Gürcan Banger
Müziğin bize anlattığı
1970 ile 2000 arasını yaşayan kuşağın en önemli özelliklerinin başında Türkiye’de değişime tanık olmaları gelir. Kapalı bir toplum anlayışından çarpık da olsa dışa açılmanın etki ve sonuçları bu dönemde yaşandı. 1950’lerde başlayan sosyal süreçlerin etkileri sözünü ettiğim bu dönemde ortaya çıkmaya başladı. Bunlar arasında kırdan kente, doğudan batıya, az gelişmişten daha gelişmiş olana, dışarıdan içeriye ve güvensizden güvenliye doğru yaşanan sosyal göçün önemli bir yeri var.
Diğer yandan Türkiye’yi yönetmeye talip olanlar veya kamunun değişik kademelerinde yönetimi elinde bulunduranlar, hâlâ sosyal göçün ve etkilerinin farkına varamadılar. Muhtemelen bu göçün yarattığı kaotik durumdan yararlanmak işlerine geliyor. Eğer samimi olsalar ve bu göçün etkilerinin varsalardı, göçün ağır sonuçlarını görüp çözümü yönünde önlemler alırlardı diye düşünüyorum. Bugün Türkiye’nin yaşadığı sorunların pek çoğunun sosyal göç ile ilgili olduğunu söylesek fazla yanılmış olmayız.
Müziğin sosyal ve kültürel değişimi, toplumun genel gidişine ışık tutan aynalardan bir tanesidir. Müziğin çeşitlenmesine ve toplumdaki beğeni özelliklerine bakarak, toplumumuzun yaşadıkları hakkında bazı ipuçları elde edebiliriz. Sosyal durumu, başka ülkelerin halk müziklerinin gelişmesinde de saptamak kolaydır. Amerika’nın Jazz, Blues, Rock N Roll ve benzerleri gibi müzik türlerinin altında, daima o toplumun yaşamakta olduğu döneme ait sosyal veriler ve göstergeler yer alır.
Türk müziğinin dejenerasyonu da sosyal göç ile ilgili sorunlardan bir diğeridir. Türkünün türkü, şarkının şarkı, klasik müziğin müzik olduğu bir dönemden sığ ve yüzeyselliğin ifade edildiği bir müzik türünün yaygınlığına geldik. Bir zamanlar minibüs müziği olarak kınanan tür, şimdi yaygın basının röportajlarında beğeni ve iddia konusu oluyor.
Ne yazık ki sanatçı olarak isimlendirdiğimiz güruhtan şarkıcı olmaya yeltenenlerin tümü bozuk bir Türkçe ile bağıra çağıra kendi usullerince bir arabeskin peşinde... Kuşkusuz; peşinde oldukları sadece müzik değil. Ülkede geçim koşullarının ağırlaşması ile abuk subuk müzik türleri ile iştigal etmek, çabuk zengin olmanın yollarından biri oldu. Bu beyefendiler ve hanımefendiler, hızla zengin olma sorunlarını çözmeye çalışırlarken, bu arada Türkçe’nin ve bir sanat olarak müziğin köküne kibrit suyu dökmeye devam ediyorlar.
Toplumda gözlediklerimiz, popüler kültürün hızla yaygınlaşmasının sonuçlarından bazıları. Aslında ülke, çok yönlü bir kültürel saldırının altında… Bir yandan yazılı ve görsel medya aracılığı ile küresel bazda saldırıya uğrarken, bir yandan da geleneksel değerlerin yozlaşması ile karşı karşıyayız. Arabeski de içerecek bir biçimde kültürel karadelik, toplumun aydın veya okumamış tüm kesimlerini hızla içine çekiyor.
Eğitim sistemimizdeki yozlaşma, bu kötü gidişin üzerine tuz biber ekiyor. Yaşam alanlarımızda toplumu, sosyal ve kültürel anlamda destekleyecek mekanizmalar da yok. Sadece popüler kültürün hızlı ve hacimli olarak pazarlandığı mekânlar var artık. Para tuzakları olmanın ötesine geçerek, başta gençlik olmak üzere toplumun tüm kesimlerini tüketim canavarının köleleri haline getiriyor.
Bazen “Yaşadığımız bu yozlaşmanın bir U dönüşü var mıdır?” diye merak etmiyor değilim. Kimi zaman bu U dönüşü gerçekleştiğinde geleneksel değerlerimiz hâlâ yaşıyor olabilir mi diye soruyorum kendime. Ama kesin olan bir şey var ki; bugün bu kötü gidişin sahibi yok. Bir kayıtsızlık seline kapılmış gidiyoruz. Bizi biz yapan değerler de bu sel içinde eriyip ufalanıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.