
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
İnsanların, gelecekte anabileceği güzel hatıralara da ihtiyacı var ...
Soma'da yaşanan ve herkesi derinden yaralayan faciada 301 madencimizi kaybettik.
3 günlük Ulusal yas ilan edildi ve bu karar son derece yerinde bir karardı.
Yaşanılan acı ile, aralarında Eskişehir'i de bağlayan bazı kararlar alındı.
Bu kararlardan biri de, Milli Eğitim Müdürlüğünün Okullarda yılsonu etkinliklerini yasaklayan kararıydı.
Karar: İlköğretim ve liselerin yanı sıra 3-6 yaş çocukları dahi kapsıyordu.
Kısacası...
Milli Eğitim müdürlüğü aldığı kararla "Böyle bir acının yaşandığı ortamda eğlence anlamında hiçbir etkinlik yapılmamalı" demeye getirmişti işi.
Karar çok tartışıldı.
Hakkı Kutlu köşesinde iki kez yazıp, bu kararın yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini söyledi.
Çocuklar hazırlandığıyla, aileler tüm öğretim yılı boyunca bu günü bekledikleriyle kaldı.
Ve bu güne kadar Milli Eğitim müdürlüğü yılsonu etkinliklerine getirdiği yasakla ilgili herhangi bir karar değişikliği yoluna gitmedi.
Sadece Vilayet, Yılsonu etkinliklerinin eğlenceden uzak, sergi şeklinde olabileceğine dair bir açıklama yaptı.
ACI ELBETTE BİZİM ACIMIZ
Soma'da yaşanan facia ve bu facia ile birlikte yitip giden canlar konusunda üzüntü duymayan tek bir kişi yoktur.
Toprağın altında son nefeslerini verenler ile facia ile birlikte hayatları kararan ailelerin üzüntüsüne ortak olmayan da yoktur.
Ancak...
Hayatın devam ettiği gibi bir gerçek de önümüzde duruyor.
İçimiz burkulsa da, kalbimizden gülmek, yemek yemek, eğlenmek gelmese de, hayatın bir şekilde devam ettiği gerçeği ile karşı karşıyayız.
Zaten bu aşamada yapmamız ve asla unutmamamız gereken ilk şey, yas'ı devam ettirmekten çok, bize bir daha böyle yas ortamı yaşatacak olayları engelleme çabası olmalıdır.
BAKIN DÜNYA NE YAPMIŞ
Almanlar İkinci Dünya savaşında Leningrad'ı işgal ettiğinde tam 1,5 Milyon sivil ve asker açlık ve bombardıman sonucu ölmüş.
Farelerin bile yenilmeye başladığı, yamyamlığın bile hortladığı savaş ortamında, direniş için Opera binalarında toplanan Ruslar, o denli olumsuz savaş koşullarına rağmen Opera ve konser salonlarında direniş morali bulmuşlar. Orada örgütlenip, direniş planları yapmışlar.
Onlar bunu yaparken:
Bir yandan da Tiyatro ve opera gösterileri devam ediyormuş.
Bir anlamda ülkelerini sanat ve eğlencenin sağladı moralle savunmuşlar.
Aynı savaşta işgal edilen Polonya'da sanata sarılmış çaresiz halk.
Ölümün kol gezdiği ülkede insanların moral bulduğu tek unsur sanat olmuş.
Ya Almanya?
İkinci Dünya savaşını kaybeden ve yıkılmadık hiçbir yeri kalmayan ülkede ilk yapılan binaların Opera ve Konser salonları olması ve savaştan yenik çıkan bir ülkenin, sanata sarılarak bugünkü süper güç haline gelmesi size neyi anlatıyor acaba?
CAN TABİ Kİ BİZİM CANIMIZ
Sonuç olarak...
Soma'da büyük bir acı yaşadık.
Üzüldük ve kahrolduk.
301 madencimizin üç kuruş para karşılığında nasıl da bile bile ölüme gittiğine resmen şahit olduk.
Böyle bir facia karşısında ilk yapılması gereken işin, benzeri maden ocaklarının derhal kapatılıp, güvenlik önlemleri eksiksiz alınıncaya kadar açılmaması olmasını beklerken, ne yazıktır ki bu yapılmadı.
Bir yanda, yer altındaki madencilerin o günahsız bedenleri madenden çıkartılırken, diğer tarafta, benzeri madenlerde aynı şartlardaki insanlar kömür çıkartmaya devam ediyordu.
Bu ilk yapılması gerekenin yerine ne yapıldı biliyor musunuz?
Eskişehir'de de olduğu gibi, Okullarda yılsonu etkinlikleri iptal edildi.
Karar alıcılar, yaşanan faciadan sonra çıkartması gereken dersi galiba yanlış anladı.
Madenler ve benzeri işyerlerindeki iş sağlığı ve iş güvenliğini daha iyi noktalara taşıma kararı yerine, yaşanan faciasının yasını sürdürülmesi yolunu seçti.
OKULLARDAKİ YILSONU
ETKİNLİĞİ YASAĞI KALDIRILMALI
Soma'yı kimse unutmayacak...
O Madende yaşanan ihmaller kimsenin aklından çıkmayacak.
Yerin kilometrelerce altında üç kuruş için canını yitiren 301 madencimiz her zaman yad edilecek.
Acılı ailelerin o çaresiz görüntüleri hiç aklımızdan çıkmayacak.
Kısacası...
Yaşanan facia belleğimizde hep kötü ve acı olarak kalacak.
Ancak...
İnsan yaşamında, ileride anacağı iyi ve güzel hatıralara da ihtiyaç var.
Hele ki ileride anacağınız bu hatıralar çocuğunuzla ilgiliyse.
Şöyle bir düşünün?
Hanginiz unutabiliyor çocuğunuzun ilk müsameresini?
Hanginiz hatırlamıyor çocuğunuzun ilk okuduğu şiiri?
İlk tiyatro oyununda aldığı rolü, ilk giydiği folklor elbiseli halini, kep giyip mezun olduğu o anı kim hatırlamıyor ki?
O halde...
Niçin insanları gelecekteki bu güzel hatıralardan mahrum ediyorsunuz ki?
Çabanız...
İnsanların gelecek deki anılarını ortadan kaldırıp, yas tutmaya zorlama şeklinde olacağına, bu ülkeye bir daha yas yaşatmamanın ortamını hazırlama olsa, daha iyi olmaz mıydı?
Bırakın da çocuklar, belki de sanatla ilk tanıştıkları müsamerelerini yapsınlar.
İlk kez bir toplum önünde gösteri yapma özgüveni ile tanışsınlar.
İlk kez şiir okuyup, ilk kez folklor elbisesi giyebilsinler.
Getirdiğiniz kağıt üzerindeki yasakla...
Ne o çocukların ne de ailelerin, ileride anabilecekleri bu güzel hatıralarını almayın ellerinden.
Yas'a gelince...
Merak etmeyin, o çocuklar da o çocukların aileleri de bu facianın yas'ını en az sizin kadar yaşıyor ve bundan sonra da yaşayacak...
.......
Salon güzel ama...
Odunpazarı Belediyesine ait Atatürk Bulvarı üzerinde yeni yapılan Hasan Polatkan Kültür Merkezine gittik önceki gün.
Soma ile ilgili bir paneli dinlemekti amacımız.
Ancak...
Doğrusu çok da fena olmayan Kültür Merkezinin salonunda sıcaktan neredeyse bayılacak hale geldik.
Sadece biz de değil...
Salondaki hemen her izleyici paneli adeta hamamda dinliyor gibiydi.
Neden böyle olduğunu sorduk "Böyle işte" dediler.
Anlam veremedik.
Sen kalkıp, çok da fena olmayan bir salon yapıyorsun, ama o salonun havalandırması ya yok ya da çalıştırılmıyor.
Anlamadık vallahi!
......
Çağlan yoluna bir baksanız...
Aşağı Çağlan, Yukarı Çağlan,Kayapınar...
Eskişehir'in eski Merkez köyleri.
Yeni de mahalleleri.
Şu sıralar oralara gitmek bir hayli zor ve meşakkatli.
Nedeni ise, yollar.
Her üç mahalleye ulaşan yollar, mıcır çeken kamyonlar nedeniyle tahrip olmuş.
Yol üzerinde neredeyse adam boyu çukurlar oluşmuş.
Tozdan göz gözü görmüyor.
Hani diyoruz ki, şu günlerde bu köylere ulaşım sağlayan şu yollara bir bakılıverse.
Onarılacak yeri varsa onarılıp, asfalt dökülecek yerlere de asfalt dökülse.
Böylece...
O mahallelere giden insanlar da çile çekmese...
......
BİRAZ DA
GÜLMEK LAZIM
Sıvacı, gerekli onarımı yapmak için verilen adrese yani yaşlı bir kadıncağızın dairesine gelir. Kapıyı çalar. İçerden kısıkça bir ses:
Kim o?
Sıvacı..
Kim o?
Söyledim ya, sıvacı.
Kısık ses yineler:
Kim o?
Sıvacı sertçe bağırır:
Sıvacı!!!.
Yarım saati geçer, "Kim o?" sorusu ve sıvacının sürekli " Sıvacı" diye bağırıp durması.
Ve sonunda sıvacı, tık nefes olur; yorgunluktan bayılarak yığılır yere. O sırada yaşlıca bir kadıncağız ağır ağır çıkar merdivenleri. Kendi dairesinin önüne gelince de; yerde, nerdeyse cansız yatan sıvacıyı öyle görüp, bağırır:
Bu da kim böyle?
İçerden papağanın sesi duyulur:
Sıvacı.