
9...Hüseyin BÜDÜŞ (DİYALEKTİK BAKIŞ) Huseyinbudu
MÜLTECİ SORUNU
Emperyalist savaşların sınırımızda ve dünya üzerinde yarattığı kaos ve sonucunda yaşanan göç hareketlerinin olumsuz sonuçlarını hem bizler, hem de göçe zorlanan yoksul ve mağdur halk yığınları yaşıyor. Yaşanan süreçten sığınmacıları sorumlu tutarak onlar üzerinde baskı kurmak veya vatandaşın “gönderilmeliler” talebini ileride yaşanabilecek olumsuzlukları ve bir kısım gerçekleri yadsıyarak salt “ırkçılık ve şovenizm” ekseninde değerlendirmek konuyu bağlamından koparmak olur.
***
Ülkemizde son yıllarda Irak, Suriye, Afganistan, Pakistan ve Afrika ülkeleri başta olmak üzere, emperyalist işgal sebebiyle çeşitli ekonomik ve sosyal gerekçelerle çok ciddi bir mülteci ve sığınmacı akını yaşanmaktadır. Mülteci ve sığınmacı sorunu sınıflı toplumların ortaya çıkardığı savaş, istila ve yağmalamanın bir sonucu olarak yüzyıllardır dünyanın çeşitli ülkelerinde zuhur etmektedir. Öncelikli olarak iyi bilinmelidir ki, kendi ülkesinde yaşayan, barınma, gelecek kaygısı vb. hayati sorunu olmayan hiç kimse kendi vatanını terk etmek istemez. Göç, gideceği ülkeden kazanç elde etmek, ülkenin kaynaklarını, iş gücünü kendi çıkarlarına uygun yağmalamak ve sömürmek gayesinde olan emperyalist tekellerin ve pastadan pay kapmaya çalışan işbirlikçi lümpen burjuva sınıfının baskısıyla vatanında hayat hakkı kalmayıp, vatanını terk etmek zorunda kalan sığınmacılar için bir zorunluluk halini almıştır. Bu konuyla ilgili dünyadan onlarca örnek vermek mümkündür. Göçe zorlanan yığınların bir bölümü Avrupa ülkelerine geçebilmek için ülkemizi ara istasyon olarak kullanmaya çalışırken, büyük bölümü çaresizlik içerisinde ağır ve zor koşullarda yaşama tutunmaya çalışmaktadır. Emperyalist yağma ve talan girişimlerinin bir sonucu olarak gelişen ve bu anlamda ifadesini bulan vahim tabloyu doğru tahlil etmek gerekir. Mülteciler kaçınılmaz olarak ekonomik kültürel ve sosyal sorunlarını göç ettikleri coğrafyalara beraberinde getiriyor. Mülteci akını, ucuz iş gücü anlamında burjuvazinin çeşitli kesimleri tarafından emek sömürüsü olarak kullanılırken, yaşam tarzı ve kültürel yaşam anlamında bizleri olumsuz etkilemeye devam etmektedir. Emperyalist çıkarların bekçiliğini üstlenen, barış, kardeşlik ve dostluk ekseninde dış politika izlemek yerine emperyalizmin çıkarlarına taşeronluk yapmaya çalışan siyasi güçler, savaş yanlısı tutumlarıyla mültecilik ve sığınmacıların içinde bulundukları tablonun müsebbibidir. İnsani olarak yoksulların, emekçilerin, ezilenlerin ve hak yoksunlarının yanında olmak, onlara destek olmak ve misafir etmek arzulanan bir tutum olmasına rağmen, ülkemizin sosyoekonomik yapısı ve geliri bölüşmede var olan adaletsizlik sebebiyle genel anlamda misafire bakıp besleyecek koşullarımızla ilgili bizi zorlamaktadır. Sadece Ortadoğu’da değil, Ukrayna gibi batı ülkelerde de bunun canlı örneklerini yaşıyoruz. Yine bir bölümünün ülkemize geldiği 5 milyon civarında Ukraynalı da sığınmacı konumuna düşmüştür. Son günlerde ırkçı, şoven bakış açıları ve toplumsal kaos yaratma arzusuyla bu durumundan nemalanmaya çalışan çevreler, düşmanlık ve kin üzerinden halkı mülteci ve sığınmacılarla karşı karşıya getirmeye çalışmaktadır. Ülkelerine dönseler dahi savaşın acı sonuçlarıyla yüzleşecek olan sığınmacılar yoksulluk ve sefalet yükünden kurtulamayacaklar. Diğer taraftan, bizim açımızdan mültecilerin bir bölümüne vatandaşlık verme fikri, mülteci meselesinin çözümünü ranta devşirmek, samimiyetsiz ve ikiyüzlü bir tutumdur. Bu politika, sınıf ayırımcılığı güden ve parası olana vatandaşlık satarak, kendi yurttaşlarımıza saygısızlığında açık bir göstergesidir. Bu görüşü benimseyenler bu konuda kesinlikle samimi olamazlar. Sığınmacıları göndereceğiz algısı sadece bir demagojiden ibaret kalır. Ülkemizde yaşayan sığınmacıların bir bölümü aslında ülkelerine dönme koşulları oluşmasına rağmen, o coğrafyadan elde edilecek rantın bir parçası yapılmış durumdadır. Ayrıca ülkemizdeki demografik yapıyı bozacak bu sorun, gündelik siyasetin ucuz malzemesi yapılmaktadır. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi sorunun nedeni çok net bellidir. Süreç içerisinde birbirine düşürülmeye çalışılan insanların bu kavgadan elde edeceği hiç bir şey yok. Bir kısım çevrelerin kaos ortamından yararlanıp ülkemizdeki emekçileri daha fazla yoksulluğa iteceği ve onların mücadele gücünü kıracağı bir toplumsal tablo oluşturulmaya çalışılmaktadır. Mülteciliğe neden olan faşist, saldırgan ve savaş yanlısı tutumlarıyla bu tabloya sebep olanlara karşı, başka bir faşist güruhun sorunu çözecek siyasi iradeymiş gibi algı oluşturması, tamamen bir demagojiden ibarettir. Köklü çözüm insanların yaşadığı coğrafyada yaşam hakkını ortadan kaldıracak koşulların yok edilmesiyle mümkündür. Emekçileri, çaresizleri ve kimsesizleri birbirine düşürmek, sömürücülerin, kan emici emek hırsızlarının işine yarar.
***
“Sığınmacı sorunu” vardır ve çözüm bekleyen bir konudur. Emperyalistlerin taşeronluğuna soyunanlar bu sürecin sorumlularıdır. Bu işin sorumluları aynı zamanda çözümünde bir parçası olamazlar. Mülteci ve sığınmacı sorununun temel çözüm yöntemi, yaşayacakları sonuçlar ne olursa olsun ülkelerine geri dönüp kendilerini mülteci konumuna sokan sorunlara karşı örgütlü bir mücadele içine girişmeleridir. Kalıcı çözüm, kendi coğrafyalarını dizayn etmek isteyen ve bölge insanına yaşam hakkı tanımayan Emperyalist işgalcileri ve onların işbirlikçisi siyasileri iktidardan tasfiye etmekle mümkündür. Başta ülkemiz olmak üzere mülteci ve sığınmacı sorunu olan bölgelerde savaşa karşı ve tekellerin yağma ve talan politikalarına karşı halk hareketleri gelişmelidir. Aksi halde Emperyalist sistem var olduğu sürece sığınmacı ve mülteci sorunu hiç bir zaman bitmez. Bütün insanların kendi ülkeleri ve evlerinde, aileleri ve akrabalarıyla özgürce yaşayabilecekleri bir dünya ümidiyle, son olarak ülkemizde yaşayan tüm mülteci ve sığınmacıların ülkelerine ve evlerine dönmeleri öncelikli arzumuzdur.