7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

Mehterbaşı İsa Canseven ile bir söyleşi gerçekleştirdik."Halkımıza bir şuur yenilenmesi kodluyoruz"

SOHBET


       İsa Bey, 2006 yılında Eskişehir Kültür Derneği bünyesinde Mehter takımını kurarak kökleri tarihi derinliklere uzanan  kültürel bir değerimizi yaşatmaya çalışıyorsunuz. öncelikle derneğinizin amaçları hakkında bilgi verir misiniz? Mehter takımını kurma düşüncenizin alt yapısı nedir?  Hangi mehter takımlarında görev aldınız?


      Bu sorunuzu kültürün açıklanmasıyla cevaplandırmak istiyorum. Bir milletin tarihsel süreç içinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi özelliklerin bütününe kültür denir. Kültür, bir toplumun kimliğini oluşturur, onu diğer toplumlardan farklı kılar. Kültür, toplumun yaşayış ve düşünüş tarzıdır. Kültür öğrenilir, alışkanlık haline getirilir ve sonuçta sosyal kalıtım yoluyla nesilden nesile aktarılır.öğrendiklerini bütünüyle yavrusuna bilinçli öğretebilen tek canlı insandır.Kültürün temel aktarma aracı dildir. çünkü toplumda oluşturulan bütün kültür unsurları sözlü veya yazılı dille daha sonraki nesillere aktarılır.Kültürden söz edildiğinde insanlar öncelikle töreleri düşünür. çünkü kültürün sürekliliğini gelenek ve görenekler oluşturur.


   İşte bu açıdan bakıldığında mehter, Türk milletinin kültürel bir öğesidir. öğretilmesi ve yeni kuşaklara aktarılması gerekmektedir. Milletin bekası, kültürel öğelerin yaşatılması ve sürmesi ile sağlanabilir. Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminin önemli kenti Eskişehir’de bu kültürü yaşatmak derneğimizin başlıca görevidir. Karacaşehir, ilk hutbenin okunduğu tarihi bir mekândır. Mirasımızı evlatlarımıza emanet etmek istiyoruz. Amacımız, gayemiz bu görevi yerine getirmektir.


.    Mehter ne demektir? Mehter müziğinin kökü neye dayanmaktadır? Genel anlamda mehterin tarihçesi hakkında bilgi verir misiniz?


     Mehter, Farsça olan mihter kelimesinden Türkçeleşmiştir. Mehter.ulu, büyük, reis anlamına gelir. İslâm Ansiklopedisinin ilgili maddesinde mehterin kökleri Türkistan geçmişimize kadar uzanır: Mehter teşkilâtının geçmişi Türk ve İslâm tarihinin en eski devirlerine kadar giderse de bunu ifade eden mehter ve mehterhâne terimlerine ancak XVI. yüzyıl Osmanlı belgelerinde rastlanır. Türk askerî mûsikisine dair ilk bilgiler VIII. yüzyıla ait Orhon yazıtlarında bulunmakta ve burada hükümranlık sembolü “tuğ” ile birlikte geçen “köbrüge’’ kelimesiyle kös veya nevbet davulunun kastedildiği görülmektedir. Dîvânü lugāti’t-Türk’teki, “Tuğum tikip uruldı (tuğ dikilip nevbet davulu vuruldu)” cümlesiyle  Türk hakanının sarayının önünde beyler için her gün 360 nevbet davulu vurdurduğundan bahsedilirken kullanılan, “Han tuğ urdı” cümlesi de yalnız tuğ kelimesiyle tuğ-davul ikilisinin birlikte ifade edildiğini göstermekte ve bu cümlelerden, Göktürkler’den beri devletin hâkimiyet alâmetlerinden olan davul veya kösle hakan çadırı yahut sarayının önünde nevbet vurulması geleneğinin XI. yüzyıl Türk-İslâm devletlerinde de sürdürüldüğü anlaşılmaktadır.


 Törenlerde halkımızın Mehter takımına karşı yoğun bir ilgi ve beğenisi olduğunu görmekteyiz. Bu konu Türk halkının hangi duygu ve düşüncesinin yansıması olabilir?


 


     Mehtere yoğun ilginin olması tarih ve kültür bağlılığının bir göstergesidir.Halkımız mehteri severek, isteyerek, marşlarına katılarak izlemektedir. Bunun psikolojik alt yapısında Türk zaferlerini hatırlatmasının yattığına inanıyorum.


  "Fıtrat değişir sanma, bu kan yine o kandır." Meselenin aslı, özü budur işte.Zeytin Dalı Harekatında tankın üzerindeki bir Mehmetçiğimizin; ‘’Nereye gidiyorsunuz.’’sorusuna, ‘’Kızılelme’ya’’diye verdiği cevap halkımızı nasıl da heyecanlandırmıştı.  Biz bu heyecanı, konser ve gösterilerimizde gözlerimiz dolarak yaşıyoruz. Halkımızın yüreğindeki ‘’ulu devlet’’ düşüncesini vurguluyoruz. Deyim yerinde ise halkımıza bir şuur yenilenmesi kodluyoruz.


 Eskişehir Kültür Derneği ve Mehter takımı olarak gerçekleştirdiğiniz etkinlikler konusunda bilgi verir misiniz? Gelecek için tasarladığınız projeler var mıdır?


 


      Şehir içi, şehir dışı programlara çıkıyoruz Şehir dışında; Kastamonu, Sinop, Ankara, Konya, Afyon, Kütahya ve bir çok ilde etkinlikler gerçekleştiriyoruz. özellikle Yörük-Türkmen şölenlerinde bulunuyoruz.


   Mehter ana personeli yetiştirmek çok zor olduğu için bize talepte bulunan okullarda ders veriyoruz. Yetenekli gençleri aramıza katıyoruz.


   İsa Bey,  soy olarak Karakeçili olduğunuzu övünerek vurguluyorsunuz. Karakeçili boyu hakkında bilgi dağarcığınızı bizimle paylaşır mısınız?


 


     Ulu Türkistan, Anadolu ve Rumeli sürecinde Türkler, sosyal statüleri bakımından şehirli, köylü ve konar-göçer toplulukları halinde yaşamışlardır. Bunlardan göçerler, en eski Türk toplum yapısından başlayarak kalabalık sınıfı oluşturmuşlardır. Bu durum uzun yıllar devam etmiş ve denge Osmanlı Devleti’nin iskan siyaseti ve değişen şartlarla oluşan yeni yaşama tarzı sonucunda göçerlerin aleyhine bozulmuş, bu suretle yerleşik hayat tarzı yaygınlaşmıştır. Buna rağmen yerleşik Türklerin yanında göçebe yaşayışı sürdüren önemli sayıdaki Türkmenlere “Yörük” denilmiştir. Konar-göçer ve göçebe demek olan yörük kelimesi, Anadolu’da “yörümek” fiilinden meydana gelmiştir.


   Karakeçili Türkmenleri de “Yörük” adıyla anılırlar. Bunun sebebi, Anadolu’da iskan edilmelerinden önce konar-göçer olmalarındandır. 16.yüzyıla ait eski Osmanlı tahrir kayıtlarından Karakeçili aşiretinin önemli bir kısmının diğer yörük aşiretlerle birlikte – “Azizbeğlu ve Tos-bağa” aşiretleri – Beypazarı, Sivrihisar ve Sultanönü civarında bugün Eskişehir yöresinde gördüğümüz Karakeçililerin ataları oldukları anlaşılmaktadır. Ankara sancağına bağlı olan ve defterlerde kayıtlı Karakeçililer de yukarıda sözünü ettiğimiz ve “Ulu-Yörük” adıyla anılan bu aşiretler birliğine bağlıdır. Bunların aynı zamanda Kırşehir yöresinde yaşayan büyük Karakeçili oymağının önemli bir kolunu teşkil etmekte oldukları bilinmektedir.


    Karakeçili oymağı, Kayı boyuna bağlıdır. Karakeçililer, bilhassa  Abdülhamit Han zamanında çok itibar görmüş ve oymak ‘’akraba’’ olarak tanımlanmıştır. Yine bu dönemde Söğüt ve Ertuğrul Alayları teşkil edilmiştir. Sancak Marşı da Karakeçili oymağı için yazılıp bestelenmiştir:


Ertuğrul’un ocağında uyandın


Şehitlerin kanlarıyla boyandın


Nice düşman kâl’asına uzandın


Sana selam ey şanlı Türk sancağı


 


çırpınarak dalgalanır kanadın


Gökyüzüne çıkmak mıdır muradı


Gölgende can vermek ister evlâdın


Sana selam ey şanlı Türk sancağı


 


Ey şerefin, büyüklüğün fermanı


Ey kavgalar tarihinin destanı


Seni ister şu toprağın her yanı


Sensiz tütmez Osmanlı ocağı


Sensiz tütmez Osmanlılık ocağı


Her yıl Eylül ayı başlarında ülkenin değişik yerlerinde Karakeçililer tarafından ‘’Göç ve Yörük Şölenleri’’ düzenlenerek milli şuur canlı tutulmaya çalışılmaktadır. Eskişehir’de Karacaşehir, Kütahya’da Domaniç, Bilecik’te Söğüt, Kırıkkale’de Karakeçili köy ve ilçelerinde düzenlenen bu şölenlere  Türkiye’nin  her bölgesinde yaşayan Karakeçili oymağı mensupları yoğun bir ilgiyle katılmaktadır. Kök değerler yaşatılmaya çalışılmaktadır.


  Ben de Karakeçili oymağı Domur obasına mensubum.Yörük kültürü içinde yetiştim.


 


    Bir mehter gösterisi nasıl sıra takip eder? Mehter gülbanklarından örnekler verir misiniz?


      Mehter takımı nevbet vurmak üzere hilâl şeklinde toplanır, ortada  davulcular, arkalarında zilciler, tabbâlînin sağında çevgâncılar, solunda zurnacılar, çevgâniyânın  borazancılar ayakta durarak ve zurnacıların yanında nakkareciler bağdaş kurmuş vaziyette oturarak yer alırlardı.


    Mehterbaşı ağa elinde bir zurna olduğu halde hilâlin ortasına gelir ve “merhaba ey mehteraaan!” diyerek sağ eli göğsünde hafifçe eğilip selâm verir. Mehterlerin de aynı hareketle “merhaba mehterbaşı ağa” diye mukabele etmelerinden sonra mehterbaşı  “hasduuur (rast dur,doğru dur’’, nevbete salâaa!” (hazır ol, haydi nevbet vurmaya) nidasıyla mehterleri esas duruşa geçirir ve ardından hangi makamda fasıl yapılacaksa onun veya çalınacak marşın adını “der fasl-ı ...” ifadesiyle belirtip “haydi Ya Allah” komutuyla nevbet icrasını başlatırdı. çevgânzenler ellerindeki çevgânlarını sağa sola, aşağı yukarı sallayarak icraya katıldıkları gibi zaman zaman “ala ala heey!” diye de bağırırlardı. Nevbetler mehter gülbangi denilen dua ile son bulur, mehterler mehterbaşına birer birer temenna ederek çekilirlerdi.


 


EYYAM-I ÂDİYE GüLBANKI:


“Allah Allah, 


Celil-ü Cebbâr, 


Muînü’s-Settâr,


Hâlik'ül-leyli ve’n-nehâr, lâyezâl, zü'l-Celâl, birdir Allah, O'nun birliğine.


Hâtemü'l- Enbiya, Peygamberimiz Cenâb-ı Ahmed- i Mahmûd-u Muhammed Mustafa (bu anda bütün efrad, elleri göğüslerinde olduğu halde eğilip salavât getirirler). Âl-i evlâd-ı resûl-i müctebâ, imdad-ı ruhaniyyetine.


Pîrân, mürşidîn, aşıkîn, kurragerîn, vasılîn, hamele-i Kur'an, güzeştegân-ı  ehl-i iman,


Ebu'l-feth ve’l meğazi Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri'nin ervahına ve avn-u inâyetine,


Bilcümle âlem-i islamın necât, saadet ve selametine.


Devletimizin bekâ-u temâdisine.


Ordularımızın devam-ı muzafferiyyetine.


Pîrler, erenler, üçler, yediler, kırklar, göçenler demine, devrânına Hûûû diyelim. (Bu anda bütün takım davulları, zilleri şiddetle vurarak "Hû çekerler". Sonunda üç defa kös vurması veya gülbankçının "Allah Allah"  demesiyle dururlar.)


Eli kan, kılıncı kan.


Sinesi üryân, ciğeri püryân.


Meydan-ı şehâdette Allah yoluna revân.


Kahrımız, gazabımız düşmana ziyan.


Adüvden korkmadık, korkmayız hiç bir zaman. 


Kur’anda zafer vaad ediyor Hazret-i Yezdân.


Uğrun açık olsun ey Serdar-ı  Mücahid. 


Hüdâ, kılıncın keskin eylesin, ömrünü gün gibi bedîd.


Fahr-i âlemi hoşnud ettin. Hak gaza-yı ekberin etsün mübarek ve saîd…”


 


CENK GüLBANKI :


“Eûzübillâh, eûzübillâh.


Hüdâya şükr-i bîehad, Lâilahe illallah.


Elmelikü’l-Hakku’l-Mübîn,


Muhammed'ün Resûlilah-i sadıku’l va’dü’l-emîn.


İnnâ fetahnâ leke fethan  mübinâ  ve yensurekâllahu nasran azîzâ.


Ey Padişah-ı halifetullah, el İslâmü aleyke avnullah.


Sensin hâris-i dîn-i mübîn, hâris-i şeriatullah.


Uğrun açık olsun ey Padişahım, ömr-i ikbâlin mezid.


Hüdâ kılıncın keskin eylesin , nur-ı satvetini gün gibi bedîd.


İşte furkan-ı adalet, işte seyf-i şeriat, tâhtegân-ı mülkünü  eylesin tâ yevm-i haşre kadar  medîd.


Ruh-i pâk-i fahr-i âlemi hoşnud ettin, Hak, gaza-i ekberin etsin mübarek ve saîd .(Takımın içinden  seçilmiş güzel sesli biri, “Nasrün minallahi ve fethün karîb ve beşşir'il-mü'minîn" âyetini okur. üç defa Allah diyecek kadar durduktan sonra bütün sazlar ve davulların  iştirâkiyle efrad hep bir ağızdan "Allah Allah" diye devamlı olarak bağırır. Gülbankçı "Allah Allah" deyince susarlar ve gülbank devam eder.)


  Eli kan, kılıncı kan, sinesi üryân, ciğeri püryan, meydan-ı şehadette Allah yoluna revan.


Şüheda-i gazâya Hak görünür ayân.


Kahrımız, gazabımız düşmana ziyan.Yâ Rahman.


Hâtem-i enbiya, Peygamberimiz Cenab-ı Ahmed-i Mahmûd u Muhammed Mustafa (bu anda bütün efrad, elleri göğüslerinde olduğu üzere   eğilip salavat getirirler)i Âl-i evlâd-ı resûl-i müctebâ, imdad-ı ruhaniyyetine.


Bilcümle âlem-i islâmın sıhhat-ü selâmetine.


Ebü'l-feth ve’l-meğazi Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri'nin avn-u inâyetine.


Devletimizin bekâ-u temâdisine.


Ordularımızın devam-ı muzafferiyyetine.


üçler, yediler, kırklar, göçenler demine devranına Hû diyelim Hûuuu …”


(Bu anda  bütün takım, davulları ve zilleri şiddetle vurarak "Hû çekerler". Sonunda üç kez kös vurulması veya gülbankçının "Allah Allah" demesiyle dururlar. “Yektir Allah” bazen de “Ya Fettah” diye bağırırlar, baş eğerler ve ağır ve vakur adımlarla birerli kolda yürüyerek dağılırlar.)


 


  Sohbetimizi Arif Nihat Asya’nın Mehter Marşı olarak da bilinen Fetih Marşı’yla bitirelim.


 


FETİH MARŞI


 


Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;


Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek;


Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek


 


Yürü, hâlâ ne diye oyunda oynaştasın ?


Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!


 


Sen ne geçebilirsin yârdan, anadan, serden....


Senin de destanını okuyalım ezberden...


Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...


 


Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın...


Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!


 


Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini...


Göster : Kabaran sular nasıl yıkar bendini ?


Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini


 


Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;


Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!


 


Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleymandır.


Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinan’dır.


Haydi artık uyuyan destanını uyandır.!


 


Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın


Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın.!


 


Delikanlım, işaret aldığın gün atandan


Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan !


Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan’dan ....


 


Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;


Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!


 


Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin !


çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!


Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın...


 


Yürü, hâlâ ne diye kendinle savaştasın ?


Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!


 


İSA CANSEVEN’İN öZGEçMİŞİ


 


 1968 yılında Domaniç’te doğdu. Sanatçı ve sporcu bir aileden gelmektedir. Küçük yaşlarda nefesli,vurmalı ve ritim sazları çalmayı öğrendi. Dede ve amcaları güreşçidir. Eğitimini sırasıyla; Domaniç-Domurköy’de, Domaniç ve Tavşanlı’da tamamladı. Denizli Pamukkale üniversitesi Metal İşleri öğretmenliği Bölümünü üçüncü sınıfta iken bırakmak zorunda kaldı. Amatör lolarak futbol oynadı. Bursa-İnegöl Mehter takımında görev yaptı.


    2006 yılında Eskişehir Kültür Derneğini kurdu. Dernek bünyesinde Mehter takımı oluşturarak  faaliyetlere başladı.


    Halen Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayi AŞ (TüLOMSAŞ)’ta görev yapmaktadır.


    İsa Canseven, ümmü hanımla evli olup kızı Betül Gül, Marmara üniversitesi,  oğlu Hasan, Eskişehir Anadolu üniversitesi Havacılık ve Uzay Bilimleri mezunudurlar.


 


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi