
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Karşılıklı hayal kırıklığı mı?
Nabi Avcı ülkenin en iyi iletişimcileri arasında gösterilen bir isimdi.
Hem Akademisyenliği hem de iletişimciliği ile tanınıyordu.
Bu özellikleriyle, birçok tanınmış siyasetçinin danışmanlığı ve seçim işlerini yürüttü.
En son Başbakan'ın danışmanı olarak, kendisine en yakın isimlerden bir oldu.
Belki de siyaset hiç düşünmediği bir uğraştı onun için.
O, siyaset yapmayı değil, siyaset yapanları başarılı kılmayı görev edinmiş bir düşünce tarzı içinde bulunuyordu.
2011 seçimleri öncesinde "siyasete gireceksin. Aday olacaksın" denildi.
Talimat, bizzat Başbakan Erdoğan'dan gelmişti.
Gidip, milletvekili adaylık başvurusunu yaptı.
İstanbul ya da Ankara listelerinde olacağını zannediyordu.
Eskişehir, belki de düşük ihtimaldi.
Ama o düşük ihtimal gerçek oldu.
Nabi Avcı Eskişehir milletvekili aday listesinin başına getirildi.
Yapılan seçimde de önce Milletvekili, ardından TBMM milli Eğitim komisyon Başkanlığı ve son olarak da Milli Eğitim bakanı oldu.
Bu yazdıklarımız sırasıyla oldu ama, Nabi Avcı siyasete bizzat girmesi ve aynı anda Eskişehir milletvekili olmasıyla birlikte büyük bir hayal kırıklığı yaşadı.
Zira...
Eskişehir'i bir Kasaba, Eskişehir'de tartışılan meselelerin de, yine Kasaba tartışması gibi olduğunu gördü.
Sonuç olarak...
Ne Eskişehir'deki siyasi meselelere müdahil olmak istedi, ne de Eskişehir'deki tartışmalarda taraf olma yolunu tercih etti.
Bunun tek nedeni, bu şehirden ve bu şehirdeki tartışmalardan olabildiğince uzak olmaktı.
O da, olabildiğince bunu yapmayı, yani uzak durmayı tercih etti.
Çünkü...
Hayal kırıklığına uğramıştı bir kere...
HHH
Eskişehirli, kendi şehrinden bir Bakan çıkmasına büyük önem verir.
Her kabine kuruluşunda, o kabine içinde Eskişehirli bir ismin olmaması bu şehirde büyük prestij kaybı olarak değerlendirilir.
Yılların ihmal edilmişliğinin, kabinede yer alacak bir Eskişehirli Bakan ile giderilebileceğine, kaybedilen zamanın telafi edilebileceğine inanır.
Bu yüzden...
Nabi Avcı'nın Bakan oluşu Eskişehirlileri önce sevindirdi, ardından da büyük bir beklenti içine soktu.
Fakat bu beklenti karşılık bulmadı.
Eskişehirlilerin "Bakanlık ile birlikte her şey değişecek" beklentisi ne yazık ki karşılık bulmadı.
Hatta...
Bir dönem öncesinde yaşanan Bakanlı günlerden bile eser olmaması, Eskişehirliler üzerinde büyük bir hayal kırıklığına yol açtı.
Sözün özü...
Nabi Avcı'nın siyasete girmesi ve Eskişehir milletvekili olmasıyla başlayıp, Bakan olmasıyla devam eden süreçte, hem Nabi Avcı hem de Eskişehirlilerin karşılıklı hayal kırıklığı ortaya tam anlamıyla çıkmış oldu...
......
İtirazlar önce il, ardından Yüksek Seçim Kuruluna...
CHP Odunpazarı İlçe Başkanı Erdal Çakıcıer geçtiğimiz haftalar içinde İlçe Seçim Kurulu'na müracaat edip, AK partili Fecir Üçkaya'nın, öğretmen olmasına rağmen Odunpazarı ve büyükşehir meclis üyeliği yaptığını, meclis üyeliklerinin düşmesi gerektiğini içeren bir dilekçe vermişti.
Bu dilekçe, İlçe Seçim Kurulu tarafından "Bu işlem bizim görev alanımıza girmiyor" gerekçesi ile geri çevrilmişti.
Aynı dilekçe, bu kez il seçim kuruluna verilmiş.
Muhtemelen, il seçim kurulu da tıpkı İlçe Seçim Kurulu gibi "Bu işlem bzim görev alanımıza girmiyor" gerekçesi ile geri çevrilecek.
Sonuç olarak...
Aynı dilekçe en son Yüksek Seçim Kurulu'na gidecek ve Fecir Üçkaya'nın meclis üyeliklerinin düşüp düşmemesi ile ilgili karar yüksek Seçim Kurulu tarafından verilecek.
Şimdi aklınıza "Madem durum böyle, niye baştan Yüksek seçim Kurulu'na gidilmedi?" sorusu aklınıza gelebilir.
Aynı soruyu biz de sorduk, ne yazık ki prosedür böyle olmak zorundaymış.
Durum böyleyken, öte yandan Fecir Üçkaya'nın meclis üyeliklerinin düşmesi halinde, Odunpazarı Meclisi'ne yedekten gelecek ilk isim olan Nurettin Ördek için de seçim kuruluna bir itirazda bulunulmuş.
Ördek'in Oda başkanlığından zamanında istifa etmemesi nedeniyle meclis üyesi olamayacağı belirtilmiş.
Anlaşılan o ki, önümüzdeki günler Yüksek seçim Kurulu'nun vereceği kararı beklemekle geçecek gibi...
.......
Lafı geldiğinde "yaya odaklı bir kent yaratacağız" derler ama...
Belediyeler lafa geldiğinde hep aynı şeyi söyledi.
-"Biz araçların kullandığı değil, yayaların kullandığı bir kent merkezi yaratacağız" dedi.
Bunu söylerken...
Kent merkezinde ki bazı cadde ve sokakların araç trafiğine kapatılmasını da bu düşünce ile ilişkilendirdi.
Belediyelerin yaya odaklı bir kent merkezi yaratma düşüncesi, elbette çok güzel.
Ancak...
Bu düşünceye rağmen kent merkezinde karşımıza çıkan tablo, hiç de bu düşünce doğrultusunda davranıldığını bize göstermiyor.
Zira...
Kent merkezinde araçların da yayaların da geçişlerini sağlayan bir tablo yok ortada.
Bir kere, her esnaf dükkânının önünü, yani toplumun ortak kullanması gereken yerleri duba ve benzeri saçma sapan eşyalarla kapatmış durumda.
Hadi kaldırımı geçtik çünkü yayalar zig zak yapsalar da, bin bir güçlükle de olsa yolunu buluyor.
Ya yolu kapatmalarına ne demeli?
Her dükkanın önünde, kaldırımın bittiği yerler de dubalarla kapatılmış.
-"Bunu buraya niye koyuyorsun. Bu yol senin tapulu malın mı?" diye soruyorsun...
Önce "Dükkânımın önü kapanıyor" diye cevap veriyorlar pişkin pişkin.
Ardından da...
-"Mal gelecek" diyorlar.
Dükkanların önüne özel yaptırılmış ve üzerinde "Mal gelecek park etmeyin" yazılı tabelalar bile var şehir merkezinde.
Park yasağı olan yerlere araç park edilmesi nasıl yasaksa, insanların dükkan önlerinde ki yol boyunu, kendilerini trafik komisyonu yerine koyarak dubalarla kapatması da o denli yasak olması gereken bir davranış.
Ancak...
Yasak yere konulan araçlara yasal işlem yapılıyor da, yasak olmasına rağmen yolun ve kaldırımın dubalarla kapatılmasına nedense kimse ses çıkartmıyor.
Sizin anlayacağınız...
Hiç kimse çıkıp "Avrupa kentiyiz" demesin.
Hele hele...
Hiç kimse çıkıp da;
-"Biz yaya odaklı bir kent merkezi yaratan bir Belediyecilik anlayışı içindeyiz" falan demesin...
Daha doğrusu...
Bunu diyecek olanlar, şöyle bir kent merkezinde dolaşsın...
Söylediklerinin alakasız olduğunu kendileri de göreceklerdir.
......
BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM
Kayserili, siyah sutyen almak için girmiş Musevi'nin dükkânına. Paranın kokusunu alan Musevi, az kaldığını iddia ederek, tanesini 40 dan vermiş.
Kayserili, 6 tane alıp, birkaç gün sonra tekrar dönmüş, bu sefer 2 düzine istemiş.. Bu sefer Musevi tanesini 50 den satmış.
Aradan 1 ay geçmiş, gittikçe mal bulamayacağını sanan Kayserili, geri kalanı 75 den kapatmış.
Sonunda Musevi merak edip, bu kadar sutyeni ne yaptığını sormuş ona!
Kayserili cevap vermiş, hiç Vallah ben ikiye kesiyor, minik takkeler yapıyor, sonra da bunları Musevilere tanesi 100 den satıyorum demiş.