
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
KÖY ENSTİTÜLERİ
Bugün Köy Enstitülerinin kuruluşunun 76. yılını kutlanıyor..
17 Nisan 1940 yılında kurulan, Köy Enstitüleri, dünyaya örnek bir projeydi. Ne yazık ki halen, önemi yeterince anlaşılamadı. Oysa Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, bugün, Türkiye'de, her şey çok farklı olurdu
Köy Enstitüleri, programı, çok yönlü eğitimi benimsemişti. Genel kültür ve beceriler yanında, edebiyat, resim, müzik ve spor gibi etkinlikler, her öğrencinin doğal hakkı sayılıyordu. Her sabah güne, jimnastik, ya da halk oyunları ile başlanırdı. Eğitim yaşamının tümüne sanat, hareket ve yaratıcılık egemendi. Her öğrencinin, bir müzik aleti (genellikle mandolin) çalması zorunlu idi. Halk kültürünün, tüm malzemesi, taşınıp işleniyordu.
Köy Enstitülerde, her hafta bir eğlenti düzenlenir, bu etkinliğe yönetici ve öğretmenler de katılırdı. Bu eğlenti programları, piyes, müzik, gösteri, halk oyunu, orta oyunu vb. etkinliklerden oluşurdu. Bu etkinlikleri, çevredeki köylüler ve öğrenci velilerinden konuk olanlar da izlerlerdi.
Köy Enstitülerinde, uygulanan eğitim ve öğretim yöntemi, "öğrenciyi merkeze" koymuş ve onun etkin kılınmasını, temel almıştı. Ekip çalışmaları ve bireysel etkinlikler, öğrenci kişiliğinin geliştirilmesi açısından, vazgeçilmez koşuldu.
1940'lı yıllarda, üniversitelerin özerkliğinin başladığı dönem, Köy Enstitülerinin kurulduğu döneme denk gelmektedir, ki bu dönemde, UNESCO tarafından, dünyaya Türk eğitimi model örnek olarak gösterilmiştir. Çünkü Köy Enstitüleri, eğitim modeli kişiye kendi farkına varabilirliğini kazandırıyordu. Anlıyor, düşünüyor, sorguluyor ve üretiyor. Yaptığı işin verdiği mutlulukla ,yaşamına anlam katabiliyordu.
Köy Enstitüleri; yoksulluğun, açlığın, salgın hastalıkların, bilgisizliğin pençesindeki Türk köylüsü için, bir uygarlık ve değişim eyleminin; bir sosyal devrimin ilk adımıdır.
Yeni Kuşak Köy Enstitüler Derneği' nin belirttiği gibi, Köy Enstitüleri, öğrencilerin, yönetime katılarak kendi kendini yönettiği, demokrasiyi, özgürce, sınırsız uygulayarak özümseten kurumların adıdır. Köy Enstitüleri, tutumluluğu, yapıcılığı, yaratıcılığı ve üreticiliği ilke edinen, eğitimde fırsat eşitliğini hayata geçiren, kadın, erkek ayırımını kaldıran, bölgelerarası dengesizliğe son veren, ulusun yeniden doğuşunun, birlikte üretmenin, doğayı birlikte dönüştürmenin, birlikte başarmanın ve ülkemizin, ilk pozitif eğitim sisteminin adıdır.
Köy Enstitüleri, halk kültürüdür. Bozkırın, umudun senfonisi, türküsü, halk oyunları ve müziğidir Anadolu kültürünün, tüm zenginliklerini, eğitim dizgesine katan, öğrencinin insana dair tüm güzelliklerle donatılması ve toplumsal sorumluluğa, sahip olmasını amaçlayan ve her yönüyle çevresinin ve bölgesinin, eğitim, kültür merkezi olan kurumlardı.
Köy Enstitülerinden yetişen, yazar ve şairler, Türk edebiyatında büyük bir kültür devrimini gerçekleştirmiştir. Edebiyatı halklaştıran, bir eğitim dizgesinin adıydı. Köy Enstitüleri; bir insanlaşma, toplumsallaşma projesidir. Anadolu insanın özgürlüğe-aydınlanmaya yürüyüşünün adıdır. Anadolu topraklarında ulusaldan evrensele yürüyüşün, özgüvenin, aşılamayan özgün bir eğitim sisteminin adıydı.
Köy Enstitüleri, biz yaparız, biz üretiriz, biz başarırız demenin adıdır. Korkuları yenmenin destanıdır. İlerici bir toplumsal değişim projesi-kültür devrimidir. Nitelikli bir eğitimin, laik, demokratik, bilimsel, parasız eğitimin, eğitim hakkının adıdır. Köyün kendi çocuklarıyla içten canlandırılması olayı ve özgün öğretmen yetiştirme deneyiminin adıdır.
Köy Enstitüleri; 17 bin 341 yoksul köy çocuğundan, bilinçli bir aydın, gerçek Cumhuriyet öğretmeni ve köy sağlık memuru yarattı. Bu insanlarımız Kar tipi çamur demeden, Türk Bayrağının dalgalandığı, her yerde hizmet yaptılar.
Onlar, Cumhuriyetimizin o coşkulu, o heyecanlı, fikir taşıyıcıları olarak, bütün vatan sathında, "Atatürkçü düşüncenin" meşalesi ile halk, bir ışık, bir yön oldular. Köyden şehre gelmek için, balçık çamurlara, bata çıka, ya da hasta çocuğunuzu, muayene ettirmek için "öküz arabasının " ağır, ağır yol kat etmesine sabrettiler. Bazen de yağmur, kar, tipi, boran içinde, iliklerinize kadar soğuğu hissederek, uzun ince bitmeyen yollarda saatlerce yürüdüler.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen, çalışma azminden, iradelerinden, hiçbir şey kaybetmediler. Köyüne, ya da şehre ulaştığında da mütevekkil insanlara yaraşan, o dost canlısı, yüzünde, kutsal bir görevi yapmanın huzuru içinde, yorgunluğunu; sıcak buğulu, buram, buram kokan çayını, yudumlarken, çıkarmaya çalıştılar.
Köy odalarındaki sohbetleri, hiç unutmadılar. Arkadaşları, dostları, saf ve temiz köylülerdi. Onlar öğretmesiz, öğretmelerde, onlarsız yapamıyordu. Ahmet ve Fatma kızı nasıl yetiştirebilirim, diye akşamları, beş numaralı lambanın ışığımda biteviye düşündüler.
Bir serencam-ı ömürlerinde, daha neler vardı kim bilir. İçlerinde taşıyorlardı anılarını, sadece gönül dostlarına anlatıyorlardı. İçlerinde müthiş bir özgüven vardı. Fakat bunu hiç belli etmediler.
Köy Enstitüsü kurucularını ve mezunlarını saygı ile anıyoruz..