
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
NE EKERSEN, ONU BİÇERSİN...
Türkiye'de, son aylarda, dış ve iç şer odaklarının senaryoları ivme kazandı. Özellikle de Sayın Abdullah Gül' ün, "Her konu konuşulabilmeli" açıklamaları ve "etnik yapı" üzerindeki imalı sözleri, şer odaklarını, daha da cesaretlendirecek niteliktedir. Ayrıca "Özür dileme" konusunda, Cumhurbaşkanı ile Başbakan' ın, ters düşmesi, aklıselim vatandaşlarda kaygı uyandır.
Nitekim e-mail gönderen bir okuyucu, "...İnsan devletin zirvesinde yaşananları ve aydın denen hainlerin girişimlerini gördükçe, ülkemizin geleceğinden kaygı duyuyor. Ancak sizin de sıkça söylediği gibi, bu tablondan hepimiz sorumluyuz. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde, benzer sorunların çözümü seçmenin elindedir. Ayrıca Başbakan "desteklemiyorum" diyerek, sorumluluktan kaçamaz." sözleri, karşısında ne denebilir ki?
Cumhurbaşkanı Sayın Gül, yaptığı açıklamada, Türkiye'de, her türlü görüşün açıkça tartışılabilmesinin, "devlet politikası" olduğunu belirterek, her konuda olduğu gibi, "Özür Diliyoruz" kampanyasına, itirazının olmadığını, ima etmesi, Özellikle de Dışişleri Bakanlığı'nın, yaptığı açıklamayla birebir örtüşmesi, zihinlerde soru işareti yarattı.
Sayın Gül, Türkiye'de görüşlerin açıkça ifade edilebildiğini vurgulamasına ve çeşitli gruplar ve kişilerin, bir araya gelip, fikirlerini açıklayabileceğini söylemesine rağmen, Sayın Arıtman' ın, "...Buna imza atan ve kendisini sözde aydın sanan isimler, Türkiye'den özür dilemelidir. Bu aymazlık değilse, vatan hainliğidir. Biz de bir bildiri yayınlayarak, bunu kınamalıyız. Cumhurbaşkanı'nın, bu kampanyayı desteklediği görülüyor. Abdullah Gül, cumhurun, yani Türk milletinin cumhurbaşkanlığını yapsın, etnik kökeninin değil." Sözlerine tepki gösterilmesini de anlamak çok zor. Mademki Türkiye' de, herkes düşündüğünü özgürce söyleyecek, her türlü düşünce de devlet politikası, düşünceler eyleme dönüşmediği sürece de suç sayılmıyor, o zaman Sayın Arıtman' a niçin tepki gösteriliyor?
Maalesef, Türkiye' de, düşünce özgürlüğünde çifte standart uygulanıyor Türkiye' de, Ermenileri eleştirenler, kafatasçı oluyor, Türklere hakaret ise aynı kefeye konmuyor. Hatta AB, dış ve iç şer odakları, TCK' nın, 301. maddesini kaldırtarak, Türklere hakaretin önünü açıyor ama bu kesimler de hiç eleştirilmiyor, üstelik korunuyor. İlgiller ise gelişmeler karşısında, karşısında, iyi polis, kötü polis, felsefesi ile hareket ediyorlar.
Öte yandan Sayın Erdoğan' ın, " Herhalde onlar böyle bir soykırımı işlemiş olacaklar ki özür diliyorlar. Türkiye Cumhuriyeti'nin böyle bir sorunu yok. Yani eğer ortada böyle bir suç varsa, suç işleyen özür dileyebilir. Ama ne benim ne ülkemin, ne milletimin böyle bir sorunu yok. Ülkelerarası münasebetlerse bu konuda Türkiye, tavrını çok açık ve net ortaya koymuştur." sözleri ise biraz olsun kaygıları giderdi.
Aslında 1914'de, soykırım olmadığını, Ermeniler de biliyor. Nitekim yıllardır, gerçekleri ortaya çıkarmak ve dünya kamuoyunu da aydınlatmak için, Türkiye' nin, konuyu birlikte araştıralım teklifine, Ermeniler, sıcak bakmıyorlar. Bu hususta Sayın Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU: "1990 yılında uluslar arası alanda Ermeni iddialarıyla ilgili olarak yaptığımız tarih kongresi için Ermeni tezini savunan tarihçileri de Ankara'ya davet ettik. Bu çağrıya sadece soykırım olmadığını söyleyen Justin McCarthy, Sunfursio gibi tarihçiler cevap verdi. Maraşlıyan kongreye katıldı. O da konuşmasında ,'Türkler şunu öldürdü' gibi bir iddiada bulunmadı. Biz bu konuda özgür olduklarını, istediklerini söyleyebileceklerini, Türk bilim adamlarının cevap vereceğini bildirmiştik. Vualisyan, Dadriyan, Jean-Paul Rounch, Anthony Briyer gibi Ermeni tezini savunan tarihçiler, davetimize cevap bile vermedi." dedi.
Ermenilerin, düşleri bellidir. Sözde soykırım iddialarını, tüm dünyaya "tanıtmak", Türkiye'yi bu temelsiz iddiaları "tanımak" zorunda bırakmak, Türkiye'den "tazminat" ve "toprak" alarak, "Büyük Ermenistan" rüyasını gerçekleştirmektir. Hedef bu olunca da Erivan hükümeti ve Diaspora, Türkiye ne yaparsa yapsın hedeflerinden vazgeçmeyecektir.
Elbette Cumhurbaşkanına ve kişi/kişilere, hakaret edilmesine ve etnik kökeni ne olursa olsun, ayrımcılık yapılmasına, karşı olmak gerekir. Şayet bu alanda bir yanlışlık varsa, politikacılar ve seçmen önce kendilerini sorgulamalı, "Nerede hata yaptık?" sorusuna da cevap aramalıdır.
Ayrıca siyasilerin çıkardığı yasalara göre, " Türkiye' de, eyleme dönüşmeyen her düşüce, suç sayılmıyor." Sayın Gül' e göre de, mademki bu tür düşünceler, "devlet politikası" oldu. O zaman kendisinin, kişi/kişilerin, özellikle de politikacıların, Sayın Arıtman' ın düşüncelerinden, dolayı şikâyetçi olmamaları gerekir. Çünkü insanlar, NE EKERSE, ONU BİÇERLER...