
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Kahve öğütücülerinin hık deyicileri...
Kimse kimseyi kandırmasın...
Avrupa Birliğinin dayatması sonucu kurulan ve büyük çoğunluğu da Belediyelerin arka bahçeleri olan Kent konseyleri, Avrupa ve ABD'deki işlevlerinden olabildiğince uzakta.
Belediye Başkanlarının kendilerine yakın isimlerle dizayn ettiği ve hatta yakınındaki insanlara makam-mevki sağladığı kuruluşlar konumunda.
Basite indirgeyecek olursak, iki önemli görevi var Kent Konseylerinin.
Birincisi: Eleştiri, İkincisi ise Öneri.
Yanlış giden işler karşısında "Hop! Bu işi doğru yapın" deme hakkı var Kent Konseylerinin.
Doğru ama eksik yapılan işler karşısında da "Bakın bunu böyle yapın" deme hakkı.
Peki Kent Konseyleri bu basit iki görevi yapabilir mi?
Yapabileceğini hiç zannetmiyoruz.
Niye mi?
Eskişehir'i ele alalım.
Eskişehir Kent Konseyi'nin başındaki isim, Büyükşehir Belediye Başkanına en yakın isimlerden biri.
Partileri de aynı.
Üstelik...
Meclis üyeliği de yapıyor.
Şimdi çıkıp "Bu iş yanlış" dese, o yanlışın içinde ucundan bucağından kendisi de zaten olacak.
Tavsiyede bulunmaya kalksa, ucunda belki de fırça yemek de olacak.
Gelelim Odunpazarı Kent konseyine.
Başındaki isim Eskişehir'deki bir sendikanın şube başkanı.
Odunpazarı Belediye Başkanına en yakın isimlerden biri.
Partileri de aynı.
Şimdi Kent konseyi başkanı olarak çıkıp da, Belediye'nin bir uygulamasına nasıl "Yanlış" diyecek?
Hele hele, Kent konseylerinin bütçesi bizzat Belediyeler tarafından veriliyorsa, Kent Konseyleri nasıl Belediye Başkanları için eleştiride bulunabilecek?,kamuoyu önünde "Bak bu işi yanlış yapıyorsun" diyebilecek?
Diyemeyecek tabi...
Ve bu durumda eleştiri yapamayan, tavsiyede de bulunamayan Kent Konseyleri, "Kahve öğütücülerinin Hık deyicileri" olmaktan uzağa maalesef gidemeyecek.
Çünkü...
Hiçbir belediye başkanı, arka bahçesini başkalarına kaptırmak istemez.
Hiçbir belediye başkanı, bütçesini karşıladığı bir kuruluşun kendisini eleştirmesine tahammül etmez
Ve
Hiçbir Belediye Başkanı, başına koyduğu en yakınının yönettiği bir konseyin kendisine tavsiyede bulunmasını haz etmez.
Eğer bu söylediklerimiz karşısında "Yok. O senin bildiğin gibi değil" deniyorsa, hodri meydan...
Eskişehir kent Konseyi Büyükşehir Belediyesinin, Odunpazarı Kent Konseyi de, Odunpazarı Belediyesinin yanlış bir uygulamasını kamuoyu önünde eleştirsin de görelim.
NOT- Aslında bu konuyu ele alma niyetimiz hiç yoktu ama, Yılmaz Büyükerşen'in "Kent konseyleri Belediyelere karşı ağırlıklarını koymalı" ve Kazım Kurt'un "Kent konseylerine büyük önem veriyoruz" gibi sözlerini okuyunca, tutamadık kendimizi...
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Türk olmanın kuralı...
Böyle bir kural var mı?" diye boşuna düşünmeyin.
Varmış...
Okuduğunuzda siz de bu kuralların Türklere ait olduğuna hak vereceksiniz.
Ne mi o kurallar?
İşte birileri üşenmemiş ve araştırıp yazıya dükmüş bu kuralları.
10 - Kağıt Mendil
Hastayken kağıt mendili kumaş mendilcesine günlerce buruşuk bir şekilde cebinde taşır.
9 - Hayvanlar
Konuşma yeteneği olan hayvanlara öncelikle küfretmeyi öğretir ve çocuğuna da küfrettiği zaman gülerek onu bu konuda bilinçsizce cesaretlendirir.
8 - Çay
Çayı tabağına döküldüğü zaman, tabaktan bardağa geri boşaltır ve çayı çabuk soğumasın diye tabağına sıcak su koyar ki sonu çabuk soğumasın.
7 - Mayo
Sahilde mayosunu kabinde giymek yerine arkadaşlarına havlu tutturarak giymeye calışır, bir de arkadaşlarına "Bakmayın lan" diye çıkışır.
6 - Trafik'te Sarı Işık
Sarı ışıkta durduğunuz için ancak bir Türk bağırabilir veya korna çalabilir size.
5 - Hesap
Herhangi bir yere hesap öderken arkasını dönerek gizli gizli para saydıktan sonra tam parayı çıkarır ve hesap kutusunun içine veya kasanın yanına bırakır.
4 - Simit
Simit yedikten sonra masaya dökülen susamları parmağının ucunu ıslatarak onları toplayarak yutar.
3 - Ambulans'ın Peşine Takılmak
Trafikte ambulansın peşine takılıp kalabalıktan kurtularak uyanıklık yapar.
2 - Deniz
Denize yüzmeye gidip de yüzdüğü yere işeyen biri sonrasında pişkin pişkin "Suyu ısıtıyorum oğlum, fena mı?" veya "Kocaman deniz ne olacak ki" klişeleri..
1 - Saksı Altı
Evinde bulunan saksıların dibini kül tablası olarak kullanır.
,,,,,,,,,,,,,
O bildiğiniz siyaset eskide kaldı
Eskiden: Partiler adaylarını hakim huzurunda önseçim ile belirlerdi...
Şimdi: Genel merkezlerde ve torpille belirleniyor.
Eskiden: Önseçimde parti üyeleri ve delegeler aday belirlemede söz sahibi olurdu.
Şimdi: partili olmasa bile Genel başkana yakın olanlar koltuk sahibi oluyor.
Eskiden: Milletvekili Genel Başkana kafa tutar "Beni partili seçti" derdi.
Şimdi: Milletvekili Genel başkanın emir erinden farksız durumda.
Eskiden: Şehrin önemli insanlarına 'Gel hizmet için aday ol' baskısı yapılırdı.
Şimdi: Şehrin önemsiz adamları bile "Ben olayım" diye baskı yapabiliyor.
Eskiden: Aday olmayı düşünenler üye ve delegeyi ikna etmek zorundaydı.
Şimdi: Genel merkez yöneticilerini ikna etmek için Ankara'da uğraşıyorlar.
Eskiden: Parti delegeleri partinin en önemli isimleriydi,.
Şimdi: Parti delegelerinin kedi kadar yolu yok.
Eskiden: Partiler, üye ve delegelerine sonuna kadar güvenirdi.
Şimdi: Anketlere ve kamuoyu yoklamalarına daha çok güvenilir oldu.
Eskiden: Üye ve delegenin tercihi ile ilgili hiçbir itiraz olmazdı.
Şimdi: Genel Başkanın tercihi ile ilgili hiçbir itiraz olmuyor.
Eskiden: Aday olmanın kriterleri arasında "Haddini bilmek" vardı.
Şimdi: Haddinin farkında olmayanlar bile adaylık hayali kurar oldu.
Eskiden: Politika yapanlar hizmet etme uğruna parasını pulunu harcardı.
Şimdi: Politika yapanlar para pul sahibi olmak için gayret sarf eder oldu.
Eskiden: Şehrin tanımadığı insanların aday olma şansı yoktu...
Şimdi: Şehri temsil edenlerin yarısı dışarıdan geliyor.
Eskiden: politikanın okulu olmadığı için siyaset dışarıda yapılırdı.
Şimdi: Her parti siyaset okulu açtı ama, siyaset yapan kalmadı.
Eskiden: Ocak'lar, Bucak'lar vardı siyasetçi yetiştiren.
Şimdi: birilerinin kucağında yetişmeye başladı insanlar.
Eskiden: Meclis üyeleri, konusunda uzman teknik adam özelliği taşıyan insanlardan seçilirdi.
Şimdi: iki günlük eğitim, 500 Tl para ve siyaset Akademisi derslerine girmek yeterli haline geldi.
Eskiden: Partiler, parti binasından yönetilirdi.
Şimdi: Ya Belediye Binasından, ya da Vakıf binalarından yönetilir oldu.
Eskiden: Eskişehir'e gelen Genel Başkanlar ilk iş olarak parti binasına giderdi.
Şimdi: Ya Belediye binasına gidiyor ya da Vakıf binasına.
Gördüğünüz gibi, eskiden bu güne çok şey değişti siyasette.
Eskiden, halkın iradesi üye ve delege marifetiyle sandığa yansırdı, bugün ise sandıktan halkın iradesi değil, Genel Başkanların iradesi çıkıyor.
Değişim bir yana, dünden bugüne değişmeyen durumlar da var siyasette.
Örneğin:
Eskiden: siyaset kahvehanelerde yapılırdı.
Şimdi: Yine kahvelerde yapılıyor.
Eskiden: İşsiz güçsüz insanların geçim kapısı olmuştu siyaset.
Şimdi: yine büyük bir çoğunluk için geçim kapısı.
Eskiden: İlgililer bilgisiz, bilgisizler de ilgiliydi.
Şimdi: Hiçbir değişiklik yok. Durum aynı.
Eskiden: siyasetçiler vatandaşın isteğini sigara paketinin arkasına yazar ve sonra paketle birlikte o istekleri de atardı.
Şimdi: tablet bilgisayarlar ve telefonlara kaydediliyor. Ama sonuçta onlar da atılıyor.
Sonuç olarak...
Dünden bu güne siyasette değişen ve değişmeyen şeyler var...
Ama şu bir gerçek ki, değişeni ve değişmeyeni ile siyaset hala en güvenilir olmayan kurumların başında gelmeye devam ediyor.