Kentli olma bilinci

Sivil toplum hareketliliğinin yükselmesi ve kentli yurttaş olma bilincinin artması ile birlikte yerel yönetim projelerinde halkın katılımı önemli olmaya başladı. Yurttaşların haklı taleplerinin çözümü yeni türden bir etkileşimli ve birlikte yönetim anlayışını gündeme getiriyor. Hiç kuşkusuz; katılımcı yönetim modeli, karar ve planlama süreçlerini çok kriterli hale getirip zorlaştırıyor. Yerel yöneticiler katılımcılığın, çoğulculuğun ve demokrasinin zorluklarını göğüslememe adına klientalizmi, kaliteli hizmeti esas alan katılımcılıkla ikame etmek istemiyorlar.

Vatandaşın ve sivil toplum kuruluşlarının yerel yönetim süreçlerine müdahalesi, -ilkelden gelişmişe doğru- üç farklı biçimde gerçekleşiyor: İlk adım, bilgilenme; ikinci aşama, danışma; ileri aşama, katılım. Vatandaşın ve sivil toplum örgütlerinin müdahalesine dair örnekler, ilk iki aşamanın ötesine geçilemediğini gösteriyor.

Sivil toplumun yerel yönetimlere katılımı konusunda mevcut mevzuatın geçit verdiği çok sayıda uygulama ve mekanizma olanağı olmasına karşın yerel yöneticilerin bu konuda istekli, kararlı ve gayretli olmamaları ilginç bir durumdur. Tüm mevzuat sıkıntılarına rağmen örneğin “Katılımcı Bütçe” imkân dâhilinde olan bir uygulamadır.

Sivil toplumun yerel yönetime katılımının önemli yapılarından biri, –gelişmiş ülkelerde hayli yaygın olan– Topluluk Temelli Örgütlenmeler’dir. Sivil toplum kuruluşları yerel yönetimlerle birlikte sokak temsilcileri, mahalle meclisleri türünde uygulamalar geliştirebilirler. Kent ölçeğinde yaşam ve yerleşim sorunlarıyla ilgilenen sivil toplum örgütleriyle topluluk (örneğin mahalle) temelli örgütlenmelerin yönetime katılmaları için uygun mekanizmalar geliştirilebilir. Bu konuda yerel yönetimlere hiza önderliği görevi düşüyor.

Yerel yönetimlerin sivil toplumla ara yüzündeki sorunların bazılarını şöyle tespit etmek mümkün: Yurttaşlardaki örgütlenme algısı; mevzuatın uygunsuzluğu ve yetersizliği;mevzuatın bürokratik yorumundaki olumsuz yorumlama alışkanlığı, baskı ve zorlaştırıcılık…

Sivil toplum örgütlerinin karar, yönetim ve denetim süreçlerine katılmasını demokrasinin yeni açılımlara kavuşması açısından önemli buluyorum. Ama ne yazık ki; bugünkü görünümleri itibarıyla sivil toplum kuruluşlarının yerel yönetim süreçlerine katılacak olgunluğa eriştiğini söyleyemeyiz.

Bu hedefe erişilmesi için belli bir olgunluk düzeyini beklemek gerekmemekle birlikte sivil toplum örgütlerinin önlerine koyması ve erişim düzeyini ölçmeleri gereken hedefler var sivil toplum kuruluşlarında üye, gönüllü ve katılımcı sayısı ile çeşitliliğini artırmak; sürdürülebilirliği sağlamak ve etkin faaliyetler yapmak için kaynak yaratmak; sivil toplum örgütü içinde ve ortak çalışma ortamlarında katılımcı ve demokratik bir işleyişi sağlamak ve kalıcılaştırmak; yeni temalar, alt alanlar, sorun alanları vb türünde içerik geliştirme; paydaşlar ve medya ile İletişim, görünürlük; işbirlikleri, ortak paydalar ve bunlara bağlı olarak ağlar oluşturma…

Sivil toplum çalışmaları, savunuculuktan hizmet odaklı olanlara kadar pek çok farklı misyonla eşleniyor. Bu çalışmaları takdir edip destekleyen de var; karşısında olan da… Ama bu çalışmaları eleştirip karalayanların ise henüz fikrî bir olgunluğa ve yetkinliğe ulaşamadıkları da bir başka gerçek… Henüz eleştiriler feyz alınabilecek bir noktaya gelmedi; çıkar temelli bireysel sorunlar ve ‘at gözlüklü’ siyasal yandaşlığın ötesine geçemedi. Tüm baskı ve zorlamalara rağmen sivil toplum hareketi yol almaya devam ediyor. Bu çerçevede sivil toplum çalışmalarının ana fikri, temsili demokrasinin soluk almayı zorlaştıran sınırlarını aşarak adil, katılımcı, çoğulcu ve çok-kültürcü demokratik bir dünya yaratmak olmayı sürdürüyor.

Son söz: Sivil toplum ve çağdaş yurttaşlık olgusunun hayli uzağındayız. Başarmamız gereken zor görevler var. Ne yazık ki; bu görevlerin bazılarını ‘demokrat’ görüntü vermeye çalışan kişilere karşı kazanmak zorundayız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi