
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
KADIN VE ŞİDDET
ESPARK' da açılan "Dünya Kadınları ve Özgecan' ımız sergisini gezdik. Sergide, şiir, resim, seramik, fotoğraf ve minyatür yer alıyor. Bu tür sergi ve faaliyetler, kadın sorunlarının çözümüne, katkıda bulunur ama son yıllarda, kadına şiddet, ivme kazandı. Ülkemizde, 12 yılda, 5 bin 324 kadın, çeşitli nedenlerle öldürüldü.
Mersin'in, Tarsus İlçesi'nde Çağ Üniversitesi, 1_inci sınıf öğrencisi 20 yaşındaki Özgecan Aslan'ın, hunharca öldürülmesinden sonra, kadına şiddet ülke genelinde gündeme geldi. Ancak bu durum, sürekli, kalıcı ve sonuç alıcı olarak gündemde kalır mı veya kadına yönelik şiddeti önlemek için, yasal düzenleme gerçekleşir mi zaman içinde görülecektir.
Aslında kadına yönelik şiddet, dünyada ve ülkemizde, kadınların büyük çoğunluğunun yaşadıkları ortak sorun olup, kadına yönelik şiddet, insan hakkı ihlalidir.
Kadına yönelik şiddet, ister kamusal alanda, ister özel yaşamda meydana gelsin, kadının fiziksel, ruhsal, sosyal, cinsel ve ekonomik açıdan, zarar görmesine, acı çekmesine, onurunun zedelenmesine, kadının özgüvenini yitirmesine ve kadınlara karşı ayrımcılığın sürmesine, yol açan bir eylemdir.
Toplumda, aile içi şiddet sorunu çözümlenmedikçe, kadın erkek eşitliğinin sağlanması, kadınlar açısından süregelen özel ve kamusal alanlar arasındaki uçurumun kapatılması mümkün olamayacaktır. Kadınların, karar verici konumlarda yeterli sayıda temsil edilememeleri, mağdurun korunması ve şiddetin önlenmesi için kalıcı çözümlerin getirilmesini engellemektedir.
Dünya Sağlık Örgütü' ne göre, kadına yönelik şiddet, cinsiyete dayanan, kadını inciten, ona zarar veren, fiziksel, cinsel, ruhsal hasarla sonuçlanma olasılığı bulunan, toplum içerisinde, ya da özel yaşamında, ona baskı uygulanması ve özgürlüklerinin keyfi olarak kısıtlanmasına neden olan, her türlü davranıştır.
Kadına yönelik şiddet, tarih boyunca var olduğu halde, şiddet olarak algılanamamıştı. İnsan haklarından, kadınların eşit olarak yararlanması ve yasalarda, yaşamda var olan ayrımcılıkların kaldırılması amacıyla, 1979 yılında kabul edilen (CEDAW) Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'nde, yaşamın her alandaki kadın sorunu ele alındı. Ancak "kadına yönelik şiddet" konusuna yer verilmemişti.
Ülkemizde, aile içinde sahip olunacak çocuğun cinsiyetinin, kız çocuklar aleyhine belirlenmesi, kız çocuklarının cinsel istismarı, dövülmesi, çeyiz, başlık parası, namus cinayetleri, flörtte şiddet, evlilikte hırpalanma, dayak tecavüz, ekonomik ve psikolojik baskı en önemli sebeplerdir.
Ayrıca cinsel organlara zarar verici uygulamalar, işyerinde ve diğer kurumlarda cinsel ve psikolojik şiddet, kadın ticareti, fahişeliğe zorlama, yaşlılıkta fiziksel, cinsel ve psikolojik saldırıya uğrama, cinayete kurban gitme şeklinde gerçekleşmektedir.
Elbette erkek egemen bir dünyada, kadına yönelik şiddeti önlemek çok zordur. Çünkü erkekliğin doğası: saldırgan yani şiddeti uygulayan, aile bireylerinin büyük oranlarda erkek oluşu erkeklik hormonlarının şiddet davranışında etkili olduğunu düşündürmektedir. Artan yaşla birlikte erkeklerde saldırganlığın azaldığı saptaması, bunu desteklemekle birlikte, bu görüşün kesin doğruluğunu kanıtlayan veriler bulunmamakta
Kadına şiddetti, dinsel-geleneksel önyargılarda, şiddete zemin hazırlıyor. Nitekim Devlete ait TRT'de program yapan, "Ömer Tuğrul İnançer, " Ben, eş demem. Eş yoktur, eşitlik yoktur. Ben karımla, çocuğumla eşit değilim. Eşim değil, zevcem olur. Karı da kurumsallığı anlatmak için kullanılır." diyerek, kadını, hor görmüştür.
Üstelik kadının, çalışmasını kabul etmeyerek, " Çalışan kadından bahsediyorum. 'Ben kocama muhtaç değilim' diye evvela ailesini dağıtıyor. Kocasına muhtaç değil ama elin adamının patronunun hizmetinde olmayı haysiyetine uygun buluyor. Kocasının emrinde olmayı haysiyetine uygun bulmuyor. "sözleri ile de kadınları suçladı.
Mersin'in, Tarsus İlçesi'nde Çağ Üniversitesi, 1_inci sınıf öğrencisi 20 yaşındaki Özgecan Aslan'ın hunharca öldürülmesinden sonra, her kesimden, özellikle de devleti yönetenler, pek çok vaatte bulundular
Nitekim Başbakan Prof. Dr. DAVUTOĞLU "Buradaki bacılarıma hitaben söylüyorum. Size uzanan el, bir fiske dahi, bizim yüreğimizde atom bombası etkisi yapar.... Kadına karşı kalkan her ele dur diyecek miyiz? ...Kadına değil yumruk, değil kurşun, bir fiske vurana dur diyecek miyiz?" diyerek kadına yönelik şiddete karşı çıkmıştı.
Elbette kadına şiddette, öncelikli görev, iktidara düşmektedir. O nedenle de hükümet, kadına yönelik şiddeti önlemede, hem "YASAL" hem de "EĞİTİM" alanında yapılması gerekenleri, bir an önce hayata geçirmelidir. Ancak bugüne kadar, kadına yönelik her şiddette, devlet görevlileri, pek çok vaatte bulundu, hamasi nutuklar attı ama hepside sözde kaldı. Kadına yönelik şiddette, her geçen günü ivme kazandı.