7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

Kayı Boyu Derneği Başkanı Kazım Duman ile bir sohbet gerçekleştirdik."Karacaşehir'e bir müze kurmayı planlıyoruz"

KAZIM DUMAN’IN öZGEçMİŞİ

Seyitgazi- Bardakçı köyünde doğdu. Bardakçı, tarihi bir yerleşim merkezi olup Türk kültürünün yoğun olarak yaşatıldığı bir köydür. Kazım Duman’nın çocukluğu Bardakçı’da geçti.  Daha sonra ailesiyle birlikte Eskişehir’e göçtüler.
çocukluk ve gençlik dönemlerinde Türk tarih ve kültürüne olan merakından dolayı araştırmalar yaptı. Pek çok sivil toplum kuruluşunda görev aldı.
2015 yılında aynı amaca sahip bir grup arkadaşıyla beraber Eskişehir Kayı Boyu Derneğini kurdu.
Kazım Duman, evli ve iki çocuk babasıdır.


Sohbet:

Kazım bey, 2015 yılında Kayı Boyu Derneğini kurdunuz. Derneği kurmanızdaki amacınız neydi? Amaçlarınıza ne seviyede ulaştınız?

Dernek; derlenip toparlanmak, bir araya gelmek, birlikte iş yapmak demektir. 2015 yılında bir grup arkadaşımla beraber Kayı Boyu Derneğini kurduk. Eskişehir, Kayı boyunun önemli merkezidir. Karacaşehir, aşiretten beyliğe geçişin ilk merkezidir. Bu bakımdan önem arz etmektedir. Derneğimizin amaçları; örf, adet ve töremizi yaşamak ve yaşatmaktır. Kültürel varlıklarımız koruyup geliştirerek gelecek nesillere intikal etmektir. Sevgi, hoşgörü ve dayanışma içerisinde milli ve manevi değerlere bağlı kalarak milli kültürümüzü tanımak ve tanıtmaktır. Yörüklük, Türkmenlik ve Türklük üzerine araştırmalar yapmaktır.
    Eskişehir özelinde ise, yöremizdeki kültürel paydaşlarımızla işbirliği yapmak, tarihsel mekânları canlandırmak, tanıtmaktır. Türlü etkinliklerle varlığımızı ortaya koymak ve idame ettirmektir.
    Kuruluşumuzdan bu yana etkin bir dernekçilik yapmaya çalıştık. Bunda da belli bir başarılı elde ettiğimiz inancındayım. Derneğimiz, halkımız tarafından yoğun bir ilgi ile takip edilmektedir.

    Bugüne kadar hangi etkinlikleri gerçekleştirdiniz? Planladığınız , yapmayı düşündüğünüz etkinlikler nelerdir?
    
    Bugüne kadar teşkilatlanmamızı tamamladık. Gençlik ve kadın kollarımızı kurduk. Tiyatro ve gösteri ekiplerimizi oluşturduk. Abdülhamit Vefa ödüllerinin üçüncüsünü tertipledik. Derneğimizde düzenli olarak toplantılarımızı yapıyoruz. Seminer ve bilgilendirme  etkinliklerimiz devam ediyor.
     Yapmayı planladığımız bir projemiz de Karacaşehir’de  bir otağ kurmak ve bu otağda düğün-dernek, toplantı ve diğer etkinliklerimizi töremize uygun olarak yaşatmaktır.

    Eskişehir, Osmanlı Devletinin kuruluşunun gerçekleştiği önemli bir merkez olmakla birlikte kültürel anlamda Domaniç-Söğüt kadar tanınmadığı kanaatindeyim. Her yıl Karacaşehir’de yapılan törene henüz devlet büyüklerinin katılımı sağlanamamıştır. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Konuyu üst seviyelere taşımak için girişimleriniz var mı?

     öncelikle tarihi bilgilerimizi yenilemekte yarar görüyorum:
 Osman Gazi ‘nin Domaniç ve Söğüt  yöresinde gitgide  yükselen hakimiyeti  Karacahisar Tekfuru’nu rahatsız etmeye başladı.özellikle Osman Gazi’nin  Harmankaya Tekfuru Mihail Koses ile yakın dostluğu  bu durumdan hoşnut olmayan yöre tekfurlarının Karacahisar Tekfuru’nun önderliğinde bir ittifak kurmaları sonucunu doğurdu. Bu ittifakı bozmak için Osman Gazi tarafından Karacahisar Kalesi 1288 yılında kuşatılarak ele geçirildi. Karacahisar Kalesi’nin Osman Gazi tarafından ele geçirilmesi, iskan edilmesi süreci kroniklerce anlatılmaktadır. Söğüt ve Domaniç bölgesinde yerleşmiş olan Osman Gazi’nin kalenin alınması sonrasında Eskişehir’e yerleşmesi ve Osmanlı kroniklerinde belirtildiği üzere Karacahisar Kalesi’nde kendi adına hutbe okutup sikke bastırdığı yönündeki bilgiler Karacahisar’ın Osmanlı Beyliği’nin kuruluş evresinde önemli yerleşimler arasında tanımlanmasında belirleyici olmaktadır.
      Aşıkpaşa Tarihi’nde olay şöyle anlatılır:“Karaca Hisar'ı alınca şehrin evleri boş kaldı. Germiyan ilinden ve başka yerden hayli adamlar geldi. Osman Gazi'den ev istediler. Osman Gazi de verdi. Az zamanda mamur oldu. Birçok kiliseleri de mescit yaptılar. Pazar da kurdular. Halk toplanıp “cuma namazı kılalım ve bir kadı isteyelim” dediler. Dursun Fakı derler bir aziz kişi vardı. O halka imamlık ederdi. Hallerini ona söylediler. O da gelip Osman Gazi'nin kayın atası Ede Balı'ya söyledi. Daha söz bitmeden Osman Gazi geldi. Sorup isteklerini bildi. “Size ne lâzımsa onu yapın” dedi. Dursun Fakı: “Hanım! Sultandan izin gerektir” dedi. Osman Gazi dedi ki: “Bu şehri ben kendi kılıcımla aldım. Bunda sultanın ne dahli var ki ondan izin alayım? Ona sultanlık veren Allah bana da gaza ile hanlık verdi. Eğer minneti şu sancak ise ben kendim dahi sancak kaldırıp kafirlerle uğraştım. Eğer o, ben Selçuk hanedanındanım derse ben de Gök Alp oğluyum derim. Eğer bu ülkeye ben onlardan önce geldim derse Sü1eymanşah dedem de  ondan evvel geldi.Halk razı oldu. Kadılığı ve hatipliği Dursun Fakı'ya verdi. Cuma hutbesi ilk önce Karaca Hisar'da okundu. Bayram namazını orada kıldılar.Bunun tarihi Hicretin 699 unda (milâdi: 28 Eylül 1299-15 Eylül 1300) vâkioldu.Kadı konuldu. Subaşı konuldu. Pazar kuruldu ve hutbe okundu.”
      İnşallah önümüzdeki yıl için Karacaşehir etkinlikleri için farklı düşüncelerimiz var. Düşüncelerimizi paylaştığımız yetkililerden olumlu cevaplar aldık.

Siz, Yörük ve Türkmenliği  sosyal ve kültürel anlamda nasıl görüyorsunuz? Yörüklük ve Türkmenlik nedir?
Anadolu’da Osmanlı hâkimiyetinin başlaması ile birlikte Batı Anadolu’daki konar-göçer Türkmenlerin Yürük/Yörük diye isimlendirildiği görülmektedir. Yörük adının “yürü-mek” mastarından türetildiği ve yürüyen, sefere koşan, çadır halkı, bir yerde durmayıp devamlı yer değiştiren göçebe manasına geldiği umumiyetle kabul edilmiştir. Yörüklerin, yayıldıkları sahalar ise Kızılırmak yayının batısından İçel’i de içine alacak şekilde çekilecek çizginin batısında kalan bölgeler ile Rumeli topraklan olarak tespit edilmiştir. Bundan dolayı, Anadolu’nun batı bölgelerinde XVII.  yüzyıldan önce konar-göçerlik edenlere ve bunları kurdukları köylere “Yörük” veya “Yörük köyü”, bahsedilen yüzyıldan sonra buralara gelen konar-göçerlere de “Türkmen” denilmiştir. Keza, bunların kurduğu köyler de “Türkmen köyü“ olarak adlandırılmıştır.
Osmanlı vesikalarında Yörük “toprağı olmayan”, yani belli bir yerde durmayan “konar-göçer” olarak nitelendirilmiştir. Bu husus onların yaylak ve kışlak hayatı süresince, önceden belirlenmiş sınırlar dâhilinde kalmak mecburiyetinde olmadıklarını bildirmektedir. Bununla birlikte, konup-göçtükleri güzergâhlar boyunca çevreye zarar vermemeleri gerekmekteydi. Aksi halde, konar-göçerlikten men edilirlerdi. Yörüklerin konup-göçmeleri esnasında yerleşik ahalinin ekin ve bostanlarına zarar vermemesi, aksi halde bunların göçebelikten men edileceği kanunla belirlenmiştir.  öte yandan, Yörükler eğer bir sipahiden yer tutup ziraat ederse öşür ve salarlık verdikten sonra ‘’boyundurluk” adıyla on iki akçe vergi vermek durumundaydı.
 Yörükler, Anadolu’da bulundukları mevki veya iktisadi faaliyetlerine göre Aydın, Kastamonu, Ellici, Yüncü, Darıcı gibi isimler alıyorlardı. Aydın, Honaz, Nif, çeşme ve Bozdoğan havalisinde bulunan Karacakoyunlu Yörükleri has reayası idiler. Bunların büyük bir kolu Menteşe bölgesindeydi. Bolu, Konrapa, Akyazı, Taraklı Borlu, Yenice, Viranşehir, Tefen (Tefenni), Ulus ve Ereğli (Karadeniz Ereğlisi) havalisindeki Bolu Yörükleri, Bolu sancak beyinin hassına dâhil idi. Bursa’daki Emir Sultan vakfının reayası olan Söğüt Yörükleri ise Balıkesir, Karacadağ, Güzelhisar, çandar, Manyas, Biga, Tire, Gönen ve İnegöl’e kadar yayılmış idi. Ankara’nın kuzeyinden Tokat’a kadar uzanan sahada bulunan ve bir bölümü Kırşehir’e kadar yayılmış olan Uluyörük kendi içinde Şark Pare, Orta Pare ve Yüzde Pare olarak üç büyük gruba ayrılmakta idi. Bunlar arasında Dulkadir ve Halep Türkmenlerine mensup cemaatler de vardı. Osmanlıların Batı Anadolu’daki konar-göçerleri tedricen ve şuurlu bir iskân politikası ile Rumeli’ye sevk etmesinden sonra, bulundukları bölgelere göre Kocacık, Malkara, Tekirdağı, çirmen Yörükleri gibi isimlerle anılan Yörükler, nüfus itibariyle yerleşiklere göre az bir orana sahip olmalarına rağmen,  Rumeli’den tertip olunan askeri gücün yansına yakın bir miktarını oluşturmakta idiler. Yörükler gibi açıkça konar-göçer hayatı temsil eden Türkmenler ise vesikalarda bazen “Yörük” bazen de “Yörük Türkmenleri” gibi isimlerle anılmıştır. Bu cümleden olarak Halep Türkmenleri için “Yörükan-ı Halep” Dulkadir Türkmenleri için “Yörükan-ı Maraş”, Bozok bölgesindeki Türkmenler için ise “Yörükan-ı Bozok” gibi vasıflandırmalara sıklıkla tesadüf edilmektedir. Bu husus, Yörük-Türkmen isimlendirmelerinde etnik nedenlerden değil, yaşama tarzının yani konar-göçerliğin ifade edilmeye çalışıldığını, bu yüzden Türkmen veya Yörük terimlerinin kullanılmasında fark gözetilmediğini ortaya koymaktadır. “Türk” adı ise Yörük ve Türkmen adının yanında yerleşik hayatın ve Osmanlı medeniyetinin temsilcisi durumundadır. Bundan dolayı Türkmenlerden konar-göçerliği terk edenlere “Türkmenlikten çıktı” deniyordu. Keza, Yörükler de yerleşik hayat geçince Yörüklükten çıkıyorlardı. Osmanlı Devleti’nde Türkmenler, Yörüklerden farklı olarak, merkezi hükümet tarafından; yaylak ve ışlakları ile göçüp-konacakları sahaların sınırlan tespit ve tayin olunarak belirli bir idari ve mali düzene tabi tutulmakta, kaza veya sancak statüsünde yönetilmekte idi. Böylece, bir yandan aşiretlerin yaylak-kışlak güzergâhlarının veya idari teşkilatlarının dışına çıkarak vergi vermekten kaçınmaları isteniyor; diğer yandan, büyük konar-göçer kitlelerin dağılması engellenerek ordunun ve büyük şehirlerin temel ihtiyaçları olan hayvan ve hayvani ürünlerin tedarikinde süreklilik elde ediliyordu.
 Türkmenler, XVI. yüzyılın sonlarına kadar umumiyetle Anadolu’nun doğu yarısında idiler. Ancak, devlet nizamında meydana gelen çözülmeden sonra yavaş yavaş Anadolu’nun batı bölgelerine gelmeye başladılar. Anadolu’da en fazla Türkmen oymağı ihraç eden Dulkadirli ulusu Maraş’tan başka Diyarbekir, Halep, Bozok, Adana hatta Kütahya ve Aydın’a kadar yayılmıştı. Bu mühim teşekkülün bir bölümü İfraz-ı Zülkadiriye adıyla Adana bölgesindeydi. Bozulus, Halep, Yeni İl, Danişmendlü kazalarının içinde de Dulkadir ulusuna mensup oldukça fazla cemaat bulunmakta idi. Bayat, Döğer, Beğdili, Harbendelü, İnallu gibi büyük “taifelerden ve bunlara bağlı irili ufaklı cemaatlerden oluşan Halep Türkmenleri, yazlan Yeni İl’e yaylağa çıkıyordu. Bundan dolayı Halep Türkmenlerine mensup cemaatlerin bir bölümü Yeni İl’e dâhil edilmişti. Sivas’ın güneyinde Divriği, Şarkışla, Kangal ve Gürün ile çevrelenen sahada bulunan Yeni İl kazası Türkmenleri, Dulkadir ve Halep Türkmenlerine mensup cemaatlerden müteşekkil idi. Bunlar, Nurbanu Sultan’ın üsküdar’da yaptırdığı caminin evkafının reayası olduklarından “üsküdar Türkmeni” diye de anılmışlardır.

     Eskişehir halkının  genel anlamda Yörük-Türkmen kökenli olmaları derneğinize karşı ilgi duymalarını sağlayabiliyor mu? Halkın Yörük-Türkmen bilincini nasıl buluyorsunuz?
     Karakeçili oymağı, Kayı boyuna bağlıdır. Karakeçililer, bilhassa Abdülhamit Han zamanında çok itibar görmüş ve oymak ‘’akraba’’ olarak tanımlanmıştır. Yine bu dönemde Söğüt ve Ertuğrul Alayları teşkil edilmiştir. Sancak Marşı da Karakeçili oymağı için yazılıp bestelenmiştir:
Ertuğrul’un ocağında uyandın
Şehitlerin kanlarıyla boyandın
Nice düşman kâl’asına uzandın
Sana selam ey şanlı Türk sancağı

çırpınarak dalgalanır kanadın
Gökyüzüne çıkmak mıdır muradı
Gölgende can vermek ister evlâdın
Sana selam ey şanlı Türk sancağı

Ey şerefin, büyüklüğün fermanı
Ey kavgalar tarihinin destanı
Seni ister şu toprağın her yanı
Sensiz tütmez Osmanlı ocağı
Sensiz tütmez Osmanlılık ocağı



  Her yıl Eylül ayı başlarında ülkenin değişik yerlerinde Karakeçililer tarafından ‘’Göç ve Yörük Şölenleri’’ düzenlenerek milli şuur canlı tutulmaya çalışılmaktadır. Eskişehir’de Karacaşehir, Kütahya’da Domaniç, Bilecik’te Söğüt, Kırıkkale’de Karakeçili köy ve ilçelerinde düzenlenen bu şölenlere  Türkiye’nin  her bölgesinde yaşayan Karakeçili oymağı mensupları yoğun bir ilgiyle katılmaktadır.
   Eskişehir  Kayı Boyu Derneğine karşı halkımızın büyük bir teveccühünün olduğunu yakinen bilmekteyiz. Bu bakımdan halkımızın ilgisine şükranlarımı sunuyorum. Etkinliklerimizde bizi yalnız bırakmıyorlar. Bu ilginin daha da artacağına inanıyorum.


      Yörük- Türkmen  kültürünü kayıt altına almak  amacıyla kitlesel etkinlikler dışında ne gibi çalışmalar yapmaktasınız? Mesela, bir Yörük Müzesi kurmayı düşünüyor musunuz? Kaybolan kültürel değerleri kayıt altına almayı planlıyor musunuz?
      Tarihi kayıtlarda Kayı Boyuna ait pek çok belge mevcuttur. Biz atalarımıza layık olabilmek için ilk önce bunları toparlayıp bir araya getirmek istiyoruz. “Ve hem peygamber aleyhi’s-selâm zamânına yakıyn zamaânda Bayat boyundan Korkut Ata kopdu. Oğuz kavminin bilgesiydi. Her ne derse olurdu. Gaaibden haberler söylerdi. HakkTa’âlâ anın gönlüne ilhâm ederdi. Ayıtdı: ‘âhirzamândagerü hanlık Kayı’ya değe, dahi kimesne ellerinden almaya’ dedi. Dediği Osmânrahmetu’llah neslidir”
“Korkut Ata’dan nakl ederler ki, demiş miş ki: ‘hânlık Oğuz Hân vasiyyetimû’cibince’âhır Kayı Hân  evladı’na düşse gerekdir; tâkıyâmet’edenlü ol nesilden almasa gerekdir’”
“ Kayı Han, Oğuz Han’ın büyük oğludur. Oğuzdan sonra Hanlık Kayılara düşer.”
          “Âhırzamânda hânlık geri Kâyı’ya değe, kimse ellerinden almaya... Bu dediği Osmân neslidir, işde sürüp gidiyor”
    “Bil ki bu devleti kuranlar, yeryüzünün en haşmetli ve en büyük hükümdarlarıdır.  Onlar, en kudretli saltanata, en geniş memlekete sahiptirler. Yüksek bir kudret ve akıl sahibidirler.  Bahtları ve kısmetleri açıktır. çok hayır yaparlar ve ihsanda bulunurlar. Onların saltanatları en şevketli, kılıçları en keskin, mızrakları en sivridir. Mal, at ve silah bakımından yeryüzünün en zenginidirler. Görüşleri en doğru, yolları en güzeldir. Şiddetli bir kuvvet ve tesirleri vardır.”
     Yurt içi ve yurt dışından akademisyenlerin ve dernek başkanlarının katılacağı büyük bir çalıştay düzenlemek niyetindeyiz.
    Karacaşehir’i canlandırmak istiyoruz. Etkinliklerimizin merkezinde Karacaşehir yer alacaktır. Daha önce bahsettim buraya büyük bir otağ kuracağız.
    Karacaşehir’e etnoğrafya ağırlıklı bir müze kurmayı planlıyoruz.
öncelikle Eskişehir yöresinde Yörük-Türkmen varlığını kayda geçirmek için gayret sarf ediyoruz.















Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi