1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Lafa gelince "Eskişehir'i uçurduk" diyorlar demesine de...

 


 


Türkiye’nin bir başka yöresine ya da yurtdışına uçakla gideceksiniz…


3 tane alternatifiniz var…


Ya Ankara Esenboğa havaalanını kullanacaksınız.


Ya da…


İstanbul’daki Sabiha Gökçen veya Atatürk havaalanlarını…


Esenboğa havaalanına ulaşım nereden bakarsanız bakın 3 saat…


Sabiha Gökçen’e ise 2,5 saat.


Atatürk Havaalanından uçacaksanız, en az 4-5 saatiniz yolda geçmek zorunda.


Kısacası…


Eskişehir’den uçuşların olmamasının eziyeti çekilebilecek bir eziyet değil.


Dahası…


Bu eziyet bitecek gibi de değil.


Zira…


Eziyetin bitmesi adına ortada yapılan hiçbir çalışma ve gayret yok…


Eskişehir’den uçuşlar “Zarar ediyor” denildiği günden bu yana yapılmıyor.


İşin ilginç tarafı…


Başbakan’ın memleketi olan Erzincan’dan, Başbakanın defalarca aday olduğu İzmir’e uçak seferleri o günden bu yana zarar etmesine rağmen yapılmaya devam ediyor.


Dün haberlerde gördük.


Ekonomi sayfamızda da detaylarını okursunuz.
Muğla’da Turizmciler ve Dernekler oturmuş, Muğla’nın sahil yerlerine ulaşımın nasıl daha iyi olabileceğini masaya yatırmışlar.


Sonuç olarak, Trabzon ve Gaziantep’ten uçak seferlerinin yaz aylarında günde 4 kez yapılmasının kararını almışlar.


Ankara’dan Dalaman’a seferlerin de kışın her gün yapılmasını kararlaştırmışlar.


Anlayacağınız…


Türkiye’nin neresinden, hangi şehrinden olursa olsun, uçakla İstanbul, Ankara, İzmir ve Akdeniz sahillerine kalayca ulaşmak mümkün.


Bir tek Eskişehir’den yok hava ulaşımı.


Olmadığı için de Eskişehirli uçağa ulaşmak için Ankara ve İstanbul’a gitmek ve yolda da en az 3-5 saatini harcamak durumunda kalıyor.


-“Haftada 1 gün bari olsun” diyoruz, dert anlatmak mümkün değil.


-“Hiç olmazsa bahar ve yaz aylarında sahillere uçuş konulsun” diyoruz, dinlemiyorlar bile.


-“Havacılık kenti olan bir şehirde uçuş olmaz mı?” diye soruyoruz, kılları bile kıpırdamıyor.


Lafa gelince “Eskişehir’i uçurduk” diyorlar demesine de…


Eskişehirlinin 3-5 saat yoldan sonra ancak havaalanını bulabildiğinin çaresini hala bulmak istemiyorlar…


 .....


Eskişehir üniversitesi ile gurur duymak istiyor…


 


Türkiye’de 50 “Girişimci ve Yenilikçi üniversiteler endeksi” yayınlandı geçtiğimiz günlerde.


Merak eden google’a yazsın, sıralama zaten karşınıza çıkıyor.


Endeks hazırlanırken:


-Bilimsel ve Teknolojik araştırma yetkinliği…


-Fikri Mülkiyet havuzu…


-İşbirliği ve etkileşim…


-Girişimcilik ve yenilikçilik kültürü…


-Ekonomik katkı ve Ticarileşme kriterleri baz alınmış.


Bunun üzerine Türkiye’nin en girişimci ve yenilikçi üniversiteleri sıralanmış.


Anadolu üniversitesi 50.94 puanla endeksin 19 ncu sırasında yer almayı başarmış.


50 üniversite arasında Dumlupınar üniversitesi var, Fırat üniversitesi var.


Ama Osmangazi üniversitesi yok.


Bu durum, bünyesinde Tıp ve Mühendislik fakültelerini barındıran Osmangazi üniversitesi açısından hiç de iyi olmayan bir sonuç…


İşte bu sonucun ardından insan ister istemez:


-“Sırf rutin işleri yapmakla olmuyor” demek geliyor insanın içinden…


Dahası…


-“sırf bina yapmak ve içini malzemeyle doldurmakla da olmuyor” demek geliyor…


Hatta…


-“Sırf birilerini işe almak için atçılık-yatçılık kriterlerin koymakla da olmuyor” demek geliyor…


O yüzden…


Osmangazi üniversitesi biran önce kendini toparlamalı…


Eğitim ve bilim alanında ne kadar endeks varsa, o sıralamanın içinde yer bulacak duruma biran önce gelmeli.


Osmangazi üniversitesi bu kent için önemli bir kurum.


Ve bu kent bu kurumuyla, mahcubiyet hissetmeden gurur duymak istiyor.


.....


 


İyi ki bu şehir var…


 


Hafta sonu işler bitince gazete binasından çıktık…


Gazete idarehanesi İki Eylül Caddesi üzerinde…


Kızılcıklı’ya doğru gitmek üzere kapıdan çıkar çıkmaz, tam da İki Eylül Caddesi üzerindeki tramvay durağının yanına oturmuş, gitarları ile müzik yapan üç genç denk geldi.


Durakta bekleyenlere adeta müzik keyfi yaşatıyorlardı.


Biraz yürüyüp, Sağlık Müdürlüğü önüne geldiğimizde, saçlı, sakallı, kulağında küpesiyle bir gencin saksafon çalarak sokak konseri verdiğine şahit olduk…


Yolun karşısına, yani Adalar’a girdiğimizde bu kez, birinin elinde saz, diğerinin elinde gitarla 2 gencin oldukça da uyumlu bir sokak konseri verdiğini gördük.


Tam da Adalar’ın Kızılcıklı Caddesi’ne çıkan karşı yakasına geçmek üzere porsuk yaya köprüsüne yaklaşıyorduk ki, yaşları 15-17 arasında olan gençlerin, yanlarında getirdikleri hoparlörden çıkan roman müziği ile Adaların ortasında şakır şakır oynamalarına denk geldik…


Buraya kadar bahsettiğim yürüyüş nereden baksanız 1 kilometre bile değildi aslında.


Biz bu 1 kilometre boyunca, pop’tan klasik müziğe, hatta roman havasına kadar 4 ayrı sokak konserine şahit olduk…


Hepsinde durup bir müddet dinledik o gençlerin yaptığı müziği ve oyunları…


Sonra dedik ki kendi kendimize:


-“İşte şehir budur. Ve iyi ki bu şehirde yaşıyorum”


 


 


 


 


 


 


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi