İnadına yaşam!

Yaşam içerisinde iyiyi kötüyü sorgularken kötülük de her geçen gün evrim değiştirdi.

Salt kötülük nedir diye sorsanız yüksek ihtimal “ bir kişinin canına kıyma, öldürme” verilebilecek ilk yanıtlardan biri olabilir.

Doğru da, bir cana yapılabilecek en büyük kötülüklerden biri olabilir.

Ancak kötülük öyle bir noktaya dönüştü ki, görünmez oldu.

Birisini öldürme eyleminde “görünür” bir kötülük söz konusu ancak “birisinin öldüğünü yayma” eyleminde ise “görünmez”

Konuyu nereye getireceğim?

Geçtiğimiz izin günümde bir arkadaşımın dükkanına uğradım.

Gittiğimde de bir erkeği elinde saçlarla ağlıyorken gördüm.

Arkadaşlarım da etrafında toplanmış, epey üzgün görünüyordu.

Nedenini sorduğumda, “Hülya vardı ya, kalp krizi geçirmiş, yoğun bakımdaymış” yanıtını aldım.

Yakından tanıdığım için epey üzüldüm ancak konuyu anlatan erkeğin gözyaşları hiç samimi gelmedi.

Hatta kendimi sorguladım:

“Gazeteci olduğun için midir bilmem ama her geçen gün duygusuz insan haline dönüşüyorsun” diyerek kalbimi yokladım.

Tabi yine gazeteci olduğum için de sevgilisi olduğunu iddia eden kişi ortamdan ayrılınca şu soruları yönelttim:

“Eee durumu çok kötüyse neden yanında değil? Yine durumu çok kötüyse aklınıza siz nereden geldiniz? Ve yine durumu çok kötüyse takma saçlar mı aklına geldi?”

Kalbimin iyice taşlaştığı dışardan çok belli olmasın diyerek de konuyu kapadım.

Akşamında da mesaj aldım.

“Hülya vefat etmiş.”

Arkadaşımla balkonda otururken içime bir ağırlık çöktü.

Ben de bir vicdan azabı, inanmadığım için kendime duyduğum kızgınlık…

Sabah erken saatlerde yine dükkana uğradım.

Onlar normal işlerine devam ederken, “Hülya ölmüş, çok üzüldüm” diyerek daldım içeriye.

Aldığım yanıttan sonra ise ağzım açık kaldı.

“Yok canım ölmemiş, yaşıyor, yoğun bakımdaymış, durumu çok kötüymüş, sevgilisi öldü diye herkesi aramış.”

Beni bu hayatta hiçbir şey şaşırtmaz dediğim an bir kez daha şaşırabiliyorum.

İnsan böyle bir bilgiyi neden yayar ki?

Hele ki en sevdiğini neden öldü diye kabullenir?

Biz sevdiklerimizin gitmesinin ardından bir süre inanamayarak “yaşıyor, kapı çalacak ve içeri girecek, ismimizle seslenecek” diye umuda kapılmaz mıyız?

Benim ağzımdan kısa süreli öfkenin ardından tek cümle döküldü:

“İnadına yaşar, görürsünüz”

“Yok, yok, yaşamaz, ciğerleri bitmiş, kalbi çok kötüymüş” cümlesini yaklaşık bir hafta duydum ve ben de ısrarla, “İnadına yaşar” dedim.

Yaklaşık bir hafta geçti.

Dün yine uğradım.

İçeriye girdiğim an, “Hülya yoğun bakımdan çıkmış, durumu iyiymiş” dediler.

Ardından da benim cümle slogan oldu:

“İnadına yaşar dedi ve yaşıyor”

İnadına yaşadı Hülya…

Çünkü yaşam zıt kutuplar arasında kendine yer bulmaktır.

Gitti derler, gelirsiniz.

Düştü derler, kalkarsınız.

Öldü denildiği an dirilirsiniz.

İşte öyle bir zaman da yeniden tutundu Hülya…

Salt kötülüğü ise öğrendiniz mi?

Görünmez kötülüktür!

En yakınından gelir.

Seni yaşarken öldürmesi gibi.

Hülya’nın kalbi direndi, kurtuldu, nefes almayı başardı ancak şimdi kırık.

Kırıkların içerisinde yaşamak zorunda bıraktı o sevgili…

En büyük kötülük bu değil de nedir?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Özge Zaim Arşivi