4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

MİLLET MALI

Yıllardır köşemizde, taşımalı öğretim dolayısıyla, köylerde kendi kaderine terk edilen, okul binaları'nın korunması için de gayret ve çaba gösterdik. Ziyarette bulunduğumuz illerde, ulaşabildiğimiz ilgililere, hatta TBMM'deki illerin milletvekillerine, Eskişehir'de görev alan Valilerimize, ulaşabildiğimiz kaymakamlara ve Milli Eğitim Müdürlerine de durum ilettik. Köşelerimizde de sürekli yer vererek, atıl kalan okul binalarına sahip çıkılmasını ve korunmasını istedik. Birkaç il hariç, çözüm getirilemediği gibi, okul binalarının büyük çoğunluğu da harap oldu.
Eskişehir'de taşımalı öğretim dolayısıyla atıl kalan, Okul Binaları ile ilgili olarak Haziran-2004' de kadar, okul binalarına çözüm getirileceği sözünü de aldık. Bir kısmının da muhtarlara devredildiğini öğrendik. Ancak hala devredilmeyene okullar var. Devredilmeyen okulların da, bir an önce muhtarların sorumluluğuna verilmesi ve daha sonrada takibi gerekir. Ancak verilenler de, verilmeyenler de, harap oluyor.
Yalnız Eskişehir'de değil, Türkiye genelinde de durum aynı. Emirdağ ilçesinin bir köyünde, 11 yıl önce yapılan bir okulun da hayvan barınağı olduğuna da tanık olduk.
Harap olan okul binalarını gördükçe de, Milli Eğitim Bakanlarımızda Rahmetli Mustafa Necati'nin, " MİLLET MALI" hikayesini hatırlarım. İçim sızlar. Bu hikâyeyi bir kez daha ilgililer ve kamuoyu ile paylaşmak isterim.
" Soğuk, karlı bir hava, yer bembeyaz. Bu beyazlığı, yalnız önümüzde giden karartılar bozuyor. Bunlar kağnılarıyla, ordumuza cephane taşıyan köylü kadınlar. Biraz sonra onlara yetişip, selamlaştık. Biz kalın paltolarımız altında titrerken, çok yaşlı bir nine, yorganını kağnının üstüne örtmüştü. Çıplak ayakları ile karları çiğniyordu. Arkasındaki peştamalın içinde de kendisi gibi çıplak bir yavru vardı. Onları görünce içim sızladı.
-Nineciğim, dedim. Üşümez misin sen? Bak torunun nerede ise donacak. Arabaya serdiğin yorganını, onun üzerine örtsene...
Nine kağnıya doğru koştu.
-Kar serpeliyor oğlum,dedi .Bunun altındaki "MİLLET MALI" dır, ıslanmasın.
Sonra yorganın uçlarını, çeke çeke, cephaneyi iyice örttü.
Torunundan, oğlundan, kendisinden çok ordumuzun cephanesini düşünüyordu.
İşte Türk Milleti, Kurtuluş Savaşını, böyle fedakârlıklarla kazandı."
Bu hikâyeyi hatırladıkça da, Vatandaşın alın teri vergilerle yapılan okul binaları, niçin böyle oluyor diye düşünürüm. Hele Sinop'ta samanlıktan bozma bir derslikte, öğretmenlik yaptığım günleri hatırladıkça da, daha da çok üzülüyor, adeta isyan ediyorum.
Aslında çözüm de vardır. Taşımalı öğretim yapılan köylerdeki okul binaları, köy muhtarlarına teslim edilmeli ve korunmasından da, muhtar sorumlu tutulmalıdır. Veya okul binalarının köy konağı, okuma odası, sağlık ocağı, pratik el sanatları, tarım, okuma-yazma kursları v.b gibi, yaygın eğitim faaliyetlerinde kullanılması ve değerlendirilmesi sağlanmalıdır. Bunların hiçbiri olmuyorsa, satılıp hazineye gelir kaydedilmelidir.
Yalnız okul binaları mı?
Diğer kurumlara ait kullanılmayan, pek çok bina da kaderlerine terk edilmiştir.
Oysa devletin malı, milletin malıdır... Milletin malı herkesin malıdır... Herkesin malı da aslında hiç kimsenin malıdır...
Millet malının, çar-çur edildiğini, binaların harap olduğunu gördükçe de Hz. Ömer' in millet malı karşısındaki şu davranışını da okuyucularımızla paylaşmak isterim.
Ashab'tan Abdurrahman bin Avf, Hazreti Ömer halife iken onu makamında ziyaret eder. Selâm verip müsait bir yere oturur. Ancak Hz. Ömer kendisiyle hiç meşgul olmaz. Selâmını bile almaz. Hazreti Ömer, işini bitirdikten sonra yanan mumu söndürür. Aynı onun gibi başka bir mum yaktıktan sonra: "Ve aleyküm selâm" deyip selâmını alır. Ve konuşmaya başlar. Abdurrahman bin Avf Hazretleri, Hz. Ömer Hazretlerine, niçin o mumu söndürüp başkasını yaktıktan sonra kendisiyle meşgul olmaya başladığını sorar. Hazreti Ömer: "Ya Abdurrahman, evvelki mum devletin hazinesinden alınmış mumdu. O yanarken, şahsî işlerimle meşgul olsaydım, Allah indinde mes'ul olurdum. Sizinle devlet işi konuşmıyacağımız için, kendi cebimden almış olduğum mumu yaktım. Ondan sonra sizinle meşgul olmaya başladım", deyince Abdurrahman bin Avf Hazretlerinin gözleri yaşarmıştı. Ellerini kaldırarak şöyle dua etti:
-Ya Rabbi! Hattab oğlu Ömer'i, bizim başımızdan eksik etme.
Bugünden itibaren yazılarımız ara vereceğiz tekrar buluşmak dileğiyle hoşça kalın...

Önceki ve Sonraki Yazılar
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi