
2-Sedat AYDOĞAN (DETAY)
KIRSALIN ÇOCUKLARI!
Eskişehir merkeziyle büyüyor.
Büyümeye devam ediyor.
Belli ki yakında nüfusumuz 1 Milyonu da geçecek.
Diğer tarafta ise yarım saatlik mesafedeki ilçeleri bir bir boşalıyor.
Köylerin çoğu terk edilmiş durumda.
Kalanları da yaşam mücadelesi veriyor.
+++
Eskiden köy denilince evlerde yapılan ekmekler, yoğurtlar, peynirler gelirdi aklımıza.
Kümes dolusu hayvanlar, kıra salınmış davarlar gelirdi.
Traktörlerin yaktığı mazotun kokusu ile, ekinlerin kokusu karışırdı birbirine.
Meydanlarında eğlencelerin düzenlendiği, kahvehanelerinde kahkahaların eksik olmadığı yerler olurdu köyler.
Okullarında öğrenciler, camilerinde bolca cemaati olur ve her hafta sonu da mutlaka bir düğün kurulurdu köylerde.
İmeceler kurulur, kışlıklar bir avlu içinde hep birlikte hazırlanırdı…
+++
Söylediklerimizin hepsi çok eski değil ki!
Bundan 10-15 yıl öncesini söylüyoruz.
Bugün ise, maalesef ki çok tersi durumlarla karşı karşıyayız.
Bırakın hayvan seslerini, yumurtanın bile bakkaldan alındığı köyler var artık.
Bayramdan bayrama ziyaret edilen, onun dışında hiçte hatırlanmayan köylerimizle başbaşayız.
üretmek yerine satmayı tercih ettiğimiz tarlalarımızla vedalaşıyoruz.
Doğal ürün bulmak ne kelime, o ürünü yapacak ne hayvan, ne kümes kalmış ortada.
Köyde düğün yapmak demode olmuş.
Okullar taşımacılık sistemine bağlanmış, sınıflar boş kalmış.
Cenazesi olanın hoca bulamadığı camiler kalmış meydanda.
Evler göçmeye yüz tutmuş, evde kalanlar evlat yolu gözler olmuş.
+++
Herkes kabul etmeli ve bu gerçeği görmeli ki;
“Köylerimizin son hali bu şekilde”
Bir zamanlar enstitülere ev sahipliği yapan köylerimiz artık yok oluyor.
Gözümüzün önünde bir kültür, bir yaşam biçimi tarihe karışıyor.
Aslında en çok sahip çıkmamız gereken hasretimizdir köyler.
Ama şehir hayatı hepimizi maalesef ki daha da cezp ediyor.
Belki de tarlada yorulmak istemiyoruz artık.
Hayvan gütmek ağır geliyor nefsimize.
Köy hayatını yakıştıramıyoruz modern hayatımıza.
+++
Ancak umutlarımız bitmiş değil.
Köylerimiz elimizden, avucumuzdan kayarken ilçelerimiz ise hala ayakta kalma mücadelesi veriyor.
Bari “ilçeleremize sahip çıkalım” diyoruz.
Her geçen gün onlarında boşaldığı bir dönem yaşasakta,
“Sivrihisarımız, Malıçımız, çiftelerimiz var” diyoruz.
Hep de var olsunlar istiyoruz.
+++
Bugün biraz dertlendik sizlerle.
Tüm bunlar nereden geldi aklına diye soracak olabilirsiniz.
Hani bir 23 Nisan’da Mahmudiye’de rüzgârdan sallanan bayrağı öpen çocuğumuz kameralara yakalanmıştı.
Türkiye’nin gündemine oturmuştu o görünü.
önceki günde Günyüzü’nde iyi miktarda para bulan bir kız çocuğu hemen o parayı zabıtaya yetiştirmiş.
O haberi okuyunca geldi tüm bunlar aklımıza.
Eskiden köylerimiz güzeldi yani.
Şimdi ise elimizde kırsal ilçelerimiz kaldı.
Ve o kırsalda yaşayan muhteşem çocuklarımız.
İşte o çocuklarımıza sahip çıkmalıyız.
Onların ata, dede yurdu olan ilçelerinde kalmalarını, yaşamlarını orada sürdürüp ilçelerine sahip çıkmalarına sebep olmalıyız.
O güzel çocuklarda yarın kente göçüp gelmesin.
Kırsaldaki ilçelerimiz o güzel çocuklarla yaşasın.
Hem yaşasın, hemde gelecekte üreten, büyüyen ve yeni çocuklar yetiştiren ilçelerimiz olsun…