4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

KAVRAM VE YETKİ KARGAŞASI!

Son yıllarda da milletçe, kavram ve yetki kargaşası yaşıyoruz. Bayramda yapılan sohbetlerde buna tanık olduk. Ülkemizde, özellikle de siyasi platformda, kavrak ve kelimeler siyasi ve kişisel çıkar uğruna anlam değiştiriyor. Bazen de doğrular, yanlış, yanlışlarda doğru olarak kamuoyuna sunuluyor. Hülasa ülkemiz, sapla samanı, kurtla kuzuyu, eğri ile doğruyu birbirine karıştıran, bir ortama doğru hızla sürükleniyor.
"Milli İrade" ise siyasiler tarafından işlerine geldiği şekilde, yorumlanıyor. Hatta siyasi irade, mili iradeyi, aldığı oyla eşdeğer tutuyor. Oysa siyasi irade ile milli irade arasında fark ortadadır. Milli iradeyi, kaç oy alırsa alsın, hiçbir parti temsil edemez. Çünkü milli irade, ülkedeki tüm unsurların, ortak değeridir. Ayrıca liderlerin seçtiği adaylardan oluşan bugünkü TBMM' deki milletvekillerinin, varlıkları bile tartışama konusudur.
Ayrıca milli iradeyi, tartışma konusu yapmak veya siyasi çıkar için çarpıtmak, ne ülkeye ne de siyasi partilere yarar getirir. Bilakis var olan sorunları, daha da artırır, birlik ve beraberliğe de zarar verir. Ülkede, kutuplaşmayı da artırır.
Ülkemizde, milli istihbaratta da kavram ve yetki kargaşası yaşanıyor. Dış ve iç şer odakları bu gelişmeleri çok iyi kullanıyorlar. Ülkedeki en stratejik kurumlarla ilgili bilgi ve belgeler basında yer alıyor. Çeşitli şekilde de yorumlanıyor. Hatta bu gelişme karşısında, devletin kurum/kuruluşları birbirlerini sorumlu tutuyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanı, Avrupalıların, "Türkiye'de yaşayan azınlıklar dini inançlarını uygulayamıyor. Şikâyetleri var" söylemlerine "Haklısınız" dedikten sora " Siz sanmayın ki Rumlar, Ermenilerin kısıtlanıyor. Müslüman olanların ki de kısıtlanıyor" sözleri ile kendi ülkesini eleştirirken, Batı Trakya da yaşananları göz ardı etti.
Türkiye' de, son yıllarda, "Batılılaşma" ile de kavram kargaşası yaşıyor. Batılaşma uğrunda teslimiyetçi stratejiler izleniyor Veya batılaşmaya karşı çıkılıyor. Oysa Atatürk' göre, Türk milleti modernleşecek, yenileşecekti, o halde, yapılması gereken şey, yaşanılan çağda, en gelişmiş kurumlan hiç çekinmeden benimsemekti. Çağdaş kurumlar Batı'da idi. Öyleyse Türkiye Batı'ya yönelmeliydi. Ancak Atatürk, bir Batı hayranı değildir. Uzun yıllar Batı'lı devletlerle çarpışmış, onların emperyalist oyunlarını bozmak için uğraşmış, bu nedenle de Batı taklitçisi olmadı. Ancak çok partili dönemde batlılaşma siyasi partiler tarafında yanlış algılandı. Sonuçta da çok büyük yanlışlıklar yapıldı.
Milliyetçilikle ile ilgili kavram kargaşası ise dikkat çekici olduğu kadar düşündürücüdür de. Oysa Türk Milliyetçiliği, Sosyolojik ve psikolojik esaslara dayanır. Kan değil, ruh ve eşit değerler arar. Eşitlik prensibine dayanır. Türk Milliyetçiliği, ırkçılık, mukaddesatçılık, şovenizim, totaliter milliyetçilik gibi akımlara karşıdır. Çünkü bu unsurları içeren veya hedefleyen milliyetçilik, antidemokratiktir. Hal böyle iken ülkemizde, son yıllarda, dış ve iç şer odaklar yanın da, Avrupa Birliği ülkeleri, Türk Milliyetçiliğini eleştiriyor ama ülkemizdeki etnik milliyetçiliği tetikliyor. Amaç bellidir. Türkiye'yi bölmek, parçalamak veya federal yapıya kavuşturarak güçsüz kılmaktır.
Yalnız milliyetçilikte mi? Demokraside de kavram kargaşası var. Nitekim son yıllarda yaşanan süreç ve demokrasi üzerine yapılan tartışmalarda, iki kavram ön plana çıkıyor : "çoğunluk diktatöryası" ve "militan demokrasi". Demokratik süreci engellemeye çalışan güçler, bu iki kavram üzerine politikalarını kurduklarını iddia ediyorlar ve davranışlarının fikri ve toplumsal meşruiyetini, bu kavramları kullanarak yaratmaya çalışıyorlar. Oysa demokrasi, halk yönetimi yanında aynı zamanda kurallar rejimidir. Ancak ülkemizde bazı kesimler tasvip edilemeyen, doğruda olmayan gelişmeleri de demokrasi ile eşdeğer tutma cehaletini gösteriyorlar.
Ülkemizdeki kavram ve yetki kargaşası karşısında, "Politikacısı", "sivil toplum örgütleri", "burjuvazisi", "akademisyeni", "askeri", "düşüneni" ve "vatandaşı", aman işler çok iyi, bozulmasın, uzlaşalım" diyor, üzerlerine düşeni yapmıyor, türbinden seyrediyorsa, başka ne söylenebilir ki?
Hâlbuki halkımızın, özellikle de politikacıların, günlük hayatında, birçok problemin temelinde yatan ana sebeplerden biri, "kavram kargaşasıdır." Oysa her türlü kargaşaya son vermenin yolu, "kavram ve yetki kargaşasına" son vermekten geçmektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi