
AKTÜEL
İYİ ANNELERİN KÖTÜ ÇOCUKLARI
Kuşkusuz hiçbir anne doğurduğu evladının ‘kötü çocuk’ olmasını, bu nedenle yine kötü bir ün kazanmasını istemez. Evlat ne denli kötü olursa olsun, anne için her şeye karşın yine de evllattır ve iyi yanları görülen, kötü yanları ise görmezden gelinip her zaman bağışlanan, hoşgörüyle karşılanan bir evlattır.
-Roma’yı ateşe verip çatır çatır yakmalara kalkışan Neron’un annesi Agrippina’ydı ve imparatör evladının kötü yaradılışlı ve gerçekten de kötü bir insan olduğunu bir türlü kabul etmedi. Sonradan Neron adını alacak oğlu Lucius Domitiuz Ahenobarbus, bütün hayatı boyunca onun hem ilk, hem de en iyi çocuğu idi, hep öyle kaldı.
Oysa Neron tam bir kötülük kumkumasıydı ve daha 16 yaşındayken tahtı ele geçirebilmek amacıyla amcası imparator Claudius’u zehirleyerek öldürmüştü.
- Sonradan evlenecek ve Mary Ann Holmes Booth adını alacak olan Mary Ann, hayatının yarısından çoğunu Londra’da bir çiçekçi kız olarak geçirmişti. Günlerden bir gün Junius Brutus Booth ile karşılaştı, yıldırım aşkına tutuldular ve mutlu olmanın yolunu (çünkü erkek evli, Mary Ann bekardı)
Amerika Birleşik Devletleri’ne göçmen gitmekte ve oraya yerleşmekte buldular. Yıl 1821’lerdi.
Mary Ann yeni vatanlarında arka arkaya 10 çocuk doğurdu, Bunlardan biri John Vilkes adını taşıyordu ve ailenin içinde en parlak zekaya sahip, el becerileri ile herkesi şaşırtan bir çocuktu.
Gerçekte, Mary Ann, eşinin İngiltere’deyken evli barklı biri olduğunu bilmiyordu. Eh, hangi sır ömrü billah saklı kalabilmiştir ki? Mary Ann durumu öğrenince soluğu yargıç önünde aldı ve kocasından (10 çocuğunun babasından) bir çırpıda boşanıverdi...
Sonradan olanları tarih kitapları yazmıştır. o herkesin sevgilisi John Vilkes Booth, gözünü kırpmadan, tiyatrodaki locasına kurulmuş oyun seyreden ABD Başkanı Abraham Lincoln’ü tabancasını çekip oracıkta öldürüverdi. Cezasını çekerken son sözleri, "Anneme söyleyin... Söyleyin anneme... Vatanım için ölüyorum!" olmuştur.
- Teresa Capone, İtalya kökenliydi; geleneklere, göreneklere bağlıydı, saçının teline kadar üstelik
O büyük göç sırasında, 1893 yılında kocasını ile birlikte tası tarağı toplayarak ABD’ye göçtüler. Avrupa’da ekmeğin köküne kıran girmişti ve Amerika düşü Avrupa’nın yoksul insanlarını adeta büyülüyordu.
Capone ailesi, ABD’nin Brooklyn yöresindeki İtalyan Mahallesine yerleşti, ailece sefeber olup ekmek derdine düştüler. Alfonso (AlCapone, annesinin dördüncü çocuğuydu. Sessiz, sakin, kendi halinde, hırdan gürden uzak duran bir çocuktu. Ama 1920’lerde gelindiğinde, küçük Alfanso, yeraltı dünyansının aman vermez Al Capone’u konumuna yükselmişti bile.
Sonunda adaletin pençesine düşüp, mahpuslara girdiğinde, anne Teresa Capone, kendisiyle oğlu üzerine konuşmaya gelen gazetecilere gözyaşları içinde "Al mı, benim oğlum mu?Ah, o kadar iyi bir çocuktur ki anlatamam size..." diyordu.
- Herhangi çekici ya da çarpıcı bir yanı olmayan Ekaterina Geladze çukaşvili sıradan bir Gürcü kızıydı. Anne babası köleydi üstelik. Yoksul bir adam olan Beso çukaşvili ile evlendi.
Mutlu oldu denilemez. Hizmetçiliğe gidiyor, çamaşırcılık yapıyordu. Oğlu Josephi’in (Sonradan Stalin) ille de papaz olmasını istemişti ama sözünü geçiremedi.
Josep büyüdü, politikaya atıldı, yükseldi ve Stalin oldu. Bu arada anne çukaşvili’nin hiçbir şeyi değişmedi. O kadar ki kadıncık o büyük ülkenin en geçerli dili Rusça’yı bile öğrenemedi. Oğlunun bütün ısrarlarına karşın, ölümüne dek hayatını Kafkaslar’daki küçük Gürcistan’da sürdürmekte ayak diretti.
- Rosa Maltini, 1858 yılında Tanrı’nın bile unuttuğu bir avuçluk bir İtalyan köyünde doğdu. Uyanık bir kızdı. Okudu, didindi ve öğretmen çıktı. Onu Doavia diye bir köye atadılar. Gittik, kısa süre sonra köyün demircisiyle evlendi. Demircinin adı Alessandro Mussolini idi. Benito (Mussolini) çiftin ilk çocuklarıdır.
Rosa Maltini Mussolini 1905 yılında menenjitten öldü. Mutlu ölmüştü, çünkü oğlu henüz ‘kötü çocuk’ olmaktan o kadar uzaktı ki...