
Gürcan Banger
Kayıp gidenler, bilinmeyen gelenler
Gelenek, avuçlarımızın arasından kayıp gidiyor. Pek çok farklı değerimizi aynılaşmanın içinde yitiyoruz. Giderek daha fazla tatil amacıyla tüketsek de; iyi ki, bazı özel günler var. Ne koşullar altında olursa olsun, günü kazanma yarışından az da olsa kopup başka duygusallıklara dönme fırsatı yaratıyor bizim için. Bir robot gibi; tanımlanmış rolleri yerine getirip statülerin gereklerini sağlamaktan sıyrılıp bize gönül dostu olmamız gereğini hatırlama imkânı tanıyor. Günlük iş ve geçim koşullarının bizi içine ittiği insan mühendisliği süreçlerinden o özel gün vesilesi ile kurtulma şansını yakalıyoruz. Bunu değerlendirmek veya duygusuz bir mühendislik eseri olarak devam etmek tümüyle bizim elimizde.
İnsan ve toplum mühendisliği, nasıl davranmamız gerektiğini katı biçimde belletiyor bize. Ama insanın duygusal yaşamında her şeyi olağan akışına bırakması da mümkün değil. Duygusal yaşamı nasıl güncel yaşamın akılcılığından ayırmak gerekiyorsa, aklın gerektiği noktalarda da kullanmaktan kaçınmamalı. Örneğin bir duygusal ilişkinin yaşayan, uzun soluklu bir ilişki olabilmesi için kişinin şans, sabır ve güzellik gibi doğal özellikler yanında kişisel gelişime yatkınlığa da ihtiyacı vardır.
Yaşamın en ilginç yönlerinden biri, bilinmezliklerle dolu olması… Bir an sonrasından bilinemeyen uzak geleceğe kadar muhtemel gelişmelerin pek çoğunu tahmin etmek, neredeyse mümkün değil. Bu bilinemezliği, kısaca şans diye tanımlamak yanlış olmaz. İyi fırsatlar, yaşamımızda olumlu değişimler yaratırken; önümüze çıkan, aşılması zor engelleri kötü şans olarak biliriz. İyi veya kötü; şans yaşamın içinde olan bir unsurdur. Şansı da yaşamın kendi olağan akışı içinde kabul edip benimsemek gerekir.
Güzellik gibi doğal unsurlar, doğru kavranması gereken özelliklerimizdir. Yüksek çekim özelliklerine sahip olmak, kişiyi ben-merkezciliğe, kendini aşırı sevmeye ya da insanları hor görmeye sürüklememeli. Yine örneğin fiziksel olarak güzel olmamak, bireyi yaşamın dışına savurmamalı. Yaşam, bazı insanlara başarıyı yakalamak için doğal tutunma noktaları verdiği halde, diğer bazı bireylerin bu fırsatları kendilerinin yaratması gerekebilir.
Yaşamda karşımıza çıkan en ciddi sorulardan birkaçının sabır, dayanıklılık ve azim olduğunu söyleyebilirim. Her birimizin farklı sabır ve dayanıklılık eşikleri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ama insani eşiklerimizin, yaşamdan edindiğimiz deneyime göre değişebilir olduğunu da unutmamak gerekir.
Bir duygusal ilişkinin temel ayakları arasında sabır yer alır. Sabrın ödülü bizzat aşkın kendisidir. Bu arada; sabrın, duygularımızı karşımızdaki insana dayatma olmadığı gerçeğini de hatırlamalıyız.
Çevremiz hakkında bazı algı ve yargılara sahibiz. Yaşamın zihnimizdeki yansıları olan bu fikirleri, abartarak kendimizi başkalarının yerine koyduğumuz ve hatta onlar adına düşündüğümüz zamanlar da oluyor. “O, böyle düşünür” veya “Onun için en doğrusu bu” diyerek karar ve seçimlerimizin, doğruya daha yakın olduğu fikri ile kendimizi avutuyoruz. Böylelikle bencilce bir düşünce tarzından kendimizi kurtardığımız rahatlığına eriyoruz. Onunla birlikte yapılması gereken seçimleri, onun yerine düşünüp kendi başımıza alarak bencil bir paylaşım keyfi oluşturuyoruz.
İyi yaşamak, herkesin hakkıdır. İyi bir yaşamı, daha fazla tüketerek elde edeceğimiz gibi şartlanmış bir fikre sahibiz. Reklâmcılar, pazarlamacılar ve satışçılar, bizi bu fikrin doğruluğuna inandırmak için büyük bir gayret içindeler. İyi yaşamak ve mutlu olmak ile çok tüketmek arasında bir şartlanma yaratmaya çalışıyorlar. Hâlbuki çok tüketmenin bambaşka bir şey olması bir yana; iyi yaşamak ile mutlu olmanın aynılaştırılmasını da mutlak bir doğru olarak söyleyemeyiz.
Mutlu olmak, gizem dolu bir ormanda yürümek gibidir. Her adımda karşımıza çözmek üzere bir bulmaca çıkar. Bulmacanın çözümü, seçimlerimizdir. Tercihlerimizi nasıl yaptığımız, bir yandan bir sonraki bulmacanın zorluk düzeyini belirlerken, bir yandan da mutluluk enerjimize olumlu ya da olumsuz katkı yapacaktır.
Mutluluğu, sahip olduğumuz nesnelerin çokluğu ya da büyüklüğü ile ölçemeyiz. Gizemli ormanda yürürken gerçekleşen mutluluk arayışı, aslında bir iç doyum arayışıdır. Sözünü ettiğim bu iç tatmin, bir beyaz atlı prens gibi beklenmedik bir anda ve “Neden ben?” dedirtecek bir iyi şans olarak gelmez. Mutluluk, yaşam sürecinde yaptığımız seçimlerin, dolayısıyla çözdüğümüz bir dizi bulmacanın sonucudur. Özetle; bu kadar çok dış faktöre rağmen mutluluk, sonuçta kendi elleri arasındadır.
Bireysel olarak bu gün sizi fazla etkilemese bile; yarın güne uyandığınızda, “Ben, mutlu bir güne uyandım” demezseniz, muhtemelen bu gün için mutlu olmayı seçmemiş olacaksınız. Bir başka deyişle; mutlu olmak, öncelikle mutlu olmayı isteyen iyi niyettir. Talihsizlikten yakınarak, koşullarından şikâyet ederek veya yaşamla bağlarını koparıp seçimleri seçimsizliğe bırakarak mutluluğu yakalamak mümkün değildir.
Eğer gün ışığınızın azaldığını, yaşamınızdaki renklerin soluklaştığını veya yaşam enerjinizin tükendiğini hissediyorsanız; yaşama dokunurken kullandığınız niyete ve tercih yapma modelinize bakmalısınız.
Son söz: Özgürlüğümüzün ifadesi, seçimlerimizdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.