İNANILMASI ZOR GARİP OLAYLAR

1972 yılında Batı Pasifik’teki Guam Adası ormanlarının diplerinde saklanan Yokoi Shoichi adında bir Japon askeri bulunmuştu. II. Dünya Savaşı’nın 1945 yılında sona erme­sinden sonra yirmi yedi yıl boyunca “düşmana teslim olma­mak” için saklanan Shoichi yıllar boyunca salyangoz, kurba­ğa, böcek ve yaban cevizi yiyerek yaşamıştı. Sonunda ikna edilen Shoichi Japonya’ya döndü ve yapılan doktor kontro­lünde biraz kansızlık dışında, sapasağlam olduğu ortaya çık­tı. Adamın adada giydiği giysiler ve kullandığı araç-gerecin Tokyo’da bir salonda yapılan sergisine 40.000’eyakın ziyaretçi geldi. Bir süre sonra Shoichi kırk dört yaşında dul bir bayanla tanışıp evlendi ve balayına gitti. Nereye mi? Elbette Guam Adası’na!


 


İngiliz oyun yazarı William Congreve 1729’da öldüğünde tüm servetini metresi Marlborough Düşesi Henrietta’ya bı­rakmıştı. Ancak sevgilisinin ölümünden aşırı derecede etki­lenen düşes yazarın ölüm döşeğinde yüzünün maskını al­dırmış ve sonra da bu maskı insan boyunda bir mankenin yüzüne takarak yaşamı boyunca Congreve ölmemiş gibi bu mankenle yaşamıştır. Düşes her sabah mankeni giydiriyor, gün içinde onunla yemek yiyor, saatlerce sohbet ediyor, ak­şam olunca mankeni soyuyor ve yanına yatırıyordu. Düşes ayrıca kendisi öldüğü zaman mankenin de yanına gömülme­sini vasiyet etmişti.



1966 yılında Roy Bates adında bir İngiliz eşi ve oğluyla birlikte sahilden 10 kilometre açıkta bulunan 3.48 x 7.31 met­re boyutlarında çimentodan bir platforma yerleşmişti. II. Dün­ya Savaşı sırasında askeri nedenlerle yapılmış olan bu sala yerleşen Bates bir süre sonra İngiltere’den bağımsızlık ilan ederek kendisini kral, karısını kraliçe ilan etmişti. ülkesine “Sealand” (Deniz ülkesi) adını veren adam kendi ülkesinin pulunu bastırmış, pasaportunu hazırlamış, hatta “Sealand doları” diye para bile bastırmıştı. İngiliz karasuları dışında ve uluslararası sularda olduğu için de İngiltere dâhil hiçbir ülke bu masum oyuna karşı koymamış ve Roy Bates uzun yıllar ülkesinde ailesiyle yaşamıştır.



Tüm zamanların en ünlü sakallı kadınlarından ir olan Josephine Clofullia on dokuzuncu yüzyılın büyük sirklerinden biri olan P.T. Barnum Gösterisi’nin yıldızlarından biriydi. Clofullia henüz on altı yaşındayken 15 cm uzunlunluğunda bir sakala sahipti ve sakalını da hayranı olduğu III. Napolean tarzında bırakıyordu. İmparator bunu duyduğu zaman o kadar gururlanmıştı ki, kadına armağan olarak büyük bir elmas gönderdi ve Josephine Clofullia da bu elması ömrü boyuna sakalına takılı olarak taşıdı.


 


 


Bugüne kadar kayıtlara geçen en uzun insan 1918 yılında ABD, Atlanta’da doğan Robert Wadlow adında biriydi. Sekiz yaşında 1.80 boyuna ulaşan Wadlow, on beş yaşında 2.25 boyundaydı. Yirmi birinci yaş gününde 2.68 boyuna ve 223m kg ağırlığına ulaşan Wadlow ertesi yıl ayak bilekleri bedenini taşıyamadığı için ayak iltihabından öldü. Tıpta gigantism adı verilen bu devlik durum ilginç bir biçimde tüm vücudu etkilememektedir. Genelde belden aşağı bölümlerin aşırı iri olmasıyla ortaya çıkan bu hastalıkla gövdenin ve başın normal boyutta kalması da söz konusudur.


 


İngiliz Kralı I. Charles’ın maiyetinde bulunan ve boyu 2.40’ın üzerinde bulunan William Evans adında bir dev ne zaman kralın huzuruna çıksa cebinde bir cüce taşırdı. Bu durum kralı son derece eğlendirmişti.


 


Richeborg adında 58cm. Boyunda bir cüce olan Orleans ailesi tarafından yetiştirilmişti ve Fransız Devrimi sırasında soylular lehine casusluk yapmıştı. Paris’in çevresinin devrimciler tarafından kuşatıldığı sırada kundak içinde, “dadı”sının kucağında kentten çıkan Richeborg daha sonraları yüz yaşında ölene dek Paris’te yaşamını sürdürdü.

Önceki ve Sonraki Yazılar
AKTÜEL Arşivi