7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

ÖLÜMÜN YÜREKTEKİ SIZISI: AĞIT



Ölüm; insanın çaresizliği, korkusu ve duygusallığıdır.

Bu duygu arkada kalanlar içindir.

Doğumun gerçek olduğu kadar, ölümün de "Her nefis ölümü tadacaktır." ayeti gereğince muhakkak başlara geleceği bir vakıadır.

Ölüm; Allaha dönüştür, sevgiliye kavuşmadır.

Batmayı gördün ya, doğmayı da seyret.
Güneş ve aya batmadan ne ziyan gelir. (*)

Ölüm bir "batma" gibi görünse de o aslında doğmaya hazırlıktır, yeniden doğuştur, can'ın hapisten kurtuluşudur.

Ölüm, şeb-i arus'tur Mevlana'da. Mevlana, ah-vah istemez ölümüne, ağlayış istemez. Mezarı ariflerin gönlündedir.

Bu tarafta ağzını yumdun mu o tarafta aç..
Çünkü artık hay-huydan, uzak, mekânsızlık âlemindesin. (*)

Yunus Emre ölümü, kendi özüne dönmek kabul eder. Ona göre can bir emanettir. Ölüm âşıkların nur|-ı ilahisidir. O, âşıkların ölümsüzlüğüne inanır.

Kogıl ölüm endişesin, âşıklar ölmez bakidir.
Ölüm âşık'ın nesidir, çünki nûr-ı ilahidir.

Ey yarenler, ey kardeşler, ecel ere ölem bir gün
İşlerime pişman olup kend'özüme dönem bir gün.

Emaneti senden ala, gödeni kuru baş sala
Veballer boynunda kala, nefsin ura gülbengini (**)

Ölüm, yükselmektir, uçmaktır, uçmağa varmaktır. Canın bedenden ayrılması, ruhun göğe ağmasıdır.

"Öd Tengri yaşar, kişi oğlı kap ölgeli törümiş." (***)
(Zamanı Tanrı yaşar (ebedidir) kişi oğlu hep ölmek için yaratılmıştır.)

Dünya gelimli-gidimlidir, son ucu ölümlüdür. Kişioğlu sevaplarına göre gökyüzünde bulunan sekiz uçmağa, günahlarına göre yeraltında bulunan yedi tamuya gider.

Sekiz uçmağ cennet, yedi tamu cehennemdir.

Ölümün gerçekliği geride kalanları büyük acılara, üzüntülere gark etmiştir.
Ağıt bir feryattır, bir teselli arayışıdır.


* Mevlana
** Yunus Emre
*** Bilge Kağan

Kabil'in kardeşi Habil'i öldürdüğü vakit, Hz. Âdem ilk defa ölümün soğuk yüzüyle tanışmış, bir babanın duyabileceği teessürle büyük acılar içinde ilk ağıdı yakmıştır. İlk ölüm, ilk öldürme, ilk ağıt...

Peygamberimiz oğlu İbrahim'in ölümü üzerine bir ağıt, mersiye söylemiştir.

"Ey İbrahim, ölümün hak bir emir
Sadık bir vâ'd ve sonuncumuzun ilkimize kavuşacağı gerçeği olmasaydı,
üzüntümüz çok büyük ve durum bundan daha vahim olurdu.

Ey İbrahim, biz sana gerçekten çok üzüldük,
gözümüz ağlıyor, kalbimiz hüzne boğuluyor, ama
Rabbimizi kızdıracak bir şey de söylemiyoruz."

Hz. Ali ve Hz. Fatma, Peygamberimizin mezarı başına gelerek mersiye okumuşlardır.

Hz. Hüseyin'in şehit edildiği Kerbelâ hadisesi ile ilgili olarak Türk edebiyatında pek çok ağıt söylenmiş, mersiye yazılmıştır.

Türk edebiyatının en içten, en lirik türü olan ağıt, eski edebiyatta sagu, divan edebiyatında mersiye adını almıştır.

Ağıt, sözlü edebiyat verİmi olup, sonradan yazıya geçirilir, türküleşir.

Kadınlar halka olur, bir dörtlük ve kavuştak söylenir, bitince haykırarak toplu olarak ağlaşıp hıçkırılır, bir başka kadın bir dörtlük ve kavuştakla devam eder. Böylece aynı vezin, aynı kavuştak ve aynı ezgiyle ağıt sürdürülür. Bazen ağıda başlayan kadın sözleri tek başına söyler, ağlayış ve hıçkırık toplu yapılır. Erkek ağıtçı yalnız söyler.

Hecenin 7'li, 8'li ve 11'li ölçüleriyle doğaçlama ağıtlar, Türk edebiyatının en yetkin örnekleridir.

Şu ağıttaki teknik ve lirizm mükemmeliyeti okuma-yazma bilmeyen Emirdağlı bir Türkmen anasına aittir:
Çayın kıyısında biter yosunlar
Vücudunu gül suyuyla yusunlar
Kıyıpta mezara nasıl kosunlar

Kır atımın kesildi mi kuyruğu
Ulu yerden geldi ölüm buğruğu.

Sagu, ağıt ve mersiyeler; ölüm hadisesinin vukuundan sonra duyulan üzüntülerin ifadeleridir.

Sagular, yuğ törenlerinde söylenirdi. Yuğ törenlerinin Anadolu'daki yas ve ölüm adetleri ile çok yakın benzerlikleri bulunmaktadır.

Yas ve ölüm adetleri ile ilgili ritüellerin bazıları unutulmuş, bazıları halen yaşatılmaktadır:
- Ağıt yakmak
- Ak çıkarıp kara giymek
- Haykıra haykıra ağlamak
- Yüz yırtmak
- Ölü çadırının etrafında yedi kez dönmek
- Yaka parçalamak
- Dizlere vurarak dövünmek
- Börkü toprağa çarpmak
- Yas tutmak
- Ayakkabı çıkarmak
- Kına yakmamak
- Saç yolmak
- Gülmemek, konuşmamak
- Atkuyruğu kesmek
- Kalpağı ters çevirmek
- Ölü aşı vermek

Anadolu'da mersiye türünün ilk örneğinin Ahmedî vermiş olup Germiyan beylerinden Süleyman Şah için yazılmıştır.

Tanzimat döneminden başlayarak ölüm konulu şiirde ölümün metafizik boyutları da işlenmiştir.

Bu durum günümüz şairleri tarafından da sürekli yazılmaktadır.

Ölüm konulu bütün şiirler coşkulu, heyecanlı ve gizemli şiirlerdir. Edebi sanatların çokça kullanıldığı bu tür şiirlerde, konunun dini-felsefi boyutlarının ele alındığı görülür.

Dede Korkut Hikâyelerinde bir yas âdeti şöyle anlatılır:
"Beyrek'in babası kaba sarığını kaldırıp yere vurdu. Çekti, yakasını yırttı. Oğul, oğul diyerek ağladı, inledi. Ak perçemli anası ağladı, gözünün yaşını döktü; acı tırnaklarıyla akyüzünü parçaladı, al yanağını çekti, yırttı; simsiyah saçını yoldu. Kızı, gelini kas kas gülmez oldu. Kızıl kına ak ellerine yakmaz oldu. Yedi kız kardeşi ak çıkardılar, kara elbiseler giydiler... Beyrek'in nişanlısı kara giydi, ak çıkardı... Bunu işitip Kayan Selçukoğlu Deli Dündar ak çıkardı, kara giydi; yâr ve yoldaşlar akı çıkarıp kara giydiler. Kalabalık Oğuz beyleri Beyrek için büyük yas tuttular.''


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi