4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

KUTUPLAŞMA!

Türbanla ilgili gelişmeler, kaygı vericidir. Özellikle de Sayın Baykal' ın," İktidarın türban düzenlemesi, tam bir fiyasko." gibi sözlerle, iktidarı tahrik etmesi, kaygıları daha da artırdı. Maalesef, zaman içinde, yüksek öğretim kuralları çerçevesinde ve zamanla halledilebilecek iken, bugün siyası istikrarsızlık nedeni haline gelmiştir. Sorunun, anayasa maddesi değişikliğine indirgenerek, meclise getirilmesi yanlış olmuştur.
Nitekim TBMM Başkanı Sayın Köksal Toptan, Bu Anayasa düzenlemesine bile gerek yok çözülebilirdi. YÖK Kanununa bile gerek yok. Çözülebilirdi... Bunu sadece üniversitelerimize bıraksaydık, YÖK'e bıraksaydık orada bile çözülebilirdi." demiştir.
Türban, sadece üniversitelerimiz ile sınırlı kalacak mı zaman gösterecektir ama kamu kesimi ve orta öğrenime genişlememesi için, mevcut hukuki güvencelerin, güçlendirilmesine ihtiyaç vardır. Çünkü bu kaygılar toplumda, kutuplaşmaya hız kazandırdı. Velhasıl, Türbanla ilgili gelişmelerde, kimler aktör, kimler figüran, kimlerde yönetmen belli değil.
12 Eylül 1980 öncesi, sağ ve sol kavramlar üzerine yaşanan ayrışma, bir süredir 3 ayrı grup olarak kendini gösteriyor: 'Dini referans alıp, Müslüman kimliğini öne çıkaranlar', 'Kürt kimliğiyle kültürel haklar isteyenler' ve 'Laik/üniter cumhuriyetin, tehlikede olduğunu düşünenler." Elbette bu gruplaşma, hiçte hayra alamet değildir. Ancak kutuplaşma böyle devam ederse, önümüzdeki günlerde Türkiye' yi, hiçte arzu etmediğimiz tehlikeler bekliyor. En kötüsü de etnik ve dinsel önyargı ve nefretin, her geçen gün artmasıdır. .
Bugün anayasa değişikliklerinin, karşı karşıya kalacağı muhtemel hukuki engellerin de iyi hesap edilmediği de açıklıkla görülüyor. Ayrıca bu konudaki söylemlerin, toplumda gerginliğe ve tedirginliğe neden olacak şekilde genişlediği de bir gerçektir. Adeta süreç, kontrolden çıktığı izlemini veriyor.
Şu bir gerçek ki ülkemizde, siyasi kültürümüz ulusal öneme haiz konuları yeterli zaman ayırarak, derinlemesine ve sükûnet içinde tartışma alışkanlığını geliştiremedik. Oysa bambaşka bir tablo sergileyebilir, demokratik reformlar en geniş anlamda hayata geçirilerek, çok önceden tamamlanabilirdi. Üniversiteler, Türban tartışması yerine, yenilikçi, araştırıcı, bilimsel bilgi üreten kurumlar haline gelebilirdi. Yasama-Yürütme –Yargı, dengesini sağlayarak pekâlâ kutuplaşmaya neden olan sorunları aşılabilirdi.
Aslında Türkiye' de, nüfusa oranladığımızda etnik ve dinsel kutuplaşma yok denecek kadar azdır. Ayrıca iç ve dış şer odaklarının, özellikle de Batı ülkelerinin arzu ettiği boyutta, bir Türk-Kürt kutuplaşması yaşanmadı. Anlaşılan bugün birileri, halk arasında etnik ve dinsel kutuplaşma yaratma gayret cabası içindir
Bugün, bazı kesimle göre, Türkiye' de 3 kutuplaşma var, ilki, AKP ve MHP' nin oluşturduğu örtülü "Dinci-Milliyetçi Cephe" diğerleri ise CHP' nin destek verdiği ," Laik-ulusalcı -Kemalist Cephe" ve DTP, ÖDP, EMEP, ESP gibi partileri desteklediği, ".Kürt-Devrimci-Sosyalist Cephe" dir.
Elbette toplumu, böyle cephelere ayırmak, olmayan kutuplaşma ve zıtlaşmaları da var gibi göstermek, kimseye yarar getirmediği gibi, ülkemize zarar verir. Mevcut huzuru da bozar. Kaos da buradan çıkar. Var olan kutuplaşmalar, zaman içinde beslenerek çatışmaya dönüşür. Onun için de, başörtüsü meselesini, din ve laikliğin konusu olmaktan çıkartmak kutuplaşmaya neden olabilecek tavır, davranış ve söylemlerden de uzak durmak gerekir.
Öte yandan bir isyan provası olarak tezahür eden Güneydoğu'daki olaylar ve Cizre' deki Karayolları 75'inci Şube Şefliği' deki daha sonra da Belediye Parkı'ndaki Türk bayrağının indirmesi göz ardı edilmemelidir. Mersin'inde de bayrak yakma girişimi karşısında; tüm yurt sathında, toplumun tüm kesimleri tarafından oluşturulan milli direnç gibi, Cizre'deki bayrak olaylarından sonrada gösterilecektir. Gösterilmelidir de. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Ancak bazı sanal aydınlar, bir takım köşe yazarları ve hatta bir kısım zevat "Yükselen milliyetçi dalga" nın, vahametinden dem vuracaklar, bölücü, ırkçı ve bir etnik ayrımcılığın karşılığı olarak, toplumun, milli hassasiyetini, "bir başka etnik milliyetçi refleks" gibi gösterme, cehaleti ve gafleti içine düşeceklerdir.
Cumhuriyet tarihi boyunca, özellikle de çok partili dönemde, birtakım yasaklarla, toplumsal hareketlerin engellenebileceği sanıldı. Oysa ulusal ve evrensel alandaki gelişmeler, siyasi çıkar gözetilmeden bilimin rehberliğinde, hayata geçirilse, bugünkü sorunların hiçbiri olmayacaktı. Ne yazık ki ne hatalardan ders aldık; ne de çözüm üretebildik. Sonuçta da bugün arzu edilmeyen tabloyu yarattık.

Önceki ve Sonraki Yazılar
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi