
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Küçücük bir protestoyu ancak rektör bu kadar büyütebilirdi zaten...
Topu topu 15 öğrenci...
Yemek fiyatına gelen zam ile yemeklerin son derece kalitesiz olmasını protesto ediyor.
Ne bir siyasi söylemleri var, ne de siyasi bir propagandaları.
Sadece, eğitim gördükleri kurumda sürekli öğretilen "hayatı Sorgulayın" telkinlerinden yola çıkarak, bir rahatsızlığı dile getiriyorlar.
Ama Rektör çıkıyor ve;
-"Bunlar zaten terör örgütü üyesi. Amaçları da örgüte sempatizan kazandırmak" diyor.
Rektörün ağzından bu sözler çıktı ya, "Terör örgütü" lafı bile, bu lafa antipatisi olanları karşı cephede toplamaya yetiyor.
Olmuş ya da olmamış bazılarının umurunda bile değil zaten.
Çünkü birilerine göre;
Eğer ortada bir protesto varsa, bu protestoyu da öğrenciler yapıyorsa, onlar otomatikman potansiyel terör örgüt üyesidir.
Halbuki, yukarıda da söylediğimiz gibi olayın ilk başlangıcında ne bir siyasi söylem mevcut ne de siyasi bir propaganda.
Rektör bey, ya kafadan atıyor ya da polisin bilmediği bir şeyleri biliyor olmalı ki, kendi öğrencisini daha oracıkta "Terör örgütü üyesi" ilan ediveriyor.
Rektör böyle derse, emrinde çalışan güvenlik görevlileri ne yapar?
Alır copu eline ve başlar öğrencilere girişmeye değil mi?
İşte aynen öyle yapıyor Üniversitenin güvenlikçileri.
Hazır, Rektör de yollarını açmış nasıl olsa...
Vuruyorlar da vuruyorlar yemeği pahalı bulan ve beğenmeyen öğrencilere.
Bu olay bile Rektörden inciler gelmesini engellemiyor.
-"Önce öğrenciler saldırdı ama" diyor...
Sonrasında ne oluyorsa oluyor, yine aynı rektör, öğrencilere dayak attığı için güvenlik görevlileri hakkında soruşturma açıyor...
Halbuki bir gün önce, öğrencileri döven güvenlikçiler haklıydı kendisine göre...
Ve neticede...
Tüm yaşananları protesto etmek için öğrenci kimliğini çıkartan öğrenci, rektörlük önünde ki protesto eylemine katılıyor ki, bu eylem Üniversite tarihinde de, Eskişehir'de de yapılan en geniş katılımlı protesto eylemi oluyor.
Öyle ki...
Bu denli kalabalığı bir arada görme fırsatını kaçırmak istemeyen parti, Sendika ve odalar da kendini gösterebilme adına olaya dahil olma çabası içine giriyor.
Kısacası...
Osmangazi Üniversitesi Rektörü, küçücük bir olayı, gerek açıklamaları, gerek davranışları ve gerekse çelişkili kararlarıyla Türkiye çapında duyulan bir olay haline getirmeyi başarıyor.
Dahası...
Olay, Tüm Televizyon kanallarına taşınıyor, hatta Türkiye Büyük millet Meclisine taşınıyor.
Milletvekilleri, Eskişehir'de ki bir Üniversitede meydana gelen öğrenci dövülmesi ve rektörün kendi öğrencilerine terör örgütü üyesi suçlamasında bulunması karşısında, birbiri ardına soru önergesi veriyor.
Üstelik...
Milli Eğitim bakanının cevaplandırması isteğiyle...
Yani...
Eskişehir'in Bakanına "Yahu senin şehrinde ki eğitim kurumunda neler oluyor bir bak ve cevap ver" diye...
Şimdi ne olacak biliyor musunuz?
Eskişehir'in Milli Eğitim bakanı, belki de kendisine ilk soru
Ne kadar üzücü bir durum değil mi?
Tabi anlayana...
..............
Davut Aydın'a en azından bu
konuda haksızlık etmişiz yahu...
Hatırlayanlar olacaktır.
Anadolu Üniversitesinde, hazırlık sınıfı öğrencileri Üniversitenin tercih ettiği bir sistemi protesto amacıyla bir eylem başlatmışlardı...
Eylemlerini öylesine yoğunlaştırdılar ki, Rektörlük önüne çadır kurmaya kadar vardırdılar.
Bu arada...
Gerek Üniversite Rektörü ve gerekse Üniversite yönetimine yönelik ağır eleştiriler yönelttiler.
Bazen bu eleştirilerin, kişilik haklarıyla bağdaşmayan ithamlara bile dönüştüğü oldu.
Öğrenciler haklı olduklarına inanıyor ve hak aradıklarını söylüyordu neticede.
Bunun karşısında...
Üniversite Rektörü ve Üniversite yönetimi de, öğrencilerin haksız olduğunu dile getiriyordu.
Günlerce sürdü söz konusu eylem.
Bazı kesimlerden destek de gördü.
Ama tüm bunlar yaşanırken, Üniversite rektörü ya da herhangi bir yöneticisi çıkıp;
-"Bunlar terör örgütü üyesi. Amaçları da örgüte sempatizan kazandırmak" demedi.
Kendi öğrencisini terör örgütü ilan etmedi.
Çoğu zaman, kendini savunma gereği içinde bile olmadı.
Anadolu Üniversitesi Rektörü Davut Aydın ile aramızın çok iyi olduğu söylenemez.
Kendisini, Üniversitede ki bazı uygulamaları nedeniyle bu köşeden defalarca eleştirdik.
Bugün, yanlış olduğuna inandığımız benzeri bir uygulaması nedeniyle yine eleştirmekten kesinlikle kaçınmayız.
Bizim için bunu söylemek zor ama...
En azından, yukarıda anlattığımız konu ile ilgili kendisine haksızlık etmişiz.
Ne diyelim...
-"Beterin de beteri varmış" diye boşuna söylemiyorlar...
...............
Nedense Vahap Ata'ya yakıştıramadık...
Ak Parti Tepebaşı ilçe Başkanı Vahap Ata, iktidar partisi içinde önemsediğimiz bir insan.
Siyasete harcadığı emeği takdir etmiyor değiliz.
Her ne kadar, siyasette ki hedeflerini hissettiriyor olsa da, siyaset yapan insanların hedeflerinin olmasını her zaman desteklediğimizden, bu davranışını da normal karşılıyoruz.
Dahası...
-"Bizim partimizin içinde de içki içen insanlar var. Yok diye yalan mı söyleyelim" gibi cümleleri açık yüreklilikle söylemesinden ötürü de, sanki diğerlerinden biraz ayrı da tuttuğumuz oluyor kendisini.
Ancak...
Bir karşılıklı tartışma esnasında, özellikle Ahmet Ataç'ın mesleğine yönelik söylediği iddia edilen (Böyle diyoruz çünkü kulaklarımızla duymadık)sözleri kendisine hiç mi hiç yakıştıramadık.
Ahmet Ataç'ın, kara düzen bir ortamda Diş hekimliğini bitirdiğini söylemesi, Vahap Ata gibi bir isme doğrusu yakışmadı.
Eğer Vahap Ata bu sözleri ile, Ataç'ın gençliği zamanında Üniversiteye kara düzen ile girildiğini kastediyorsa, bu konuda büyük haksızlık ediyor ve vebal altına giriyor.
Zira...
Bugün, Ahmet Ataç ile aynı yaşta olan partisinin birçok Bakanı ve milletvekili var.
Demek ki onlar da kara düzen ile bir okul bitirip, bugün Türkiye'yi ve Vahap Ata'nın partisini yönetiyorlar.