
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
MÜCADELE BÖLGEYE HAS TİMLERLE YAPILMALI
Türkiye, PKK terörüne, 2002'deki saldırılarında 6 güvenlik mensubunun şehit verdi. Bu rakam 2003'te 21, 2004'te 73, 2005'te 97 ve 2006'nın ilk yedi ayında 91 şehit verdik 2007 yılını 10 ayında verilen şehit sayısı ise 230' a yaklaştı.
Salı günü de, Şırnak'ın Gabar Dağı'nda, PKK'lı bir grup teröristle güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmada 1 üsteğmen ile 3 er şehit düştü.
Elbette şehit olmak ve o mertebeye ulaşmak, herkese nasip olmaz ama tedbiri de elden bırakmamak gerekir. Bugün ise bir eğitim sonrası, deneyim ve tecrübesi olmayan, bölgeyi de çok iyi tanımayan, genç evlatlarımız, terörle mücadele ediyor.
Siyasi irade ve Güvenlik kurumları, artık gerçekleri görmelidir. Tecrübesiz, deneyimsiz, bölgeyi tanımayan gençlerle, terörle mücadele başarılı olmak çok zordur. Mutlaka 1993' e olduğu gibi, iyi eğitilmiş, her şart ve zeminde mücadele edebilecek, görevli olduğu coğrafi bölgeyi de çok iyi tanıyan, "Özel Timler" ile terörle mücadele yapılmalıdır.
1993 yılında, bahar aylarının gelmesiyle beraber Kuzey Irak'ta yuvalanan hainler, Türkiye'ye geçiş yapmaya başladılar. Gidişattan endişelenenler, çözüm yolları üzerine kafa yormaya başladı. İlk akla gelen unsur ise, komandoların yanı sıra, aylarca dağlarda yaşayacak şekilde eğitilen, özel harekât polisleriydi.
1993 yılında, terör ile mücadele de girilen yeni dönemde, özel harekât timlerine düşen görev de arttı. Özel harekât timlerinin re-organizasyonunda, Hüseyin Kocadağ önemli görevler aldı. Emniyet yeni tim mensuplarının yetiştirilmesi için, özel harp dairesi ve milli istihbarat teşkilatı eski mensubu Korkut Eken'i görevlendirdi. Özel harekât timlerini sayısı arttırıldı. Sayıları 8000 civarına ulaşmıştı. PKK' ya karşı, çok başarılı oldular. Yok denecek kadar da şehit verdiler.
Emniyet Genel Müdürlüğü'nce yayınlanan ve Genel Müdür Kemal Önal'ın imzasını taşıyan genelgeyle, özel harekât timi polislerine karakollarda görev verilmemesi istenildi. Güneydoğu Anadolu'da görev süresi dolan özel harekât timi mensupları, istedikleri illere atanmıştı.
O yıllarda sayıları 4 bin 500 olan özel harekât timi mensupları, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde, PKK ile mücadelenin sona ermesi üzerine belirli bir program çerçevesinde sayıları kademeli olarak azaltılmış ve yeni bir özel harekât eğitim kursu da açılmayacağı açıklanmıştı.
Oysa Terörün, en azgın olduğu dönemde, çok zor eğitimlerin ardından görevlendirilen özel harekâtçılar, teröristlerin korkulu rüyası olmuştu. Hainlere karşı o kadar başarılıydılar ki, bizzat bölücü başı telsizle verdiği talimatlarda, "Özel harekâtçılar ile çatışmaya girilmemesini" istiyordu. Öcalan'ın, yakalanmasının ardından terörün yok olması ile birlikte Batı'ya kaydırılan, özel harekâtçılar, teröristlere kök söktürüyorlardı. Şimdi Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da çok az sayıda, özel harekâtçı görev yaparken, kalanları da batıda trafik ve pasaport gibi bölümlere kaydırıldı. Türkiye, terörle mücadeleyi, iyi eğitilmiş, bölgeyi ve bölge insanını çok iyi tanıyan, "ÖZEL TİMLERLE" yapmak zorundadır. Hatta bu timler, burada kalıcı olmalı, bölgeyi çok iyi tanımayan, askerler, kesinlikle terörle mücadelede görev almamalıdır. Çünkü bölgeye gönderilen askerler, ne kadar iyi eğitilirlerse eğitilsinler, terörle mücadele etmeleri çok zordur. Bölgeyi çok iyi tanımayan askerlerimizin, bölgeyi çok iyi tanıyan teröristlerle, etkili bir şekilde mücadele etmesi mümkün mü?
Nihayet gerçekler görüldü, Doğu ve Güneydoğu kırsalında terör örgütü, PKK'ya dönük büyük başarı sağlayan, ancak şehir içine çekilen, "Polis Özel Harekât Timi" yeniden yapılandırılıyor. İsteriz ki terörün yoğun olduğu bölgelerde, bu timlere görev verilmeli ve kalıcı da olmalıdır.
Ayrıca terör, askerin işi değildir. Terörle mücadele, mutlaka iyi eğitilmiş, bölgeyi çok iyi tanıyan ve kalıcı da olan "Özel Timlerle" yapılmalıdır.
Ülkemizin, PKK'ya karşı mücadelesinde, Türkiye'yi kayıtsız şartsız destekleyen ülke sayısı, yakın zamana kadar örgüte değişik ölçülerde hamilik etmiş Suriye ve kısmen İran'ı saymazsak çok az. Üstelik Irak'a operasyon ihtimaline baştan beri itiraz eden ülke ve uluslar arası kuruluş sayısı hayli yüksek. Hülasa Türkiye PKK sorununu çözmek için, kendi başının çaresine bakmak zorundadır.