
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
O RUHA, BUGÜN DAHA ÇOK İHTİYACIMIZ VAR
Pazar günü Türk Ocağı' nın, kuruluş yıldönümü nedeniyle, Atatürk Büstüne çelenk koyma töreni vardı. Törende konuşan, Türk Ocağı Eskişehir Şube Başkanı Sayın Prof. Dr. Nedim Ünal, günün anlam ve önemi üzerinde durdu ve bir kez daha Türk Ocağı'nın kuruluş yıllarını bizlere hatırlattı.
1911 yılında, Askeri Tıbbiye öğrencileri arasında başlayan hareket, Osmanlı Devleti bünyesindeki çeşitli etnik grupların, bağımsızlıklarını elde etmek amacıyla yaptıkları faaliyetleri müşahede eden, Tıbbiye'li öğrencilerin, bu gelişmeleri, tehlikeli görerek, aralarında yaptıkları toplantılardan sonra, hazırladıkları beyanname, Türk Ocağı'nın, kuruluş dayanağı oluşturmuştur.
190 Tıbbiye'li Türk Evlatları, tarafından kaleme alınan bu beyannamede, "Türk kavminin hayatı inkıraz yaşadığı" belirtilir ve buna "selefleri gibi lakayt kalamayacakları" ifade edilir. Beyannamenin yayınlanmasından sonra, öğrenci temsilcileri dönemin önde gelen milliyetçi aydınlarıyla görüşmeler yaparlar ve bir milli teşkilatın kurulmasını teklif ederler. 20 Haziran 1911 tarihinde Ahmet Ağaoğlu'nun evinde yapılan toplantıda, bu amaçla, bir derneğin kurulması uygun görülür ve Dr. Fuat Sabit' in teklifiyle adının, "Türk Ocağı" olması kararlaştırılır.
25 Mart 1912 tarihinde de, Türk Ocağı' nın resmi kuruluşu gerçekleştirilir. İlk yönetim kurulu, şu isimlerden oluşur: Ahmet Ferit Tek (Başkan), Yusuf Akçura (İkinci Başkan), Mehmet Ali Tevfik (Genel Sekreter), Fuat Sabit (Veznedar)
Türk Ocağı'nın ilk nüvesini oluşturan, 190 Tıbbiye'li öğrencinin beyannamelerinde Türk Ocağı' nın siyasetle ilgisi şu şekilde belirtilmiştir. "her türlü fırka ihtilaflarının üstünde, her türlü siyasi dağdağaların haricinde, yeni bir cereyan meydana getirilecek" ve böylece "sırf milli ve içtimai bir cemiyet lüzumu"na cevap verilecektir.
Türk Ocağı'nın, ilk tüzüğünde de "Ocak, zinhar siyasetle iştigal etmez" şeklinde kesin bir ilke yer almış ve "Ocak maksadını tahsile çalışırken sırf milli ve içtimai bir vaziyete kalacak, asla siyasetle uğraşmayacak ve hiçbir vakit siyasi fırkalara hadim olmayacaktır" denilmek suretiyle, siyasi pozisyon açıkça ifade edilmiştir. Pek çok Ocak mensubu, İttihatçı olmalarına rağmen, Türk Ocağı'nın siyasetten bağımsız olma ilkesi, hep korunmuştur.
Ne kadar haklı oldukları da, bugün siyasetin girdiği kurumlardaki, tablo ile ortada.
Türk Ocağının, kuruluş ilkeleri doğrultusunda yetişen gençler, Çanakkale' de ve Kurtuluş Savaşı'nda da önemli görevler üstlendiler. Her şart ve zeminde, Türk milletinin, bağımsızlığı için, canla, başla mücadele ettiler. Millet olarak, onlara çok şey borçluyuz.
Nitekim Sivas Kongresi' nde, bağımsızlık ilkesinin, tam karşısında, bağımsızlığı tehlikeye koyan, "MANDA" konusu ele alınmıştı.
Kongrede, Hikmet isimli bir askeri tıbbiye öğrenci, gençlik adına Kongre Başkanı Mustafa Kemal Paşa'ya hitaben şöyle haykırıyordu.
"Paşam, murahhas bulunduğum tıbbiyeliler, buraya istiklal davamızı başarmak yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler. Manda kabul etmem. Eğer kabul edecek olan varsa, bunlar her kim olursa olsun, şiddetle red ve takbih ederiz. Farzı muhal, manda fikrini siz kabul ederseniz sizi reddeder, Mustafa kemal'i, Vatan kurtarıcı değil, vatan batırıcı olarak adlandırır ve tel' in ederiz."
Türk Ocağı ruhu ile yetişen bu gencin, yürekten kopup gelen bu sözleri karşısında hazır olanlardan, birçoğunun gözleri yaşarmıştı. Mustafa Kemal, heyecanlanmıştı. Cevabı da çok tesirli oldu.
"Arkadaşlar, gençliğe bakın, Türk milli bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin."
Dedikten sonra, Tıbbiyeli genç, Hikmet beye dönerek:
"Evlat müsterih ol. Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz ekalliyete kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tekdir ve değişmez. Ya istiklal, Ya ölüm" dedi.
Tıbbiyeli öğrenci, yerinden kalktı. "Varol Paşam..." dedi.
Türk Ocağı'nın, her etkinlik ve faaliyetinde, 190 tıbbiyeli öğrenciyi, Çanakkale ve İstiklal Savaşı' nda şehit düşen Türk Ocak' lı gençleri ve manda tezleri karşısında, tavır alan, tıbbiyeli Hikmet bey' in sözlerini, hep hatırlarım. Türk insanının, onlardan alacağı çok ders var. Çünkü o ruha, dün olduğu gibi, bugün de ihtiyacımız var.
Ruhları şad, mekânları Cennet olsun...