Halil Sarıgöz

Halil Sarıgöz

Laiklik/Laisizm

Ülkemizde yıllardır süregelen tartışmaların başını çeken olaylardan birisi de kuşkusuz laikliktir. Laisizm, özellikle 12 Eylül karanlık miladından sonra daha fazla tartışılmaya açılmıştır. Evren cuntası ve ardından gelenler ile önü açılan yeşil kuşak, laikliğin tam olarak karşısında yer alarak irticai faaliyetlerle gaz kesmeden ilerlemişlerdir. Elbette bu kesimin karşısında, Atatürkçüler, Sosyalistler, Milliyetçiler gibi kesimler yer almıştır. Bahse konu yeşil kuşak ise laik kesimi yıllarca dinsizler olarak nitelendirmiştir. Karşı da yer alanların derdi, dine karşı çıkmaktan ziyade dinin siyasallaşmasına engel olmak, laikliğin kelime anlamına uygun olarak din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı olmasını istemektir…

Peki bu tartışmaların tam ortasında yer alan bu laisizm nedir? Laiklik ya da laisizm kelime anlamıyla, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını ifade eden bir kavramdır. Laik bir rejimde, dinin devletin yönetiminde veya kamu hayatında belirleyici bir rolü yoktur. Bu, bireylerin inançlarını özgürce yaşamasını sağlarken, devletin tarafsız kalmasını ve farklı inançlara saygı göstermesini hedefler, özellikle de demokratik toplumların temel prensiplerinden biri olarak kabul edilir. Gazi Mustafa Kemal’in birinci Mecliste ki söylemiyle; kısacası laiklik adam olmaktır. 1923’de Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte, laiklik bu topraklarda da benimsenmiştir. Gazi’nin altı ilkesinden birisi olan laiklik ilkesi kapsamında, bizzat Gazi tarafından belirli devrimler gerçekleşmiştir. Bunlardan ilki 1924’de Hilafetin kaldırılmasıdır. Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretim Birliği Yasası), tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması, medeni kanunun kabulü, “Devletin dini İslam’dır.” ibaresinin anayasadan çıkarılması da laiklik ilkesi kapsamında yapılan devrimlerin başlıca örnekleridir… Kuşkusuz ki Gazi, daha henüz ulusal kurtuluş mücadelesinin önderliğini sürdürdüğü günlerde aklına yeni bir rejimi koymuştu. Kurtuluşun ardından kuruluşu da gerçekleştirecekti. Nitekim öyle de oldu, memleket düşman işgalinden, ezilen tüm dünyaya umut olarak kurtarıldı. Memleket kurtarılmaya kurtarılmıştı ancak, çağdaş bir devlet kurmak kolay mıydı? Elbette ki hayır, değildi… Ancak her şeye ve her türlü baskıya rağmen başarıldı… Ezcümle Türkiye Cumhuriyeti çabayla, azimle ve kararlılıkla çağdaş, sosyal, laik, demokrat bir hukuk devleti olarak kuruldu…

Konumuza dönersek, çağdaş bir Türkiye için laiklik kesinlikle kırmızı çizgidir. Bugün Orta Doğu bataklığından bizleri sıyıran en önemli özelliğimiz laik bir rejime sahip olmamızda saklıdır. Başta da söylediğimiz gibi özellikle 12 Eylül 1980’den sonra takıyyeci kuşak, cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana ki hazımsızlıklarını açıkça göstermeye başlamışlardır. Laisizmi benimseyen hiçbir bireyin her hangi bir dinle veyahut mezheple bir derdi olmaz, olamaz. İnsanların kendi özel yaşamlarına da karışmazlar, zira laik bir devlete inan yurttaşların kutsalı, dinlerin veya mezheplerin siyasallaşmaması, kamuda insanların dini, mezhebi ve fikirleri nedeniyle ayrılmamasından geçer. Laik bir devlette tarikatların yeri yoktur, olamaz. Devletin Diyanet İşleri Kurumu, dinin devlet denetiminde olmasını yani saptırılmalara engel olmasını sağlamalıdır, başındaki zatın kendince eline kılıç alarak şov yapmasına değil… 15 Temmuz sürecini hepimiz çok iyi hatırlıyoruz, azgın bir tarikatın devleti ele geçirme çabası… Bir daha böyle kalkışmalar, devlet için sancılar olmaması için laiklik son derece önemlidir…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Halil Sarıgöz Arşivi