
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
KÜBA KADAR OLAMADIK!
Türkiye, ABD' nin Irak'ı işgali ile birlikte, dış siyasette ABD'ye karşı teslimiyetçi veya çekimser bir politika izliyor. Uluslararası antlaşmalara göre PKK'ya karşı sınır harekâtı yapma hakkı bulunmasına rağmen, yapıp yapmamakta tereddüt ediyor. Veya ABD'nin tavrına göre hareket ediyor.
Son yıllarda, PKK terörü arttı. Otobüsler durduruluyor, demiryolları kesiliyor. Polis noktalarına roketlerle saldırılıyor. Asker kaçırılıyor, masum insanlar ölüyor, asker ve diğer güvenlik güçlerimiz şehit veriyor, turistik bölgelerde bombalar patlıyor ama hala gözle görülür bir girişim yok.
Yetkililerin yaptıkları tek şey var. Cenazeler katılmak ve söylemde bulunmak.
Ve nihayet! ABD'ye "sözün bittiği an" diyerek giden ve Başkan George W. Bush'tan "somut" bir tavır bekleyen Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan, 1 saat 30 dakikalık görüşmeden "istihbarat paylaşımı" ve "üçlü mekanizma" oyalamasıyla çıktı. Böylece de Başbakan'ın TBMM'den aldığı sınır ötesi tezkere de cebinde kaldı.
Sayın Babacan, 14 ayda 169 şehit vermemize yol açan, "üçlü mekanizma" için "Hataydı, bir daha tekrar etmeyeceğiz" demişti. Erdoğan, bu itirafa rağmen, terör örgütü PKK'yla "Türkiye-ABD-Irak işbirliğiyle mücadele" dayatmasına yine boyun eğdi.
Sınır ötesi tezkeresini reddeden Bush, üçlü mekanizma dayattı, Erdoğan kabul etti
Avrupa Birliği parlamenterleri ise günlerdir, "Her iki taraf barışçıl çözüm arasın. Şiddete başvurulmasın." direktifleri veriyorlar Hülasa Türkiye, PKK ile masaya otursun diyorlar.
Heyhat! Dünyanın en eski kültürlerinin iç içe geçtiği toprakların sahibi, büyük bir imparatorluğun mirasçısı, geleceği çok parlak olabilecek, bir toplumun düştüğü duruma bak Yedi düvele karşı koyan, Çanakkale'de ve Kurtuluş Savaşı'nda şehit düşen aziz şehitlerimizin, herhalde kemikleri sızlıyordur.
Bugün Ülkemizi yönetenlerin, düştüğü durum ve içinde yaşadığımız şartlar ne geçmişimize uyuyor, ne de bizi bekleyen geleceğe...
Oysa ABD'nin dibinde olan KÜBA, yıllardır ABD'ye karşı kafa tutabiliyor, dayatmalarına da cesurca karşı koyabiliyor.
1980'de Kübalı rejim muhaliflerine Amerika Birleşik Devletleri' ye gitme izninin verilmesinden sonra göç eden 120 bin Kübalı arasında adi suçluların ve akıl hastalarının bulunması ve Amerika Birleşik Devletleri'nin Grenada'ya müdahalesi, iki ülke arasındaki ilişkileri daha da gerginleştirdi. Ancak Küba yılardır bildiği doğrulardan asla ABD' ye taviz vermedi.
Velhasıl KÜBA kadar olamadık.
Başbakan Sayın Erdoğan ise," gerekirse Kuzey Irak'a gireriz" demekle yetiniyor.
ABD ve Avrupa Birliği'ne karşı izlenen stratejiler, izlenen politikalar ve gelişmeler karşısında söylenecek çok söz var. Ancak her şey halkımızın gözleri önünde gerçekleşiyor.
Bazı kesimlerde, ABD' ve Avrupa Birliğine karşı, siyasi otoritenin pasif tutumunu ve sınır ötesi operasyonların yapılmamasını ekonomik istikrara bağlıyor. Ya! Ekonomik istikrar bozulursa, kaygısı ile de hükümetin teslimiyetçi, politikalarını haklı görüyorlar. Oysa ekonominin durumu, dış politikadan farkı yok. Cari açığın 35 milyar dolar yaklaştığı, dış borcun ise 146 milyar doları aştığı söyleniyor.
Bağımsızlık elden gittikten ve güvenlik güçlerimiz de, her gün şehit verdikten sonra, ekonomi düzlüğe çıkmış neye yarar?
Nitekim Büyük Önder Atatürk, " Esas Türk Milleti'nin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas, ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla temin olunabilir."NE KADAR ZENGİN VE REFAHA KAVUŞTURULMUŞ OLURSA OLSUN BAĞIMSIZLIKTAN MAHRUM BİR MİLLET, MEDENİ İNSANLIK KARŞISINDA UŞAK OLMAK MEVKİİNDEN YÜKSEK BİR MUAMELEYE LAYIK OLAMAZ." demiştir. Devamla da "Böyle bir millet, esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir." Sözleri ile de işin vahametini ortaya koymuştu.
Şu bir gerçek ki, çok partili dönemde uygulanan tavizci ve teslimiyetçi politikalar, her baskıya boyun eğmeler, en olmadık antlaşmalara imza atmalar, tüm uyarılara rağmen, siyasi otoritenin bildiğini okuması, Türkiye' yi uluslararası alanda güç durumda bıraktı. PKK teröründe bugün geldiğimiz nokta maalesef, siyasi iktidarların başından beri izlediği son derece yanlış ve teslimiyetçi politikaların bir sonucudur.