
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
ÖRTÜLÜ VE PSİKOLOJİK OPERASYON
Bayram da, sohbet yaptığımız kişiler, gündemde olan açılımların, Türklük gurur ve şuuruna, zarar verdiğini, özellikle de Türk Bayrağı ile ilgili gelişmelerin, kendilerini üzdüğünü söylediler. Nitekim Uşak'ta, 'Ne Mutlu Türk'üm Diyene' yazısı nedeniyle, minibüslere para cezası kesilmesi, Kahramanmaraşspor'un Başkanının, "Kahır içindeyim! Türk Bayrağı yasaklandı! İşgal yıllarında Fransız gavurunun bile yapmadığını, Elinde bayrak olan taraftar, polis tarafından stada sokulmadı, üstlerinde bayrak aramaları yapıldı. "sözleri, vatandaşlarımızın kaygılarında, ne kadar haklı olduğunun da kanıtıdır.
Yine Türkiye'nin, çeşitli illerinden gelen, şehit yakını ve gaziler, ellerindeki bayraklar, TBMM girişinde, polis tarafından toplandı. Yani Türk Bayrağı bile, TBMM' ye sokulmadı. Polis her iki olayda, Türk bayraklarını neden topladı ve gerekçesi nedir? En önemlisi de bu emri kim verdi? En iyi kendileri bilir. Ancak yapılanların, ne mazeret, ne kabul edilir bir tarafı var.
Türk Bayrağı ve Türkiye-Ermenistan maçında, Azerbaycan bayrağına reva görülen muamele ve anadille eğitim girişimleri, "TÜRK" kavramına ve "TÜRKCEYE" zarar verebilecek gelişmelerdir. Özellikle de ABD ve AB, Türkçe konuşan ülkelerin, güç birliği oluşturmamaları için, her yolu deniyor. Özellikle de Ermeni açılımı ile bu gerçekleştirilmek isteniyor. Siyasi iktidar da bilerek veya bilmeyerek, bu birlikteliği bozma girişimine sıcak bakıyor. Bundan başarılı oluyorlar. Nitekim Bursa'da oynanan, Ermenistan-Türkiye futbol maçında Azerbaycan bayraklarının stada sokulmaması ve toplananların da çöpe atılması, büyük tepki topladı. Tepki olarak Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de bulunan Türk şehitliğinde Azerbaycan bayrakları ile beraber dalgalanan Türk Bayrağı indirildi. Direkleri söküldü ve direklerin yerine beton döküldü.
Velhasıl Türk toplumu, içte ve dışta örtülü ve psikolojik bir savaşla karşı karşıyadır. Türklere karşı yılların birikimi olan, "KİN" ve "NEFRET", bugün gün yüzüne çıkmıştır. Siyasi iktidarın, bu gelişmelere duyarsızlığı, AKP kurmaylarının uluslararası alanda, ülkesini karalaması ve eleştirmesi, İçte ve dıştaki Türk düşmanı kesimleri umutlandırdı. Türkiye' de "TÜRK" kavramı, anayasa, özelikle de eğitimde, ortadan kaldırılmak, "NE MUTLU TÜRKÜM " sözünün de dağlardan, taşlardan silinmek istenmesi, ABD ve AB senaryolarını hizmet ve Türk milletine de ihanet değil de nedir?
Oysa Türk Milliyetçiliği, Sosyolojik ve psikolojik esaslara dayanır. Kan değil, ruh ve eşit değerler arar. Eşitlik prensibine dayanır. Türk Milliyetçiliği, ırkçılık, mukaddesatçılık, ümmetçilik şovenizim ve totaliter milliyetçilik gibi akımlara karşıdır. Bu unsurları içeren veya hedefleyen milliyetçilik, antidemokratiktir.
Bu gerçeğe rağmen, iç ve dış şer odaklar "Türk milliyetçiliği" ni, "Etnik Ayrımcılık" olarak tanımlıyorlar. Nitekim "AVRUPA" Konseyi İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammarberg, Türkiye'de "azınlıklar" ile ilgili yayınladığı raporunda, okullarda öğrencilerin söylediği "Ne Mutlu Türk'üm diyene" sözünü eleştirdi ve bununla "etnik ayrımcılık" yapıldığını öne sürdü. Türkiye'de azınlık tanımının, Lozan Anlaşması'na dayanarak, sadece Rum, Ermeni ve Yahudiler için yapıldığını belirten İnsan Hakları Komiseri Hammerberg, "Azınlık tanımının Avrupa'daki tanımına uyarlanması, ancak Anayasa değişikliği ile mümkün. Bu değişiklik mutlaka yapılmalı" dedi.
Hammarberg ' in, örtülü de olsa hedefi açık ve nettir. Çünkü "Kopenhag Kriterleri"nde: "Ulusal azınlıklar, etnik, kültürel, dilsel ve dinsel kimliklerini, her türlü asimilasyon girişiminden, ayrı olarak, koruma ve geliştirme hakkına sahiptir ve dilsel ayrılığı olan etnik topluluklar, azınlık sayılacak, kendi dillerinde serbestçe eğitim öğretim ve yayın hakkına sahip olacaklardır." Hükümleri, kullanılarak, ABD ve AB, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne, yüz sene önce dayatılan, SEVR sömürgeciliği, yeniden hayata geçirmek istiyorlar.
Ülkemizde,1960 yılından itibaren, sistemli bir örtülü ve psikolojik savaş, Türk kamuoyu tarafından adeta benimsendi. "Ulus ve üniter devlet yapısını yok etme", "PKK terörü", "Avrupa Birliği süreci", "Kıbrıs meselesi ve ekonomik krizler", "Kürt", "Ermeni", "demokratik" açılımları veya milli birlik projesi karşısında, milletçe takındığımız tavır, örtülü ve psikolojik operasyonların, ne derecede başarılı olduğunun da kanıtıdır.
Türk halkı, henüz vakit varken, artık gerçekleri görmelidir. Türk milleti adı konmayan örtülü bir savaşla karşı karşıyadır. Hedef, açık ve nettir. ABD, AB ve Rusya, Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya' daki çıkarları için, bu bölgelerde etkili ve güçlü bir Türkiye istemiyor. Orta Asya ve Kafkaslar' da oluşacak, Türk gücünü de önlemek istiyorlar. Ne nedenli başarı olacaklar, zaman gösterecektir. Ancak Türk halkı, tehlikeye karşı, içte ve dışta oluşacak, şer odakları ile de mücadele etmek, Türklük gurur ve şuuruna da sahip çıkmak zorundadır. Çünkü BAŞKA BİR TÜRKİYE YOKTUR.