
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
MUHALEFETİN GÜNAH KEÇİLERİ!
CHP Merkez Yürütme Kurulu tarafından hazırlanan, "seçim raporu"nda, AKP'nin seçimleri "tarikat", "imamlar", "rüşvet" "Kürtler" ve ABD desteğiyle kazandığı iddia edildi.
Elbette bu unsurlar, AKP' nin, seçimlerde kazanmasında etken olmuştur. Ancak, CHP' nin veya muhalefetin başarısızlığını, bu unsurlar bağlamakta yanlıştır. Çünkü AKP, hemen her iki seçmenden, birinin oyunu almıştır.
Şu bu gerçek ki muhalefet, hala yaptığı hataları, ya göz ardı ediyor, ya da farkında değildir. Sürekli de "Günah Keçisi" arıyor. Oysa AKP' nin kazanmasında, Muhalefetin yapısı, transferleri, vaatleri, söylemleri, program ve tavırları da etkili olmuştur. Onun içinde muhalefet ve CHP, başarısızlıklarının nedenlerini, kendi icraatlarını sorgulayarak, aramalıdır.
Türk halkı, artık yeni yüzler istiyor. AKP' nin kazanmasında, en büyük neden de budur. Sayın Erbakan, AK Parti, özellikle de Sayın Erdoğan hakkında, çok şey söyledi ama millet, yine de Sayın Erdoğan' ı, ezici bir çoğunlukla tercih etti.
Seçmen, artık siyasi partilerde, eski yüzleri istemiyor. Nitekim MHP ve CHP bu görüntüsü nedeniyle de oy kaybetti. Türk halkı, gençlerin ve yeni yüzlerin, önünün açılmasını ve partilerdeki, Cumhuriyet Padişahlarının da köşelerine çekilmesini bekliyor. Bunu gerçekleştiremeyen partileri de cezalandırıyor. Bugün, pek çok partinin, lider kadrosu, kendi tabanı tarafından bile istenmiyor.
CHP'nin, günah keçisi ilan ettiği, tarikatlar, din adamları, 2. Cumhuriyetçiler, etnik yapı, rüşvet ve ABD, dünyanın her ülkesinde etkendir. Ancak O ülkelerde, siyasi partiler, bu unsurlarla değil, kurumlaşma, program, proje, özellikle de parti içindeki demokrasi anlayışı ile iktidara geliyorlar.
Bugün Türkiye' de, hiçbir partide, parti içi demokrasi olmadığı gibi, sürekli, kalıcı bir kimliği de yok. Son seçimlerde, tüm partilerin, kimlikleri tartışma konusu oldu. Özellikle de transferler, partilere oy kazandırmadı, bilakis oy kaybettirdi. Bu tablo nedeniyle de kendi tabanından bile oy alamadılar.
Öte yandan dünyada, siyasetin olmazsa olmazı, yerelden başlamasıdır. Tüm demokratik ülkelerde siyasetin işleme biçimi de budur. 22 Temmuz seçimlerinde, bu yönde, en başarılı parti, AK Parti oldu. Muhalefet ise, aynı başarıyı gösteremedi.
Yine bütün dünyada, siyasi kampanyalar başlarken hedef kitle, ya da kitleler belirlenir. Sonrada, verilecek mesajlar tespit edilerek, kitlelere göndermenin yolları aranır. Bu siyasetin ABC' sidir. Ancak bu iş, Türkiye' de ciddi problem. Çünkü siyasi partiler, kampanyalarını neyin üzerine kuracakları konusunda kararsızdır.
CHP' de, bu net bir şekilde görüldü. Merkez sağ ve sosyal demokrat oylara talip oldu ama yeni transferler oluşturduğu vitrini ile parti kimliğini tartışır hale getirdiler.
CHP' nin diğer bir yanlışlığı da, Atatürk, Cumhuriyet ve Laiklik gibi ortak değerler üzerinden siyaset yapması idi. Bu tavrı ile de kamuoyunda güven kaybetti, hem de bu değerleri erozyona uğrattı.
İkinci Cumhuriyet söylemleri, bu seçimde hiç gündeme gelmemesine rağmen, İkinci cumhuriyetçilik söylemi, resmi ideolojiye dönüştürüldüğünü ve medyada yer aldığını, bu durumun, AKP' ye oy kazandırdığını söylemekle, teşhis de, ne kadar yanıldıklarının da bir göstergesidir. Çünkü seçimler öncesi, bu akımdan hiç söz edilmedi
CHP, Türk halkının ezici çoğunluğunun, Müslüman olduğunu ama laik bir
cumhuriyete sahip bulunduğunu ve Müslüman olmanın, laikliğe engel teşkil etmediğini belirtmesine rağmen, laikliğin, sürekli tehlikede altında olduğunu söyleyerek çelişkiye düştü.
Siyasal iletişim, seçmenler arasında olumluluğu yaratıp, yönetmeye en uygun olanın kendileri olduğunu anlatmaktır. Doğrudur. Türkiye' de politikacılar, zaman zaman seçmen kitleleri arasında yer alıyorlar, Ancak iletişimleri, çok kopuk yaşanıyor. Seçim zamanlarında, oy avı şeklinde oluyor. İhtiyaçları dinlenmiyor. Seçmen, ne istiyor bilinmiyor. Genel yuvarlak laflarla da seçmenin karşısına çıkılıyor. Hülasa partiler, ekmeden, hasat etmek istiyorlar.
Oysa siyasi partiler, sürekli, kalıcı bir şekilde seçmenin isteklerini dinlemek ve sorunlarının çözümü içinde, sürekli proje üretmek zorundadır. Ancak Türkiye'de partiler, siyaset bilimini, parti içi demokrasiyi, kurumlaşmayı, proje ve yerel bazda çalışmayı, göz ardı ederek, duygusallık, mağduriyet, karşılıklı suçlama ve çeşitli Bizans oyunları ile başarılı olmaya çalışıyorlar. Ne hazin ki bunda da, bazen başarılı da oluyorlar Ancak başarıları, sürekli ve kalıcı, olmadığı gibi, halkımız da sürekli arayış içinde oluyor, bunun sonucunda da parti enflasyonu yaşanıyor. Kaybeden de genç demokrasimiz, özelliklede ülke ve halk oluyor.