncü Üniversiteyi muhakkak getireceğiz" açıklamaları yaptı.
Milletvekili seçildiğinde "Bu iş tamam galiba" dedik.
Olmadı...
Milli Eğitim komisyon başkanı seçildiğinde "Bu iş şimdi tamam" dedik.
Yine olmadı...
Milli Eğitim bakanı olduğunda, "Eee artık bu kesin tamam. Bakan olarak da yapamayacak değil herhalde?" diye düşündük.
Yine olmadı iyi mi?
Şimdi, Nabi Avcı ikinci kez Milli Eğitim Bakanlığı koltuğunda...
Üçüncü üniversiteden hala haber yok...
Acaba...
Eskişehir'e üçüncü Üniversite için, Nabi Avcı'nın üçüncü dönem Milli Eğitim bakanlığını mı bekleyeceğiz?
Ne dersiniz?
........
Hiç düşündünüz mü? Siz olsaydınız ne yapardınız?
-Sabah kapıdan eşinizin uğurladığı işe gidip, yine akşam eşinizin kapıda karşıladığı evinize güvenle dönüyorken.
-Çocuklarınızın okula güvenle gidip geldiklerini bilerek, kendinizi işinize veriyor ve ailenizi geçindirecek parayı kazanıyorken.
-Bu sayede ev, araba ve yatırım yapabiliyor, çocuklarınızın eğitimlerini sağlayabiliyorken.
-Hem kendi,hem de çocuklarınızın geleceği ile ilgili planlar yapabiliyorken.
-Hafta sonları eşiniz ve çocuklarınızla çarşı Pazar, hiçbir endişe duymadan gezip eğlenebiliyorken.
-Ufak tefek sorunlar haricinde mutlu ve huzurlu bir hayat yaşıyorken.
Birden bir savaş peyda oluyor...
-Var olan işiniz yok oluyor önce.
-Eviniz, arabanız, yatırımınız ve gelecek planlarınız da aynı şekilde.
-Huzurunuz hiç yok, Nasıl olsun ki? zaten can derdine düşmüşsünüz.
-Tek çareniz, arkanızda bıraktıklarınıza dahi bakmadan canınızı kurtarmak.
-Doğduğunuz, sahibi olduğunuz, anılarla dolu mutlu ve güvenli olduğunuz toprakları bir anda terk etmek.
-Hiç bilmediğiniz topraklara, hiç bilmediğiniz kültür ve medeniyetin içinde, hiç tanımadığınız insanlarla yaşamaya başlamak.
-O kabullenmeyen, o aşağılayıcı gözlerle bakan, o alaycı tavırlarla gözleri üzerinizde olan insanların içinde olmak.
Önceki gün Adalarda bir cafe'de otururken, yanı başımızda ki Suriye'den gelmiş aileyi gördüğümüzde geçirdik zihnimizden bu söylediklerimizi.
Anne-Baba ve iki çocuk...
Belli ki sadece canlarını kurtarmışlar...
Ne korkuları bitmiş, ne de endişeleri.
Yüzlerinde ne bir gülümseme var ne de mutluluğun zerresi.
Ne bir gelecek beklentileri var,ne de gelecek planları.
Sadece canları kurtulmuş...
Düşündük!
Aynı şey başımıza gelse, her şeyi arkamıza bile bakmadan bıraksak, en yakın bir ülkeye zorunlu olarak gitmek zorunda kalsak mesela...
Birikimleri, anıları, mutluluğu, güvenli yaşamayı, dostları, akrabaları bırakıp bizi hiç kabullenmeyecek bir ülkeye gitsek...
Ne yapardık? Ne hissederdik? Orada yaşarken?
Söyleyin Allahın aşkına?
Ne yapardık?
Nasıl yaşardık oralarda?
.......
Eskişehir'in uluslararası anlamda elinde kalan tek geleneksel Sempozyum...
Başladığında, eleştirmeyen kalmadı.
-"Belediyenin parası boşa gidiyor" dediler.
-"Belediye çamurla günlerini geçiriyor" diyen de oldu.
Hâlbuki...
Eskişehir, ticari anlamda toprağın ilk kullanıldığı yerleşim yerlerinden biriydi.
Amaç, bu toprağın sanayi ve ticari anlamı dışında, sanat ve kültürle buluşmasını sağlamaktı.
Bu amaçtan yola çıkılarak düzenlendi Pişmiş toprak Sempozyumunun ilki.
Uzun sürmedi.
Değişen Belediye yönetimi, ilk iş olarak geleneksel hale getirilmeye çalışılan Pişmiş Toprak Sempozyumuna son vermek oldu.
Neyse ki, bu işi başlatan Ahmet Ataç yeniden Tepebaşı Belediye Başkanı seçildi de, ara verilen Sempozyum, kaldığı yerden devam etme imkânına kavuştu.
Bu yıl 8 ncisi yapılıyor Pişmiş Toprak Sempozyumunun.
Önceki yıllarda olduğu gibi, yine yerli ve yabancı usta sanatçılar katılıyor.
Yine, bildiriler, çalıştaylar var zengin program içinde.
Yine ünlü sanatçılar konuğu olacak Eskişehir'in
Ve yine...
Eskişehir'in her yerini süsleyen pişmiş toprak eserlerine kavuşacak bu şehir...
Kısacası...
Uluslararası anlamda Eskişehir'in elinde kalan son proje olan Pişmiş Toprak Sempozyumu ile Eskişehir'in Eylül ayı dolu dolu geçecek.
.......
Fena mı olurdu?
Yaklaşık 2 yıl "Doğuya mı? Yoksa Batıya mı uzasın?" diye bir tartışma sonrasında "Hem Doğuya hem de Batıya uzayacak" kararı verildi.
Havaalanı pistinden bahsediyoruz elbette.
Ve sonrasında ihalesi yapıldı pistin uzayacak olan kısmının.
İnşaat başladı ardından.
Milyonlarca ödenek ayrıldı.
Netice itibarıyla, pistin uzatılması tamamlandı.
Eskişehir böylelikle Ulaslararası standarda sahip bir Havaalanı pistine kavuştu.
Tam "Artık Büyük uçaklar da korkusuzca inebilir" diye heveslenirken Eskişehir-İstanbul mevcut seferleri kaldırıldı.
Artık uzayan ve Uluslar arası standarda ulaşan piste de ihtiyaç kalmadı.
Zira...
Uçacak uçak seferi diye bir şey kalmadı Eskişehir'de.
Hadi İstanbul seferlerinin kaldırılma nedenlerini doğru bulduğumuzu kabul edelim.
Eskişehir'den İzmir tam 5 saat...
Antalya'nın sahil yörelerine ulaşmak da en az 6 saat.
Kaldırılan İstanbul seferlerinin yerine haftanın bir-iki günü İzmir ve Antalya seferleri konulamaz mıydı?
Hem Yaz tatili hem de Ramazan ve Kurban bayramı tatili nedeniyle yaklaşık 20-30 Bin Eskişehirlinin bu illere gittiği düşünüldüğünde, konulacak seferler Eskişehirlilere büyük kolaylık sağlamış olsa fena mı olurdu?
Olmazdı elbette...
Ama şimdi kalkıp kim düşünecek bunu da ardından gerçekleştirecek?
Değil mi ama?
...........
BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM
Bir Fransız, bir Alman ve bir Türk müzede "...Adem ve Havva Cennet Bahçesinde" tablosuna bakıyorlarmış:
Alman,
"Bedenlerinin kusursuzluğuna bakar mısınız? Adem ile Havva mutlaka Alman olmalı." demiş.
Fransız, Alman'a karşı çıkmış:
"Havva ne kadar güzel, Adem ne kadar yakışıklı.Bu denli çekici olduklarına göre, hiç kuşkusuz Fransız olmalılar."
Türk, tabloyu uzun uzun izledikten sonra kararını vermiş:
"Bunlar kesin Türk'tür. Üstte yok, başta yok, elmadan başka yiyecek yok, ama hala kendilerini cennette sanıyorlar."