1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Kente bak, siyasetçiye gel...

-Yüzde 95'lerin üzerinde olan okuma oranı...
-2 üniversitesi ile Türkiye'de kişi başına en fazla öğretim üyesinin düştüğü bir kent...
-Sosyo gelişmişlik sıralamasında 6 ncı sırada...
-Yaşanabilir kentler sıralamasında Türkiye'nin iki şehrinden biri...
-Ekonomik açıdan gelir-gider oranları dengeli bir kent...
-Kendi kendine yeten ender şehirlerden birisi...
-Havacılık ve Raylı sistemler alanında mesafe alan bir yerleşim yeri...
-Eğitim ve Sağlık konusunda hiçbir eksiği yok...
-Kent merkezi turizmi olan ender kentlerden birisi...
-Müzeleri, senfoni orkestrası ve tiyatroları olan, kültürel yaşamı son derece hareketli bir şehir...
-Her türlü etnik kimliği içinde barındıran, etmik kimlik sahiplerinin uyum içinde yaşadığı bir kent.
-Görev için gelenlerin emekli olduklarında yerleşmeye karar verdiği ve yerleştiği bir şehir...
Daha birçok özelliği söylemek mümkün bu şehir için.
Bu denli olumlu özellikleri olan bir şehir nasıl oluyor da siyasetçi yetiştiremiyor?
Nasıl oluyor da böylesine eğitim ve kültür altyapısı olan bir şehirde "Siyasetçi" denildiğinde sağdan say 8 kişi, soldan say 10 kişiyi geçmiyor isimler?
Sırf bu özellikleri nedeniyle "siyasetçi fabrikası" olması gereken bu şehirde nasıl oluyor da bir tek siyasetçi yetişmiyor?
Mesele siyaset olduğunda, nasıl oluyor da ilgililer bilgisiz olurken bilgililer de ilgisiz olabiliyor?

Biz söyleyelim?
öyle bir çark yaratmış ki siyaset, o çarkın dişlileri arasında yaşamaya alışmış insanların dışındakiler için tam bir cendere.
Zaten yanılıp da "üstesinden gelirim" diyerek girme gafletinde bulunan, daha ilk çarka elini ayağını kaptırıp, atıyor kendini dışarıya.
Durum böyle olunca da siyaset sahnesi var olan aktörlere kalıyor.

Sonuç olarak...
Yukarıda saydığımız onca olumlu özelliği ile birbirinden kaliteli siyasetçilerin, bakanlar ve başbakanların çıkacağı Eskişehir'de siyaseti maalesef "Sağdan saydığımızda 8, soldan saydığınızda 10 kişi" temsil ediyor.


.....


Allah aşkına bunu biri açıklasın?


Eskişehir’in merkezinde, her hafta otobüslerle gelen turistlerin gözü önünde bir yer.
Espark’ın karşısında, DDY’nin yeni düzenleme yaptığı hatboyunun hemen sonunda.
Bir tarafta yeni yapılmış yaya yolu, hemen yanı başında kırılan taşların, molozların atıldığı, araçların adeta üst üste park ettiği bir alan.
Kısacası…
Bir yanda olabildiğince güzellik, yanı başında ise olabildiğince çirkinlik…
İnsanın yanından geçerken gördüğünde “Bu nasıl iş?” diyebileceği türden bir manzara işte…
İnsanların gözünün önünde, güzelliğin içinde kalmış ama çirkinliğiyle o güzelliği de mahfeden bir kötü tablo.
Şehrin ta merkezinde, tam kalbinde üstelik…
Neden böyle bırakıldığı?, neden yapılmadığı?, niçin güzelliğin ortasında öylece durup durduğu herkes tarafından merak edilen bir çöplük adeta.
Kimsenin bir anlam veremediği ucube bir görüntü anlayacağınız…
Biri çıksa da bu çirkinliğin niçin orada durduğunun hesabını verse?
Birileri çıksa da, bu görüntünün burada bu şekilde niye durduğunu mantıklı bir şekilde anlatabilse…
Keşke birileri çıksa da, şehrin kalbinde bulunan ve adeta bombalanmış bir yeri anımsatan bu bölgenin niçin düzenlenmediğini izah edebilse…
Biz de bu saçma sapan yer, burada, bu şekilde neden duruyor bir anlasak…


.....


Keşke yaşayan
insanlar Avrupalı olsa...


Eskişehir ile ilgili sık sık yapılan bir tanım var ya "Avrupa kenti" diye.
Bu en çok tartışılan da bir tanım.
çoğu insan bu tanıma hak veriyor.
Kimisi ise büyük tepki gösteriyor.
Aslına bakarsanız, önemli olan kentin değil de kentte yaşayanların Avrupalı olması galiba.
Keşke:
-Yaya geçidine yaklaştığında gaz kesenlerin...
-Yürürken sağa sola tükürmeyenlerin...
-Elindeki çöpü Porsuğa atmayanların...
-Otomobilini kaldırımın üzerine park etmeyenlerin...
-Yolun ortasına araç bırakıp gitmeyenlerin...
-Engelliler için ayrılan yerlere araç park etmeyenlerin...
-Toplu taşım araçlarında telefonla bağıra bağıra konuşmayanların...
-Yolda yürürken etrafında kadın ve çocukların olduğuna bile aldırmadan ağız dolusu küfür etmeyenlerin...
-Tramvaydan inenleri beklemeden binenlerin olmadığı insanların yaşadığı bir kent olsa...
Zaten...
Yaşayan insanların geneli yukarıda saydığımız bu özelliklerin ve hassasiyetlerin sahibi olsa, kent otomatikman o tarifi yapılan konuma kendiliğinden gelir.


.....


Biraz da gülmek lazım


Keloğlan'ın dul anası hastalanmış; götürmediği hekim, okutmadığı hoca kalmamış. Keloğlan, her gün anasına sorarmış:
- Ana bugün nasılsın?
Anası da hep aynı cevabı verirmiş:
- Hastayım oğlum!..
Keloğlan "Ben bu anamın derdine nasıl çare bulacağım?" diye kara kara düşünürken, komşusu akıl vermiş:
- Filan yerde ünlü bir hekim var, bir de ona götür!..
Keloğlan da anasını almış sırtına düşmüş yola, hekime giderken, Nasrettin Hoca'yla karşılaşmış; selâm vermiş, selâm almış. Hoca sormuş:
- Hayrola Keloğlan, nereye böyle?
- Anam hasta, derdine bir türlü çare bulamıyorum, yine bir hekime götürüyorum.
- Anan dul mu?
- Dul.
- Ananı kocaya vermeyi düşündün mü?
- Aman hocam, bu yaştan sonra anam ne yapacak kocayı?
Keloğlan daha sözünü bitirmeden, yaşlı anası öfkeyle bağırmış:
- Sus edepsiz, sen hoca efendiden daha mı iyi bileceksin?

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi